En Son İzlediğiniz Film? 🎞

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan şirin
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Shakespeare in Love, John Madden'in yönetmenliğini üstlendiği ve "neden bu film oscar aldı" sorusunu sordurtan bir film. Oysa filmin ödül alması, bilhassa "en iyi film" ödülünü alması son derece şaşırtıcı. Film Elizabeth döneminde geçiyor ve William Shakespeare'in aşkı anlatılıyor. "Aşk" dediğime de bakmayın, konunun Anne Hathaway ile alakası yok. Anne Hathaway ise, William Shakespeare'in gerçek eşi. Burada ise, Viola De Lesseps ile kurgusal karakter üzerinden yeşilçam misali aşk yaşanıyor.

Filmin ilk yarısı ilgi çekici gidiyor ama ikinci yarıda düşüşe geçiyor, sahne geçişleri karmaşıklaşıyor. Filmde William Shakespeare üzerinden parodi bir film çıkıyor da diyebiliriz, "parodi" diye nitelendiremezsek "alternatif tarih yazımı" gibi bir şey oluyor ve William Shakespeare'in hayatı bir anda "ilginç detaylara" bürünmeye başlıyor. Tabii genel olarak birçok karakter kurgusal, hatta William Shakespeare de. Kitaplarla ilgili kelime oyunları yapılmaya çalışılması, kurgusal karakterler üzerinden farklı bir Shakespeare konmaya çalışılması da söz konusu. Kısacası ciddiye alınmadığı takdirde bazı sahneler ilgi çekici olabiliyor ve göze hoş gelebiliyor. Bunun dışında genel olarak "olmamış" bir film, ödül alması bence kesinlikle tartışılabilecek bir film, ki tartışılan da bir film.

5/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Karşınızda 21. yüzyılda düzenlenen ilk Oscar ödül töreninde "en iyi film" ödülünü almış olan, 20. yüzyılın son ödüllü Oscar filmi!

American Beauty, yönetmenliğini Sam Mendes'in üstlendiği bir film. Ayrı bir parantez açmak gerekirse, filmin senaristi Alan Ball. Filmi izlerken zihnimde Six Feet Under canlanmıştı ve nedenini araştırınca fark ettim. Filmin senaristi Alan Ball, Six Feet Under fikrini ortaya atan ve dizinin senaristlerinden birisi. Müzikleri de andırıyordu, filmin müziklerini Thomas Newman yapıyor ve o da dizinin müziklerini yapan kişi. Filmin neden bu kadar etkileyici olduğu buradan da çıkıyor. Six Feet Under izlemiş birisiyseniz, bu filmi sevmeniz çok yüksek ihtimal.

Six Feet Under bu filmden iki yıl sonra çıkmış, bu filmdeki gibi sert yapısıyla dikkat çeken bir diziydi. Gerçi film daha hafif hali, dizi daha sert. Sert göründüğüne bakmayın, izlemesi zor olabilir ama hayata dair bir dizi olduğu için etkileyici. Bu film de hayatın içinden, gerçekçi, sosyolojik tespitlerin bulunduğu bir film.

Bir tarafta imajlarını evlilikle çizmiş olan çekirdek bir aile ama hepsi birbirinden mutsuz, birbirine olan tahammülleri sıfır. İçte başka, dışta başka; içeride birbirlerine patlayan, dışarıda iyi aile tablosu pozları veren, gösteriş yapan bir aile. Hemen komşularına gidelim, onlarda da otorite hakim. Aile babası otoriter, çocuk ve kadın da o otoritenin altında ezilmiş. Gençlere gidelim; gençler gösteriş bağımlısı, kıskanç, yalan söylemeye çalışan, otorite karşısında ya boyun eğen ya da o otoritenin karşısında kaçmaya çalışan. Hepsinden de öte hepsinin mutsuzluklarını gizlemeye çalışması ve hep bir arayış içerisinde bulunması. Fazlasıyla gerçekçi.

Lester, Burnham ailesinin reisi. Standart, sıkıcı bir hayat yaşamakta. Eşi Carolyn, Lester'dan nefret etmekte, daha doğrusu hiç anlaşamamaktadır, sürekli birbiriyle kavga etmektedir. İkisi de arayış içerisine girer; Lester işinden istifa edip başka bir işe geçer, kendini spora verir ve bütün bunları komşusu Ricky'i, kızı Jane'in arkadaşı olan Angela'yı tanıyıp etkilendikten sonra yapar. Carolyn ise, Lester'ı iş insanı olan Buddy Kane ile aldatır.

