3. BÖLÜM
Emre: Heeyytt ulaann!
Çiğdem: Emre?!
Emre: (yavaşça Çiğdem'i geriye iterek) Sen benim kız arkadaşıma nasıl dokunursun, ha?
Selim: Sana ne oluyor arkadaşım?
Emre: Ne arkadaşı be? Kız arkadaşımla elleş, sonra "arkadaşım" de!
Çiğdem: Emre...
Emre: Ben bu kızla bu gece çıkacağım. Ama sen beni çekemediğinden ötürü benden önce onu kapmak istiyorsun, değil mi? Benim yakışıklılığım ve doğal cazibem seni de çekmiş anlaşılan.
Selim: Seni ilk kez görüyorum, ne çekememesi?
Çiğdem: Saçmalıyor işte, boşver...
Emre: Hadi Çiğdem, hazırsan gidiyoruz.
Çiğdem: Hazırım hazır olmasına, ama...
(Emre, Çiğdem'in kolundan çekip yürümeye başlarken Selim ise arkasından bakakalmıştır.)
Selim: Böyle bir kızın bu zibidiyle çıkması? Bu dünya gerçekten de yalan dünya...
(Emre, Çiğdem'in elinden tutarak yürümeye başlar. Emre hem kızgın, hem mutludur, ama Çiğdem bu durumdan çok rahatsızdır.)
Emre: Benim cazibemi görünce çıldırdı tabii! Ama ben o züppeye bırakamam meydanı! Nasıl haddini bildirdim, değil mi?
Çiğdem: Emre, olanlar kesinlikle senin sandığın gibi değil.
Emre: Hayır, ben göreceğimi gördüm. O züppe sana yanaşmak için her türlü fırsatı kolluyor. Yok, yok. Gününü göstereceğim ben onun!
Çiğdem: Emre, beni dinle lütfen! Ben senin çıkma teklifini...
Emre: Biliyorum, biliyorum... Ne olursa olsun teklifi kabul etmeni çok büyük bir olgunluk olarak görüyorum. Herkes beni... Ne bileyim, yakışıklı falan bulmaz, ama sen kabul edebildin. Harika bir kızsın.
(Çiğdem, Emre'nin bu sözlerinden etkilenir ve fikrini söyleme kararından vazgeçer. O sırada Reşatlar da evlerinde akşam yemeği yemektedir. Yemek devam ederken kapının çaldığı duyulur. Hayriye gidip kapıyı açar, gelen kişi Asiye'dir. Asiye, Çiğdem'in en büyük düşmanı olmasının yanı sıra Selim'e layık görülen müstakbel eşidir.)
Hayriye: Hoşgeldin Asiye kızım, nasılsın?
Asiye: İyiyim Hayriye Teyze. Ben şey için gelmiştim... Yani biz kutlamaya katılamadık da... Ailem de beni gönderdi ziyaret için... Rahatsız etmemişimdir inşallah...
Reşat: Lafı mı olur kızım? Gel içeri, gel.
Asiye: (içeriye girip Reşat ile tokalaştıktan sonra) Merhaba Selim... Ben de Asiye.
Selim: (tokalaştıktan sonra) Memnun oldum tanıştığımıza.
(Bir süre sonra herkes koltuğa geçer ve sohbet başlar.)
Asiye: Eee, daha daha nasılsınız Reşat Amca?
Reşat: İyidir kızım, oğlumuz geldi işte.
Hayriye: Benim de annem geliyor yarın Erzurum'dan...
Reşat: Her lafın arasına şunu sokuşturmasan olmaz sanki.
Hayriye: Bir daha anneme "şu" dersen gösteririm sana!
Reşat: Ne desem ki Asiye kızım... Selim bizim bir tanemiz. O olmasa ne yapardık bilemiyorum.
(Asiye, Selim'e cilveli cilveli bakmaktadır. Selim ise bundan çok rahatsız olsa da ayıp etmemek için oturmaya devam etmektedir. Sohbet devam ederken Sönmezoğulları ailesi de yemek yemektedir.)
Zeliha: Niye moralin bozuk İhsan'ım? Bugün olanlar yüzünden mi? Reşat'ı bilmez misin sen, bol keseden atıp tutar.
İhsan: Sorun o değil. Bakın kızlar, asıl sorun...
Iraz: Dur, tahmin edeyim. Asıl sorun bizim evlenememiz, değil mi? Niye utanıyorsun bizden baba? Neden?
İhsan: Niye sizden utanayım? Siz benim en değerlilerimsiniz. Asıl hata bende, kesinlikle sizde değil.
Iraz: Lütfen baba... Hayatımıza müdahele etmeyi bırak! Evde kaldık, tamam mı? Evlenemedik! Bunu kabul etmek çok zor olmamalı!
