Gültepe İnsanları - 10. Bölüm

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
86,177
Reaksiyon puanı
67,588
Puanı
1,061
Konum
İstanbul

- 10. BÖLÜM -

(Suna, Meziyet'in yazdığı notla yıkılmıştır. O sırada içeriye Dursun girer. Kızının bu halini görünce çok endişelenir ve hemen yerine oturur.)

Dursun: Uy, ne oldi Suna?
Suna: Meziyet... Evi terk etmiş... Bu da yazdığı not...

(Dursun da Meziyet'in notunu okuyunca şaşkınlığa uğrar ve kızı için çok üzülür. Ancak elinden bir şey gelmemektedir. O sırada kamera Gülümser'e geçer. Refik'in cenazesi toprağa verilmiştir. Gülali'yi de eve uğurladıktan sonra mezarın kenarına oturur.)

Gülümser: Sen beni affettin, ama ben dediğim gibi hiç affetmeyeceğim kendimi... Ben sana hiç iyi bir eş olamadım Refik, sana ihanet ettim... (yutkunarak) Sana bunu yapmamam gerekiyordu, ama dayanamadım... Çok zor zamanlar yaşadım, Gülali'yi de bu durumun içine sürükleyemezdim... Kolum kanadım kırıldı, ama onun güvercinleri gibi toparlanıp yeniden uçamadım. Kaldım karanlıklarda, ışığı Halil'de gördüm. Gerçekten çok pişmanım... Kendime de, Gülali'ye de çok iyi bakacağım, söz. Her gün geleceğiz mezarına, sulayacağız, çiçekler ekeceğiz... Güven bana...

(Gülümser gözlerinden süzülen yaşları eliyle silerek oradan uzaklaşırken kamera Basri'ye döner. Kardeşi Seyfi'nin hazırlanıp kapıdan çıktığını gören adam, yerde küçük bir şey görür. Yatağından kalkıp ona doğru yürümeye başladığında bunun Nazlı'nın fotoğrafı olduğunu görür. Yavaşça onu eline alır ve tekrar yatağına geçer. Tekrar yatağına geçip onun fotoğrafına bakarken ağzından kısa bir cümle dökülür.)

Basri: (sessizce) Seni seviyorum...

(Basri derin düşüncelere dalarken, kamera bu sefer Meziyet'e geçer. Bir yer bulmaya çalışırken arkadaşının evine sığınan kadının Suna'ya olan nefreti de artmaya devam etmektedir.)

Meziyet: (bulaşıkları yıkarken) Size de çok zahmet oluyorum Makbule, ama şimdilik senden başka kafamı sokacak bir yer bulamadım...
Makbule: (yemek yaparken) Yok, kız. Ne zahmeti? İstediğin kadar kal burada, sözü mü olur?
Meziyet: O Suna var ya, o Suna... Hayatımı mahvetti, umutlarımı, hayallerimi yok etti... Her şeyimi aldı elimden... Ama hala iyi kız olan o... Meziyet, hep kötü kardeş. Sinirli, istediğini alamayınca yaramaz bir çocuğa dönüşen, hırçın biri...
Makbule: Suna dedin de aklıma geldi... Bugün neler olduğunu bir bilsen...
Meziyet: Ne oldu ki?
Makbule: Şu Suna'nın metres hayatı yaşadığı bir adam varmış, adı neydi?
Meziyet: Cevat... (yüzünü dönerek) Ne yapmış ki?
Makbule: Ha, işte o... Bugün gitmiş dükkana, Suna'ya evlenme teklifi etmiş...
Meziyet: (elindeki tabağı düşürüp) Ne? Cevat, Suna'ya evlenme teklifi mi etmiş?
Makbule: Ben öyle duydum vallahi, aslını astarını bilmiyorum. Evli değildi bu kadın, değil mi?

(Meziyet büyük bir sinirle mutfağı terk edip evden çıkarken, kamera Eşref'e döner. Biraz hava almak için kapının önüne çıkan Eşref, dükkanında iş yapmaya devam ederken kapı çalar. Gelen Yavuz’dur.)

Eşref: Ne işin var lan senin burada?
Yavuz: (kendinden emin bir şekilde Eşref’in yüzüne bakarak) Sana mı soracağım lan nereye gireceğimi?
Eşref: Çık şuradan, yoksa seni parça pinçik ederim!
Yavuz: Devlet memuruna hakaret... Yazdım bunu bir kenara...
Eşref: Yürü git buradan!
Yavuz: (kapıdan çıkarak) Ah, Eşref Efendi, ah! Bakalım bir dahaki sefere bana böyle davranabilecek misin?

(Yavuz lafını bitirdikten sonra arabaya binip oradan uzaklaşırken kamera ise Meziyet’e geçer. Otobüsten inen genç kadın yoluna yürüyerek devam eder. Bir süre sonra ise Cevat’ın evine geldiği görülür. Meziyet, hızlıca kapıyı çalar.)