Karşı komşulara geçelim; zira film adına önemli karakterler. Fitts ailesinin reisi Colonel, kendisi bir Albay. Askeri disiplinle yetişmiş bir insan, otorite sahibi olmak ister bulunduğu ortamda. Bunun için etrafındaki baskılamayı, kontrol altında tutmaya çalışır. Evin oğlu Ricky, babasının baskılarına boyun eğmiş bir karakter ama gizliden gizliye de o baskılarını yalanlarla süsleyen bir karakter. Röntgencilik özelliği var, evet bu özelliğini kamerayla yapıyor. Başta Jane bunu yadırgıyor ama sonra sonradan kendisinin de en az onun kadar tuhaf biri olduğunu fark ediyor. Evin hanımı Barbara ise baskılara tamamen boyun eğmiş, kendinden geçmiş, psikolojik olarak çökmüş bir karakter. Kısacası bir tarafta hiçbir baskı olmayan bir çekirdek aile, bir tarafta da çok baskılı bir çekirdek aile. Baskı olmayan tarafta ailenin tamamı kavga ediyor, baskı olan tarafta baskıcı kavga ediyor sadece.

Filmin finale doğru gidişi de çok iyiydi. Lester, Carolyn'i arabada Buddy ile görür ve Carolyn kurban durumuna düşer. Bunu yediremeyen Carolyn silahına davranıp öldürmeye gider. Colonel, Ricky'i yanlış anlayıp evden kovar ve bu yanlış anlamaya sebep olan, Lester'ın ta kendisidir. Önce Colonel, Lester'ın yağmurlu havada evine gider ve ilginç bir hamle yapar, sonrasında gider. Daha sonra Lester, Angela ile birlikte olacağı sırada aslında onun bakire olduğunu öğrenir ve vazgeçer. Angela lavaboya gider, o sırada kapı açılır ve bir silah patlar. O silahın patlayışı, ters köşenin de patlayışıdır. Sam Mendes'in mükemmel bir şekilde olayı sunmasıyla aslında Carolyn'in değil, Colonel'in Lester'ı öldürdüğü görülür. Oradaki geçişler çok iyiydi.

10/10
 
  • Harika
Reactions: bazinga

The Class (2008)

Verilmiş sadakamız varmış da etkinliğe almamışız. :A Çok kötü bir filmdi. Altın Palmiye alan filmlerden en çok nefret ettiklerimden biri olmuş olabilir. Film boyunca Cennet Mahallesi'nden Yunus'un tonlamasıyla "bi susun be" diye haykırmak istedim. :A

Yine gerçekçiliğin karın doyurmamasına iyi bir örnek olmuş film. Tamam gerçekten ortaokul atmosferi yaratılmış falan da ortaokuldan yıllar önce kurtulmuş olmaktan mutluydum ben. :A Olaylar ve değilen meseleler hiç ilgimi çekmedi. Hiç bu kadar zayıf bir film beklemiyordum...

3/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Chicago, Rob Marshall'ın yönetmenliğini üstlendiği, 1920'li yıllarda geçen bir dönem filmi. Dönem filminin yanı sıra, aynı zamanda da bir müzikal. Müzikal olmasının da yanı sıra komedi ve suç unsurlarını da bir arada bulunduruyor. Suç unsuru, şarkıcı olup şöhrete kavuşmak isteyen Roxie'nin bu yolda birisiyle ilişkiye girmesi, sonucunda da yalan olduğunu öğrenince öldürdüğü adam yüzünden hapse girmesiyle başlıyor. İşin içine Velma Kelly isimli ayrı bir suçlu, Roxie ile Velma'nın da ortak avukatının da işin içine girmesiyle şöhret üzerine film dönmeye başlıyor.

Avukat karakterini canlandıran Richard Gere'in devreye girmesiyle film eğlenceli hale geldi. Şöhretin müzikale dökülmüş hali de diyebiliriz. Filmde olayların müzikale dökülmesi eğlenceliydi. Arada güldürdüğü de oldu ama genel olarak dramatik şeyler bile görsel şölene dönüştü. Kısacası üst düzey olmayan bir konu, görsel olarak kendini gösterdi ve izlenebilir hale geldi. Müzikal değil de, düz konu olsaydı muhtemelen biraz klişe olurdu ve çok sıkıcı bir film olurdu.

7/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga
Bu haftanın ilk filmi;

1628292002684.png


Demin izledim;ağır giden bir film..
Gizemli bir konusu var.
Gerilimi yüksek belli sahneleri olsada...Eh işte denecek bir film.

