Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
II. Dünya Savaşı henüz sona ermiş, Japonya onur kırıcı bir şekilde teslim olmaya zorlanmıştır. Aynı günlerde Seita isimli delikanlı bir tren istasyonunda yere uzanmış son nefesini vermektedir. Seita yaşadıklarını hatırlar. O ve küçük kardeşi Setsuko, savaş başladığında Kobe'de yaşamaktadırlar. Anneleri Amerikan bombardımında öldüğünde, babaları da donanmada denizci olduğu için teyzelerinin yanına gönderilirler.
Buraya uyum sağlayamayan ve teyzeleriyle tartışan iki kardeş evden kaçıp yollara düşer. Bir yandan özgürlüğün tadına varıp pastoral doğal ortamda kendilerini kaybederken, bir yandan da savaşın dayattığı zorluklara birlikte göğüs germek zorunda kalırlar. Hayatta kalmak başlı başına bir mesele haline geldiğinde Seita büyümenin ne olduğunu da anlamak zorunda kalacaktır.
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
(1956, Nazım Hikmet Ran)
Şarkıyı lütfen dinleyiniz, Setsuko'nun hatrına hiç olmazsa.
Kelimelerin yetersiz kaldığı bir yapıt. Tüm zamanların gelmiş geçmiş en büyük dram filmi, trajik bir başyapıt. Bir insanlık ağıtı, insanın savaş karşısında aldığı tamir edilemez yaranın tasviri...
Nazım Hikmet adeta bu dramda geçen öyküyü anlatmış yıllar öncesinden. Bu ve bunun gibi nice dramlar yaşanmış, nice masum çocuklar bir hiç uğruna gitmiş ve hâlâ gitmekte... Niçin? "Ateşböcekleri niçin sönmek zorunda? " Hiçbir mantık insanın insana yaptığı bu zülümleri açıklayamaz...
Setsuko'nun "Otakaaaaaa " diye kulağımızda çınlayan seslenişi, Seita'nın filmin daha en başında öldüğü günün tarihini vererek aslında dramın nasıl bittiğini belirtmesi, ruhların en sonunda huzura kavuştuğunu görmemiz ve insafsız savaşın insan üzerine yıkıcı etkileri!...
Sıradan savaş karşıtı filmlerden en büyük farkı şüphesiz taraf gözetmeksizin sadece savaşın insan üzerindeki etkilerine yoğunlaşmış olması. Denildiği gibi tüm zamanların en büyük savaş karşıtı yapımıdır denilebilir. Rivayet edildiğine göre "dünyadaki bütün insanlar bu yapımı izlemiş olsaydı savaşların çok büyük bölümü yapılmamış olurdu."
Anne sevgisi ve savaşın ortasında annesiz olmanın verdiği büyük acı, büyük eksiklik! Akraba olacak namert kadının insanlığını kaybetmesi, açlık, kaşıntı, isilik, hastalık, çaresizlik... Tüm bunlara karşın yaşama isteği ve sevgi! Savaşın bitmesi ile şehrin günlük yaşama girmesi, yeniden onarılması fakat kimi küçük bedenlerin ve canların asla eskisi gibi olamaması!
İnsanlık dramanın en büyük yapıtlarından biri olmasının yanı sıra gerçekçilik duygusu hiç olmadığı kadar içine işler insanın. Sıradan sinema filmleri yahut animelerden çok farklı olarak insanın yutkunmasına engel olur, yüzüne unutamayacağı bir tokat atar. Hayata dair iç burkan bir trajedidir. Bu denli gerçekçi olması elbette gerçek hayatta kısmen de olsa yaşanmış bir hikaye olmasından kaynaklanıyor. Akiyuki Nosaka'nın ikinci dünya savaşında açlıktan ölen küçük kız kardeşine bir özür olarak yazdığı dramın öyküsüdür bu. En duygusuz adamın bile içini burkan bir ağıttır...
Seita'nın kardeşine karpuzu bıraktıktan sonra onun bir daha hiç uyanamadığını söylemesi... Yapıtın en acıklı kısmıydı belki de, hiç beklemiyordum böyle bir şey. Tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, ne kötü bir şey masum canların açlıktan ölmesi!
Seita'nın Setsuko'yu yakmak zorunda kalması... En sevdiği varlığın gözü önünde kül oluşuna şahit olmak...