Meziyet: Açın kapıyı! O adamı göreceğim!
Hizmetçi: (kapıyı açarak) Hanımefendi, içeriye giremezsiniz. Cevat Bey, şu anda müsait değil...
Meziyet: (onu hafifçe iterek) Çekil ayağımın altından!

(Meziyet içeriye girdikten sonra teker teker odalara bakıp Cevat’ı aramaya başlar. Hizmetçi ise onun peşinden koşmakta ve durdurmaya çalışmaktadır.)

Hizmetçi: Hanımefendi, Cevat Bey’i göremezsiniz...

(Hizmetçi sözlerine devam ederken Meziyet bir odaya girer ve karşısında koynunda bir kadınla Cevat’ı görür. Kadını dışarıya çıkardıktan sonra Cevat’ın yüzüne kızgınlıkla bakar.)

Meziyet: Yazıklar olsun sana...
Cevat: Neler oluyor? Niye geldiniz?
Meziyet: Niye mi geldim? Yaptığın haltları tekrar hatırlatmak için...
Cevat: Suna’ya ettiğim evlenme teklifini söylüyorsanız...
Meziyet: Bir de marifetmiş gibi söylüyor yüzüme...
Cevat: Hemen size mi söyledi? Hem bundan size ne?
Meziyet: “Size ne” mi? Size ne... Bak Cevat efendi! Suna’dan nefret ediyorum, hiç sevmiyorum onu...
Cevat: Yani?
Meziyet: O benim kardeşim! Ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın, kardeşim o benim! Ve onun üzülmesini istemiyorum. Çünkü o üzülünce kalbim acıyor. Onun gözyaşları, benim içimi kanatıyor. Her acısında ben de üzülüyorum. Her yıkılışında ben de onun gibi yıkılıyorum. Ben de mutlu olmasını istiyorum onun. Gizliden gizliye yapıyorum bunları ama, sürekli içime atıyorum. Anlam veremeyeceksin belki, ama kardeşlik böyle bir şey Cevat efendi! Uzaklarda bile olsam kulağımda yankılanıyor onun gözyaşları! Anlıyon mu beni?
Cevat: Asıl onu ağlatan, üzen sensin! Suç bende olduğu kadar da sende. Hiç düşündün mü, içine atmasaydın her şeyi, biraz destek olsaydın ona, zor zamanlarında arkasında dursaydın... Her şey çok farklı olurdu, her şey... Sen de biliyorsun her şeyi, ama yediremiyorsun kendine...

(Meziyet, Cevat lafını tamamlamadan sinirle dışarıya çıkar. Kamera ise Ziya’ya döner. Oğlu Seyfi ile ilgili müdürle konuşmak için gelen Ziya, kalabalığın arasından geçip odaya ulaşır.)

Ziya: Merhaba... Ben Seyfi’nin babasıyım da, bir şey konuşacaktım sizinle...
Müdür: (isteksizce) Buyrun, geçin şuraya...
Ziya: (oturduktan sonra) Ben dediğim gibi Seyfi ile konuşacaktım... Şey diyorum müdür bey... Bizim oğlanı tekrar okula alsanız...
Müdür: “Okula almak” mı? Olan bu kadar şeyden sonra, hiçbir şey olmamış gibi tekrar okula almamı mı istiyorsunuz?
Ziya: Ne olmuş ki?
Müdür: Siz bilmiyor musunuz? Sizin oğlunuz var ya, burayı sirke çevirdi, sirke! Kavga bunda, gürültü bunda, umursamamazlık bunda. Bir gün arkadaşlarını toplayıp bahçede kavga çıkarıyor, bir gün yazılı kağıdına abuk subuk şeyler çiziyor, bir gün başka bir şey yapıyor! Ve ben bunları göz ardı edip hala okula mı alacağım?

(Müdür öfkeli konuşmasına devam ederken Ziya’nın gözleri yavaşça kapanır ve adam kalp krizi geçerek yere yığılır. Bir süre sonra ise ambulans gelir ve Ziya hastaneye kaldırılır. Okuldaki öğrenciler de şaşkınlık içindeyken kamera Seyfi ve Nazlı’ya geri döner. İkili yine bir kafede oturmaktadır.)

Nazlı: Sürekli böyle kafe köşelerinde mi oturacağız Seyfi?
Seyfi: Nasıl yani?
Nazlı: Yani, ne bileyim. Uçurtma uçuracaktık hani, sen bana bir şeyler yapacaktın... Düğünde de söylemiştin ya...
Seyfi: Biliyorum, ama...
Nazlı: Ben sana güveniyorum, ama sıkılıyorum işte... Aşkımızı doya yaşayalım, gösterelim herkese... Bizi durdurmak isteyenlere karşı çıkalım... Ben sadece bunu istiyorum, başka bir şeyde gözüm yok...
Seyfi: Her şeyin bir zamanı var Nazlı... Elli tane şeyle uğraşıyorum ben. Yok okuluymuş, yok babasıymış, yok bilmem nesiymiş... Ben de çok istiyorum, ama beklemen lazım...
Nazlı: Böyle otururuz artık biz de. Şimdi Levent olsa...
Seyfi: Levent... Tahmin etmeliydim...