10 üzerinden 6.​
 
Son düzenleme:

Russell Crowe çok şanslı bir oyuncu. Doksanlı yıllarda L.A. Confidential filminde rol aldı, 2000'li yılların başında üst üste "en iyi film" seçilen iki filmde rol aldı. Birincisi Gladiator, ikincisi de A Beautiful Mind. Biyografi konusunda çektiği başarılı filmlerle dikkatleri üzerine çeken Ron Howard da filmin yönetmeni.

Ekonomi alanında ödül alan John Nash'in hayatından kesitler sunan filmi birden fazla izlediğinizde çok fazla etkili gelmeyecek. Bu tarz filmlerde görsellik ön planda olunca daha fazla dikkat çekici oluyor; Fight Club, Shutter Island gibi. Ne kadar izlersen izle, o görsel şölen filmi üst düzey yapıyor. Bu film de iyi bir film ama tabii birden fazla izlediğinde aynı etkiyi bırakamıyor. Sonlara doğru sahneler biraz hızlı da akıyor ama genel olarak baktığımızda filmin her şeye rağmen etkileyiciliği söz konusu, tabii ki en büyük sebebi yaşanmış bir olay olması.

Yaşanmışlık demişken:

John Nash'e katıldığı bir programda bu filmle ilgili görüşleri soruluyor, John Nash de filmin tam olarak kendisini yansıtmadığını ifade ediyor. Filmde John Nash ilacı bırakmadığı gösteriliyor ama John Nash gerçek hayatta çoktan bıraktı. Yönetmenin "ilaç almayı bırakın" mesajı vermek istemediği için, bu mesajın tehlikeli olabileceğini düşündüğü için gerçek hayatta yönetmenin gerçek hayattakinin tersini yaptığını söylüyor. John Nash bu arada gerçek hayatta hasta bile değilmiş ama oğlu hastaymış. Belki de oğlunun da hastalığı geçmiştir. Bu röportaj yıllar önce yapıldı ve John Nash hayatını 2015'te kaybetti.

John Nash yaklaşık 1970'ten beri ilaç kullanmıyormuş, aynı zamanda kendisi filmdeki sanrıların gerçeği yansıtmadığını da ifade ediyor. Sanrı olayına filmde yorum yapıldığını belirtiyor. Yani filmde geçen bazı olaylar gerçek dışı ve filmin bir yorumu. Gerçek hayattaki John Nash'ten filmdeki John Nash'i ayırarak şizofreni hastalığının nereye götüreceğini görülmesi açısından düşündürücü bir film.

Video için:

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga
Bu haftanın ikinci filmi;

1628354211216.png


Haftasonunu Netflixde yeni vizyona giren 2 filme geçirdik...

Swarmıda yeni bitirdim.

Film izledikçe tempo yükseltiyor... Kısıtlı oyuncu;ilginç denebilcek bir seneryo sarsıcı bir son...

farklı bir fransız filmi olmuş.

Börtü böcek sevmiyorsanız izlemeyin derim.

10 üzerinden 6.​
 
Son düzenleme:
  • Beğendim
Reactions: bazinga

The Class (2008)

Verilmiş sadakamız varmış da etkinliğe almamışız. :A Çok kötü bir filmdi. Altın Palmiye alan filmlerden en çok nefret ettiklerimden biri olmuş olabilir. Film boyunca Cennet Mahallesi'nden Yunus'un tonlamasıyla "bi susun be" diye haykırmak istedim. :A

Yine gerçekçiliğin karın doyurmamasına iyi bir örnek olmuş film. Tamam gerçekten ortaokul atmosferi yaratılmış falan da ortaokuldan yıllar önce kurtulmuş olmaktan mutluydum ben. :A Olaylar ve değilen meseleler hiç ilgimi çekmedi. Hiç bu kadar zayıf bir film beklemiyordum...

3/10
Ben yine iyi vermişim 6, sen iyice gömmüşsün. :A
Ekli dosyayı görüntüle 106952

Demin izledim;ağır giden bir film..
Gizemli bir konusu var.
Gerilimi yüksek belli sahneleri olsada...Eh işte denecek bir film.

10 üzerinden 6.
Ekli dosyayı görüntüle 106980

Haftasonunu Netflixde yeni vizyona giren 2 filme geçirdik...

Swarmıda yeni bitirdim.

Film izledikçe tempo yükseltiyor... Kısıtlı oyuncu;ilginç denebilcek bir seneryo sarsıcı bir son...

farklı bir fransız filmi olmuş.

Börtü böcek sevmiyorsanız izlemeyin derim.