Hele Seita karakoldan çıktıktan sonra onu köşede bekleyen masum Setsuko'nun yanına gelip "Seni doktora götürmemi ister misin? " şeklinde en ince ve masum duygularla sorduğu o sahne... Ne denilebilir ki?
Eşşiz yapıtın en ayırt edici bir diğer kısmı ise seslendirme sanatçıları şüphesiz. Bu film Japonca orijinal dilinden başka herhangi bir dilde izlenildiği vakit asla o etkiyi vermez. Filmin ruhu adeta Setsuko'cuğu seslendiren küçük kız ya da ses sanatçısının sesine yansımış.
Filmde duyduğumuz şarkı ise bir başka etkileyicidir, bir özet niteliğinde, insanın ruhuna tokat çarpan sarsıcı bir dinleti.
Harika, muhteşem bir filmdi.Başka tanım varsa onu da söyleyin.Hep derim kardeşliği anlatan filmler diziler beni hep yakalar nedense, bu film derinden yakaladı.
Ailecek izlenebilecek sıradan bir tabirle büyüklere çizgi film yapmişlar. Oturun izleyin.
gerçek bir anime. Acısı tatlısı huznu neşesi herbişeyi vardı.
Duygular çok iyi yansıtılmıştı. Hele o küçük kızın sesi
2 tane zirve sahne yapıp gözümden yaş getirdiler resmen...En duygulandiğim sahne Abinin dayak yiyip karakoldan cıkıp kızı görunce ağlaması ve kıza sarılması. 2.sahne de son sahneler, kızın ölümü. Özellikle ölmeden önceki son sayıklayışları...
Film bittikten sonra tekrar başını izlediğinizde mutlulukla kaplı bir huzun sizi boğuyor. Filmin başı öncesinde çok kuru kalıyor ama sonuyla birleşince muhteşem ötesi...
Ayrıca O teyzenin başına ev yıkılmıştır inş... Çocukları da biliyor mendaburun ne oldugunu ki sofrada söylediler.
Hep erteleyip durduğum bir filmdi. Belki de zamanım buymuş... İzleyebilirsem tr dublajlısını da yakın zamanda izlerim ama o kuçuk kızın o tatlı sesi hala kulağimda yankılanıyor.
Admine sorum, bize kastın nedir? Mahvetti film beni, böyle yürek burkan insanı dumur eden filmleri izlemek için listeye almayalım. Öyle sahneler varki insan kendini tutamıyor. 57'inci dakikasında filme ara verip kendimi toparlayınca devam edebildim.
Savaşın nasıl insanlık dışı olduğu ve yaşattığı dramları bu kadar samimi özetleyen çok can yakıcı bir film. Yönetmeni ayakta alkışlamak lazım vallahi, bir animeye bu kadar duygu yüklemek her baba yiğidin harcı değil.
En son geçtiğimiz haftalarda savaş filmi olarak The Pianist'i izleyip Wladyslaw Szpilman'ın başına gelenlere üzülmüştüm ama bunda Setsuko öyle sevimli ve masum ki tarif ettiği duygu inanılmaz. Ve onu yaşatabilmek için bir anda büyüyüveren abisi...
57. dakikada teyze olacak kahbe Setsuko'ya annesinin öldüğünü söylemiş onu abisiyle paylaşırken yüreğim burkuldu.
En etkileyici sahne:
Setsuko hastalanınca abisi doktora götürecekti fakat fırsat olmadı. Bir tarladan şeker bitkisi çalıp kardeşinin karnını doyurmaya çalışacakken de yakalanıp dayak yedi. Yetmedi karakola düştü (belkide karakol canını kurtardı). Tam çıkışta kardeşine sarılıp ağlması ve Setsuko'nun kendi hastalığını unutup ''seni doktora götürmemi ister misin? " diye sorması....
Sonlara doğru nasıl biteceğini anlayınca içime bi hüzün oturdu.
Setsuko hastalanınca öleceğini tahmin etmiştim. Abisi hangi parayla tedavi ettirebilecekti ki veya karnını doyurabilecek idi? Karpuz sahnesinden sonra uzun süre gözyaşlarımı tutamadım zaten. Kızcağızın Seita Seita diye çağırışları hala kulağımda yankılanıyor.