(Seyfi hışımla kalkıp yürümeye başlarken Nazlı ise onun peşinden gelir.)

Nazlı: Öyle demek istememiştim ben... Yanlış anladın beni...
Seyfi: Senin ne demek istediğini bal gibi anladım. O Levent seni parasıyla mutlu ederdi tabii. Böyle oturmak yerine gezip tozardınız, bir sürü şey alırdı sana. Son model arabasıyla oradan oraya giderdiniz akşama kadar, değil mi? Ben sana onun gibi olmadığımı söyledim, ama sen beni hala kabullenemedin... Bir ortaokul çocuğuyla çıkman hala zoruna gidiyor, kabul et! Bunu bana bahane etme Nazlı, yüzüme bak! Gerçekleri anlat bana!
Nazlı: Gerçekten ben onu kastetmedim, sen ondan çok farklısın. Seviyorum seni...
Seyfi: O zaman o “sevgi”ni biraz gözden geçir...

(Seyfi hızlıca yürümeye devam ederken karşısında Murat ile Nurten’i görür. Nurten ise yüzünü çevirir ve ona doğru bakar. İkisi de büyük bir şaşkınlığa uğrarken bölüm sona erer.)

Gönlümle baş başa düşündüm demin; / Artık bir sihirsiz nefes gibisin. / Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin / Akisleri sönen bir ses gibisin.
***
Mâziye karışıp sevda yeminim, / Bir anda unuttum seni, eminim / Kalbimde kalbine yok bile kinim / Bence artık sen de herkes gibisin. (Nazım Hikmet, Herkes Gibisin)

 
Gülümser ve Basri sahneleri güzel olmuş.Ama Seyfi-Nazlı bölümü öyle bitmemeliydi.
Genel olarak güzel olmuş.Emeğine sağlık :)
 
İyi hoş güzel yazmışsın yine ama Basri'nin Nazlı'ya aşık olmazsı.😱 Eğer dizidede olduysa çok fenaymış.:F
 
İyi hoş güzel yazmışsın yine ama Basri'nin Nazlı'ya aşık olmazsı.😱 Eğer dizidede olduysa çok fenaymış.:F
Bence kötü değil, olabilir yani. Ve evet, bunu ben yapmadım. Dizinin kendisinde de olan bir şeydi.
Ayrıca teşekkür ederim, ama biraz daha anlatabilirdin bence. Neyse, fazla zorlamayayım şansımı... :)
 
Bence kötü değil, olabilir yani. Ve evet, bunu ben yapmadım. Dizinin kendisinde de olan bir şeydi.
Ayrıca teşekkür ederim, ama biraz daha anlatabilirdin bence. Neyse, fazla zorlamayayım şansımı... :)

Şansı zorlamak mı.:F Yok istersen beğenmediğimi yüzüne vurayım.:A

Benim dizdede beğenmediğim yönler burada da göstermiş kendini. Kopuklu çok fazla nedençe sıkıcı buluyorum.ss
 
Şansı zorlamak mı.:F Yok istersen beğenmediğimi yüzüne vurayım.:A

Benim dizdede beğenmediğim yönler burada da göstermiş kendini. Kopuklu çok fazla nedençe sıkıcı buluyorum.ss
Öyle de ki, ben de düzeltmek için bir şeyler yapayım. Beğenmeyebilirsin tabii, ben sadece hikayeyi devam ettirmek peşindeyim. Tabii iyi olsun diye de uğraşıyorum, ama bu kadar oluyor. Sonuçta Aşkın Alfabesi (yarınki bölüme de yorumlarını şimdiden bekliyorum) gibi sıfırdan bir hikaye değil, işin doğasını kavramak lazım. İlgin için teşekkürler... :)
 
Öyle de ki, ben de düzeltmek için bir şeyler yapayım. Beğenmeyebilirsin tabii, ben sadece hikayeyi devam ettirmek peşindeyim. Tabii iyi olsun diye de uğraşıyorum, ama bu kadar oluyor. Sonuçta Aşkın Alfabesi (yarınki bölüme de yorumlarını şimdiden bekliyorum) gibi sıfırdan bir hikaye değil, işin doğasını kavramak lazım. İlgin için teşekkürler... :)

Yarın yapmam Cuma günü bakarım ona.:D

Dediğinde haklısın ama gerçekten bir heyecan hissetmiyorum ben okurken tabi bu güzel değil manasına gelmesin çok iyi ama yetmiyor.:D
 
Yarın yapmam Cuma günü bakarım ona.:D

Dediğinde haklısın ama gerçekten bir heyecan hissetmiyorum ben okurken tabi bu güzel değil manasına gelmesin çok iyi ama yetmiyor.:D
Teşekkürler, sen de haklısın. Uğraşacağız artık...
Aşkın Alfabesi daha heyecanlı olacak ama, özellikle sonu. Aradığın heyecanı orada bulursun herhalde... :)