10 üzerinden 6.
Bir şeyi de beğen be Netflix Adam. :A
 

Yıl 1992'dir; Clint Eastwood yönetiminde Unforgiven çekilmektedir, aynı zamanda başrol de kendisidir. O filmdeki oyunculardan birisi de Morgan Freeman'dır. O filmde eski bir suçluyu canlandıran Clint Eastwood, bir çocuğa yardım etmektedir. Bu film Oscar ödülü kazandırmıştır ve aradan 12 yıl geçmiştir. Bu kez Clint Eastwood, attan inip boksör eğitmeni olmuştur. Bu kez yardımcı olacağı kişi bir erkek değil, bir kadındır ve o kadın için yardımcı olacağı şey ateş etmek değil, yumruk atmayı öğretmektir. 12 yıl sonra Clint Eastwood farklı bir şekilde geri döndü; Oscar ödülünü kazanmasını bildi.

Filmde dramatik bir öykü söz konusu spor türünün yanı sıra. Dövüş sporcusu yetiştiricisi olan Frankie Dunn, Willie'yi kaptırmıştır ve kendisi dünya şampiyonu da olmuştur. O sırada karşısına otuzlu yaşlarda kendini bu spora adamış olan, boksörlükle alakası olmayan bir kadın çıkmıştır. Kadın boksör yetiştirmeye çalışmaya sıcak bakmayan Frankie'nin inadını Maggie Fitzgerald kıracaktır. Peki sonrasında neler yaşanacaktır? Arkadaşı Scrap'ın (aynı zamanda spor salonu çalıştırıcısı) yıllar önce gözünü kaybetmesini seyretmek zorunda kalması da sporcu yetişririrken zorlayıcı kararlar vermek zorunda kalacaktır.

Filmin konusu basit gibi görünen ama etkileyiciliği olan bir filmdi. Bu da oyuncuların karakterlerine etkileyici bir şekilde canlandırmasıyla söz konusu oldu.

Yakıp yıkan Maggie'in maçları heyecan vericiydi, ta ki son maçına kadar. Son maç gerçekten sinir bozucuydu. Ayağını kaybettirecek kadar büyük bir olay yaşanmamıştı aslında, yani bacağı gördüğüm kadarıyla çok büyük bir temasa uğramamıştı. O kısım bence biraz zorlamaydı. Oysa gözünü kaybedeceğini düşünmüştüm en fazla ama daha ilerisi söz konusu oldu.

Frankie'nin hastaneye rahat rahat girip Maggie'nin yaşamına son vermesi vardı ki, o da dramatik ama bir o kadar da zorlama sahnelerdendi. Mutlu sonla bitecek gibi görünmüyordu zaten ama işte böyle birkaç sahne bence biraz zorlamaydı ama aynı zamanda da etkileyiciydi. Frankie, kızından çok gördüğü ve çok sevdiği Maggie'nin hayatına son vermek zorunda kaldı. Dramatik bir sahneydi.

8/10
 
  • Beğendim
Reactions: bazinga

Görülmüştür (2019)

Son dönemdeki merak ettiğim yerli filmlerdi. Merakımız iyice soğumuşken nihayet Netflix'e geldi de izleyebildik...

İlginç bir konusu var filmin sinemada ilk kez değinildiğine rastladığım bir meslek grubu ele alınmış. Bu karakter üzerinden oluşturulan hikaye de ilgi çekici. Yan karakterler ise fazlasıyla gerçek olmuş. Her bir karakter daha önce karşılaşmışım hissiyatı yarattı...

Filmin en problemli yanı ise sonu. Saadet Işıl Aksoy film boyunca güzelliğiyle, bakışlarıyla büyüledi ancak karakterinin daha iyi bir noktaya bağlanması gerekiyordu. Sonu fazlasıyla yavan hissettirdi. Yine de yönetmenin yeni işleri takibe değer olacak gibi gözüküyor...

6/10
 
  • Beğendim
Reactions: Araf

Görülmüştür (2019)

Son dönemdeki merak ettiğim yerli filmlerdi. Merakımız iyice soğumuşken nihayet Netflix'e geldi de izleyebildik...

İlginç bir konusu var filmin sinemada ilk kez değinildiğine rastladığım bir meslek grubu ele alınmış. Bu karakter üzerinden oluşturulan hikaye de ilgi çekici. Yan karakterler ise fazlasıyla gerçek olmuş. Her bir karakter daha önce karşılaşmışım hissiyatı yarattı...