Setsuko'yu seslendiren 5-6 yaşlarındadır herhalde. Ne müthiş bir ses uzun süre hafızalardan silinmeyecek türden. Filmin müzikleri de enfesti. Özellikle altdaki fon müziğine bayıldım.
Öncelikle söylemek isterim ki duygusuz bir insan değilim. Birçok filmde ağlamışımdır ve beni ağlatan filmleri de ayrı severim. Bu filmin de beni ağlatmasını çok istedim ama olmadı. Keşke benden önce izleyenlerin yaşadığı duyguyu ben de yaşayabilseydim ama tam olarak o duyguyu yaşayamadım maalesef.
2. Dünya Savaşı temalı filmler her zaman en beğendiğim türler arasında yer almıştır. Savaşın insanlar üzerindeki etkisini anlatan filmleri ise daha çok sevmişimdir. O yüzden film anime de olsa beğeneceğime emindim. Aslında filmi beğendim ama beklentilerimin altında kaldı.
Hikaye çok iyiydi fakat filmi izlerken bazı yerlerde sıkılmadım diyemem. Müzikler filmle uyumluydu. Aslında duygu yüklü bir filmdi. Yer yer duygulandığım yerler oldu. Setsuko gerçekten inanılmaz tatlıydı.
Abisinin onu yakmak için sepete koyduğu sahne gerçekten vurucuydu. Karakterin bu kadar tatlı ve masum olması da üzüntümü daha da artırdı.
Seslendiren kişi de gerçekten çok başarılı seslendirmiş.
Kısacası, izledikten sonra bir kez daha savaşa lanet ettiren bir filmdi. O dönemin insanlarının yaşadıkları korkunç acılar bir kez daha gözler önüne serilmiş. Tabii bu acıların çocukların başına gelmesi olayı daha da dramatize ediyor. Dediğim gibi beklentilerimin altında kaldı, belki beni ağlatmadı ama film bittiğinde içimde kalan burukluk bile filmi benim gözümde başarılı yapıyor.
Yorumları bakan sahaser sanır tamam kötü bir film değil o kadar da abarymayin.. ortada küçük kızin tatligi ve bir iki sağlam dramatik sahne dışında çok bir şey yok.. En etkili sahnesi aslında filmin başında ama filmin sonunda anlıyorsunuz ilk sahnenin büyüklüğünü bunun için 90dakika sıradan bir senaryoyu izliyorsunuz
ahhh yorumlara katılıyorum önce ağla ağla içim çıktı ayoll benim gibi animasyon filmleri seven birisi için bu haftakı film seçimi çok mutlu etmişti beni ve daha önce izlemediğim bir animasyon filmiydi hiçbir dakikasını ileriye sarmadan soluksuz izledim ayrıca son dönemde içinde bulunduğumuz durumun bir örneği gibi bu animasyon belkide oyüzden bukadar çok etkilendim yada etkilendik animasyon olmasına rağmen bir çok savaş filminden daha kaliteliydi o duyguyu çok iyi vermiş türkçe düblaj bulamadım hiçbiryerde türkçe alt yazılı vardı ama yabancı dizilerden alıştık artık orjinal dilden dinlemek dahada keyifli oluyor şuana kadar 2 tane 10 verdim birisi ilk yıldızlı *10 iyi kötü çirkine gitmişti zindan adasına normal 10 vermiştim yıldızlı *10'larımı biraz cimrilik yapacam en özel yapımlarda kullanıcam oyüzden ateş böceklerinin mezarlığınada normal 10 veriyorum🙂
ahh nekadar tatlı abi kardeş bunlar yaaa yerim bunları ben ilk duygusal sahnemi anneleri mumya gibi olmuş orada yaşadım kızın abisine seni doktora götüreyimmi demeside çok derin duygu barındırıyordu ölmesi zaten koparıyor izleyeni film boyunca yağacak bulut gibi doluyoruz vlla ölüm sahnesiyle herkes başlıyordur artık ağlamaya aa bu arada kimse bahsetmemiş ama ilk sahnede ölen kızın abisi galiba çok yazık oldu çocuklara
Şimdi doğru konuşayım beni bu zamana kadar hiç bir dizi ve film ağlatamadı, biraz duygusuz olabilirim. Allah'ın bildiği şeyi kulundan saklayamayız. Yani demek istediğim bu film kıyısından bile gözlerimi doldurmadı.