İhsan: Beni bir dinlesen aslında ne demek isteyeceğimi anlayacaksın.
Iraz: (kalktıktan sonra) Anlayacağımı anladım baba...
İhsan: Iraz, hemen buraya gel! Iraz dedim, gel buraya!
Nisa: Fazla alınganlık yaptı bence...
Zeliha: Susmazsan terliği ağzının ortasına yersin ha!
(Iraz, sinirle sofradan kalkıp dışarıya çıktıktan sonra sofrada derin bir sessizlik oluşur. O sırada Emre ise Çiğdem'i çay bahçesine getirir.)
Emre: Emre Ocaklı adına rezervasyon olacaktı...
Garson: (kenardaki masayı göstererek) Buyrun efendim.
Çiğdem: (masaya oturduktan sonra) Çay bahçesinde rezervasyon oluyor muydu ya?
Emre: Havaya kolay girelim diye yaptım... Bir restorana falan gitmemizi bekliyordun, değil mi? Biliyorum, biliyorum... Hayalindeki gibi bir çıkma olmadığını biliyorum, ama benim imkanlarım da bu kadar.
Çiğdem: Yok, gerçekten hiç önemli değil. Sonuçta boş yere masraf yapmamak lazım...
(Çiğdem ve Emre arasında oluşan sessizlik tek tük konuşmalarla bölünürken ikisinin de hallerinden pek huzurlu olmadığı anlaşılmaktadır. O anlarda Selim ise Asiye'yi evine bırakmaktadır.)
Asiye: Aslında ben yalnız başıma da giderdin, niye zahmet ediyorsun ki?
Selim: Yok ya ne zahmeti? Akşamın bu saatinde yalnız gitmene izin veremezdim.
(O sırada bir adam gelir ve Asiye'ye sarkıntılık yapmaya başlar.)
Asiye: Bırakır mısınız lütfen? Yoksa polisi çağırmak zorunda kalacağım.
Tacizci: Niçin? Kalbini çaldığım için mi?
Asiye: Ne diyorsun sen be?
Selim: Boşver Asiye, yürü sen.
(Asiye ile Selim adamı aldırmayıp yürümeye devam etmektedir.)
Tacizci: Asiye mi? Çok güzel bir isimmiş maşallah, tıpkı senin gibi. Dikkat et de kapmasınlar seni buralarda.
(Adamın bu hareketi bardağı taşıran son damla olur. Öfkesine hakim olamayan Asiye, adama kafayı geçirir.)
Selim: Asiye, ne yaptın sen?
Asiye: Bilmiyorum ki ne yaptım. Off ya!
(Bir süre sonra polisler gelir. Selim, Asiye ve tacizci adama karakol yolları görünürken Emre ve Çiğdem de gecenin kötü bitmesine neden olacak bir olay yaşayacaklarından habersizdir.)
Çiğdem: Kalkalım artık, akşam 10'dan önce evde olmam lazım. Babam çok kızar yoksa.
Emre: Tamam minik kurabiyem.
(Emre ve Çiğdem, hesabı ödedikten sonra dışarıya çıkarken bir adam Çiğdem'in çantasını kapıp kaçmaya başlar.)
Çiğdem: Çantayı aldı...
Emre: Ben hallederim aşkitom.
Çiğdem: Aşkito mu? Emre? Dur, bekle!
(Emre kısa sürede adama yetişmeyi başarırken adam çantayı bırakmamakta kararlıdır.)
Emre: Bırak lan çantayı!
Kapkaççı: Bırakmazsam ne olur lan!
(Emre ile kapkaççı kavga etmeye başlar. Kavgaları parkta devam ederken Emre ise adama yumruk atmaya çalışır, ama adamın geri çekilmesiyle birlikte yere düşer. Ancak düşerken kafasını sert zemine çarpar. Kapkaççı tüm hızıyla kaçarken Çiğdem ise baygınlık geçiren Emre'nin yanına koşar.)
Çiğdem: (Emre'ye dokunarak) Emre, iyi misin? Emre?!
(Çiğdem, Emre'nin kafasının kanlar içinde kaldığını görür ve dehşete düşer.)
Çiğdem: Emre? Ne yapacağım şimdi ben ya? Telefonumu da almadım salak gibi... Dur bir dakika...
(Gözlerinden süzülen yaşlara engel olamayan Çiğdem, Emre'nin ceplerini karıştırır ve telefonu bulur. Önce ambulansı, sonra da polisi arar ve çaresizce beklemeye koyulur. Ancak gecenin sürprizleri henüz sona ermemiştir.)
3. BÖLÜM SONU