Filmin en problemli yanı ise sonu. Saadet Işıl Aksoy film boyunca güzelliğiyle, bakışlarıyla büyüledi ancak karakterinin daha iyi bir noktaya bağlanması gerekiyordu. Sonu fazlasıyla yavan hissettirdi. Yine de yönetmenin yeni işleri takibe değer olacak gibi gözüküyor...

6/10
Filmle ilgili pek olumlu yorum gelmiyor. Puanlara bakıyorum, yorumlara bakıyorum pek de olumlu yorum görmüyorum. :D
 
Filmle ilgili pek olumlu yorum gelmiyor. Puanlara bakıyorum, yorumlara bakıyorum pek de olumlu yorum görmüyorum. :D
6.6 gibi yerli festival filmleri için oldukça yüksek bir puanı var aslında. :D Kötü film değil kesinlikle zaten yorumların geneli de çok iyi olmayı kaçırdığına yönelik. Çünkü gerçekten kaçırılmış. :D
 
  • Beğendim
Reactions: Araf
6.6 gibi yerli festival filmleri için oldukça yüksek bir puanı var aslında. :D Kötü film değil kesinlikle zaten yorumların geneli de çok iyi olmayı kaçırdığına yönelik. Çünkü gerçekten kaçırılmış. :D
Son her şeyi batırabiliyor tabii, yani başı bile kötü olsa son kurtarıyor işi ama son kötü olunca, bütün film kötüye doğru gidiyor. :D Berkay Ateş'in oyunculuğu nasıldı? Kendisi iyi bir oyuncu. Film olarak Abluka filminde izlemiştim. Genelde dizi oyunculuğuyla ön plana çıkıyor. :D
 
Son her şeyi batırabiliyor tabii, yani başı bile kötü olsa son kurtarıyor işi ama son kötü olunca, bütün film kötüye doğru gidiyor. :D Berkay Ateş'in oyunculuğu nasıldı? Kendisi iyi bir oyuncu. Film olarak Abluka filminde izlemiştim. Genelde dizi oyunculuğuyla ön plana çıkıyor. :D
Gayet başarılıydı. :D
 
Bu haftanın 3. Filmi;

1628366230203.png
1628366237322.png
1628366251631.png




DISNEY 'Den Emily Blunt ve Dwayne Johnson'lı full aksiyon , macera ve fantastik öğeler barındıran kefiyli bir filmdi.

Forumda bu tarzı izleyen çıkar mı neredeyse hiç umudum yok ama bu türü sevenlerin kesinlikle izlemesini tavsiye ediyorum.

10 üzerinden 8.​
 
Son düzenleme:
  • Beğendim
Reactions: bazinga

IN THE HOUSE
DANS LA MAISON


Beklediğimden çok daha iyi ve baştan sona sürükleyici tempoya sahip olan bir film çıktı. Resmen bir kitabı, romanı okur gibi bir film izledik. Bildiğiniz kitabı izledik diyebiliriz, bu yönüyle çok ilginç ve keyifliydi.

Lise çağındaki genç bir elemanın, arkadaşının annesine yani kendisinden yaşça iki kat büyük olan olgun bir kadına duymakta olduğu hisleri çok farklı bir dille anlatan bir filmdi. Ama bu kısımlar oldukça hoşuma gitti, güzel ve sürükleyici idi.

Filmin hem işlenişi çok iyi hem oyunculukları. Ama bu film en çok kitap anlatım diline sahip oluşuyla akıllarda kalacaktır.


Bütün anlatılanların ne kadarı Cloude'nin kurgusuydu ne kadarı gerçekti bu hep bir soru işareti olacak. Ama çok daha ötesi acaba Cloude bile tamamen hayali bir karakter miydi yani edebiyat öğretmeninin şu pek tutmayan kitabında yarattığı bir karakter miydi. Eğer gerçekse ve yaşananlar kısmen doğruysa da Cloude'nin arkadaşının annesiyle yakınlaşması ilginç doğrusu o kadar kolay bir şekilde. Bence kurgu olmaya daha yakın...

Ama bu kadar soru işareti bırakması bence filmi daha da keyifli ve özel kılıyor. Kimi filmler vardır ki sinir eder bu durum ama bence bu öyle bir film değildi. Son kısmı evet biraz daha iyi bitebilirdi yine, ama her güzel ilerleyen roman güzel bir finalle bitecek değil neticede...

Edebiyat öğretmeninin karısı, bir sahnede kulaklıkla dinleyerek bir resmi tasvir etme olayından bahsediyordu. İşte bu da filmin kendisine bir gönderme bence, roman okur gibi filmi izlemek...


8.3
 
  • Beğendim
Reactions: Araf and bazinga