Yorumları okudum da öyle çok abartılacak bir iş değildi bence, evet güzeldi ama öyle abartılacak kadar güzel değildi bana göre. Süresi ne güzeldi, başladı ve bitti. Akıcı bir filmdi, içine aldı beni. 1.5 saat süresi hızlıca geçti, keşke tüm filmleri böyle yapsalar.
Küçük kız ilk başta çok itici geldi bana, mız mız bir şeydi. Neyse sonra gözüme girdi. Seita'yı zaten sevdim, iyi olmuştu o.
Filmin müzikleri çok güzeldi, arkada çalan o fonlar falan baya hoşuma gitti. Filmin bence en iyi yanı müzikleriydi.
Günün ikinci savaşı konu alan filmiydi. Bu tarz filmleri seviyorum ben, olumlu yönlerinden birisi de buydu.
Küçük kızın öleceğini o sonda hastalanınca herkes anlamıştır herhalde. O nedenle sürpriz olmadı. Yani küçük kız pek duygulandıramadı beni.
Neyse fazla uzatmayayım, beklentimin altında kaldı. Öyle abartılacak bir film değildi de.
Festival filmlerini yorumlamaya bununla başlamak yakışırdı elbette. Farklı dildeki animasyonları pek takip ettiğim söylenemez. Sanırım ilk defa izlediğim bu oldu ve epey derinden etkiledi beni. Duyguyu bize çok iyi aktarmışlar. Gerçekten gözlerimin dolduğu çok yer oldu diğer bir tabirle mafetti beni bu film
Savaşın insana ve insan hayatına neler yapabildiğini tarafsız bir şekilde gösteren bu yapıma saygılarımı sunuyorum. Pek rastlayamayacağımız türden ele almışlar konuyu. Hiç bir şeye bulaşmadan bir ailenin savaş sayesinde ne hale geldiğini çok müthiş anlatmışlar.
Filmdeki karakterlerden bahsetmek gerekirse elbette küçük Setsukoya değinmek lazım. O nasıl tatlılıktı öyle. Dublajı mükemmeldi. Gözlerimin dolduğu sahnelerde elbette bu küçük kızımız vardı. Abi kardeş arasında bağı çok güzel yansıtmışlar.
Daha söylenecek çok söz var ama beni etkileyen sahnelerden bahsetmezsem olmaz.
Saitonun polisler tarafından yakalandığında Setsukonun o çığlıkları beni gerçekten tüketmişti izlerken. Ayrıca finalinde kızın hastalığı ve sonrasında ölümüne kadar giden sahneler ve finaldeki mezar sahnesi çok acı vericiydi.
Mükemmel ve etkileyici müzikleri vardı filmin yukarıda da paylaşılmış zaten. Sahnelere çok güzel uymuş gerçekten. Çekim yılına göre görüntü kalitesi de beklediğimden iyiydi. Daha ne diyeyim ki. Kelimeler yetersiz kalıyor bu yapıta.
Ateşboceklerinin mezarları filiminin esin kaynağı fotoğraf.. Japonyada kardeşini sırtına alarak bombalardan kaçan çocuk kilometrelerce yol gittmiştir; ama kardeşi ölmüştür.
Ateşboceklerinin mezarları filiminin esin kaynağı fotoğraf.. Japonyada kardeşini sırtına alarak bombalardan kaçan çocuk kilometrelerce yol gittmiştir; ama kardeşi ölmüştür.
Diyecek söz yok, savaşı bütün çıplaklığıyla ele alıp yüzümüze vurmasına rağmen bazı arkadaşlarca hiç etkileyici görülmemiş, bu demektir ki dünyada savaşlar devam edecek, insanların savaşa duyarlılığı ortada. İlginçtir ki 2015 yapımı Room filmini bile bu filmden daha duygusal bulanlar var, insan gerçekten hayret ediyor.
Diyecek söz yok, savaşı bütün çıplaklığıyla ele alıp yüzümüze vurmasına rağmen bazı arkadaşlarca hiç etkileyici görülmemiş, bu demektir ki dünyada savaşlar devam edecek, insanların savaşa duyarlılığı ortada. İlginçtir ki 2015 yapımı Room filmini bile bu filmden daha duygusal bulanlar var, insan gerçekten hayret ediyor.
Puanımı 12 den 11.5'e güncelledim @OzaN
Film hâlâ gözümde efsanevi bir yerde, ikinci sırada. Gel gelelim ne kadar olağanüstü olursa olsun hiçbir filmin Matrix ile eş koşulamayacağını zaman geçtikte daha iyi anlıyorum. Zaman, en iyi puanlama şeklidir.
Puanımı 12 den 11.5'e güncelledim @OzaN
Film hâlâ gözümde efsanevi bir yerde, ikinci sırada. Gel gelelim ne kadar olağanüstü olursa olsun hiçbir filmin Matrix ile eş koşulamayacağını zaman geçtikte daha iyi anlıyorum. Zaman, en iyi puanlama şeklidir.
En azından başyapıt festivaline özel olarak sınırlar aşılabilirdi? Şimdi film var, film var. İki filme de 10 verilebilir fakat biri ötekinden çok daha üstünse ne bileyim burada sınırı aşmak farz olur sanki.
En azından başyapıt festivaline özel olarak sınırlar aşılabilirdi? Şimdi film var, film var. İki filme de 10 verilebilir fakat biri ötekinden çok daha üstünse ne bileyim burada sınırı aşmak farz olur sanki.
Film nedendir bilmiyorum ama kabus gibi her gün aklıma geliyor. Sahneler falan, biraz saçma gibi gelir ama niyedir anlamadım. Puanı da düşük verdim sanırsam, filmi 2-3 arkadaşa ballandıra ballandıra anlattım o kadar. @Tolstoyevski
Filmi Haziran'da 2. kez izlemek için de listeme yazdım, puanımı da 8.5'a yükselteyim.
Film nedendir bilmiyorum ama kabus gibi her gün aklıma geliyor. Sahneler falan, biraz saçma gibi gelir ama niyedir anlamadım. Puanı da düşük verdim sanırsam, filmi 2-3 arkadaşa ballandıra ballandıra anlattım o kadar. @Tolstoyevski
Filmi Haziran'da 2. kez izlemek için de listeme yazdım, puanımı da 8.5'a yükselteyim.
Filme ilk başta biraz gereğinden fazla olumsuz yaklaşmış ve düşük puan vermiştin, Setsuko'cuğun gazabına uğramış olabilirsin.
Şaka maka bu yapımı sıradan bir film olarak görmemek gerek; bu, insanlığın geldiği son noktayı gösteren bir ağıttır. Kimse bu ağıtın gerçekçiliğini sorgulayamaz, buram buram acı gerçek kokar.
Şu şarkıyı dinleyince bu yapıt daha da anlamlı oluyor.
Filme ilk başta biraz gereğinden fazla olumsuz yaklaşmış ve düşük puan vermiştin, Setsuko'cuğun gazabına uğramış olabilirsin.
Şaka maka bu yapımı sıradan bir film olarak görmemek gerek; bu, insanlığın geldiği son noktayı gösteren bir ağıttır. Kimse bu ağıtın gerçekçiliğini sorgulayamaz, buram buram acı gerçek kokar.
Şu şarkıyı dinleyince bu yapıt daha da anlamlı oluyor.
Aynen, biraz ön yargılı bakmıştım açıkçası da izleyince hoşuma gitmişti de yine de o an düşük geldi gözümde nedense. Kaç gündür yazayım buraya da kurtulayım diyordum, rahatladım.
Aynen, biraz ön yargılı bakmıştım açıkçası da izleyince hoşuma gitmişti de yine de o an düşük geldi gözümde nedense. Kaç gündür yazayım buraya da kurtulayım diyordum, rahatladım.
Kesinlikle ilk izlenildiği an filmin esas değeri anlaşılmıyor. Filmi izledikten 6-7 ay sonra Benim gözümde efsanevi bir tahta oturmştu, biraz daha süre geçince zirveye oynar oldu. Birçok film de böyle, izledikten belli bir süre geçtikten sonra her geçen gün kalitesini anlıyorsun, ya düşüyor ya da çok yükseliyor gözünde. Pulp Fiction için de durum aynı.
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.