Umutsuz Adam - 4. Bölüm | FİNAL

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,606
Reaksiyon puanı
62,923
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
Önceki bölümleri okumak için: https://fav10.net/forum/tags/umutsuz-adam/

4. BÖLÜM
(Korkulan gerçekleşmiş, İlker ve Salih yıllar sonra ilk kez bir araya gelmiştir. Ortamdaki derin sessizlik akşam ezanının okunmasıyla bölünür. Salih sessizce sofraya oturup yemek yemeye başlarken Türkan ise neye şaşıracağını şaşırmıştır.)

Türkan: Anne... Ve İlker... Ama Furkan... Neler oluyor, hemen anlatman lazım!
Mücevvet: Evet kız, içinde tutma. Kalp krizi geçirmeni istemeyiz mazallah...
Süheyla: Türkan, Furkan'ı odasına götürür müsün? Olanları sonra anlatacağım.

(Furkan ablasının yardımıyla odaya geçerken salonda sadece çatal bıçak sesleri duyulmaktadır.)

Süheyla: Bir şey söylemeyecek misin Salih? Oğlun burada...

(Salih yemeği bitirdikten sonra elini yüzünü yıkar, ardından da televizyonun karşısına oturur. İlker artık yüzleşme zamanının geldiğini anlamıştır.)

İlker: Biliyorum baba, konuşmak kolay değil... İnan ki şu kelimeler bile ağzımdan zar zor dökülüyor... Beni burada görmek istemediğini biliyorum... Aslında hiçbir şeyin böyle olacağını düşünmemiştim... Kız, vur, dök, patla; ama yeter ki bir şey söyle... Bu sessizlik, senin hiddetinden daha çok acıtıyor canımı... Bir şey söylesene baba!
Salih: (ayağa kalkıp tokat atarak) Ne söyleyeyim lan! Sen seçimini 10 yıl önce yaptın, erkek olsaydın sözünün arkasında dururdun, ama yemedi değil mi? Paçan tutuşunca hemen geri dönmek bir yana bana burada atar yapıyorsun!
İlker: Bak ya, hemen erkekliğe bağlıyorsun! Senin için her şey bundan ibaret, değil mi? Ben de burada olmaya hevesli değilim!
Salih: O zaman niye duruyorsun? Kapı orada!
İlker: Zorundayım! Belki sen bilmiyorsun, ama gerçekten çok sancılı bir süreç geçirdim. 1.5 yıl boyunca rehabilitasyon merkezinde kaldım, stresle boğuştum, ama haberin yok!
Salih: Ben 10 yıl boyunca stresle uğraştım, bundan haberin oldu mu acaba? Bizi bir gün bile arayıp sordun mu hiç? Hayır, aksine zevk peşinde koşup durdun! Bilmediğimi sanıyor olabilirsin, ama annen sayesinde öğrendik çok şükür! Biz senin ailendik, ama sen bizi elinin tersiyle kenara ittin! İşte o zaman benim gözümde öldün!
İlker: Haklı olmadığımı biliyorum, o yüzden kendimi savunmaya kalkmayacağım. Tek isteğim sadece özür dilemek...
Salih: Daha yeni mi aklına esti af dilemek? Dileyince ne olacak, vicdanın mı rahatlayacak?
İlker: Benim tek amacım...
Salih: Sus! Ve git buradan!
Süheyla: Gidemez! 10 yıl önce engel olamadım, ama bu sefer izin vermeyeceğim! Doktoru bundan sonra bizimle yaşamamız gerektiğini söyledi, biz de ona uyacağız.
Salih: Süheyla, sen karışma!
Süheyla: Hayır, karışacağım! Artık sessiz kalamam! Sen her ne kadar kıvransan da, bağırsan da, çağırsan da İlker burada kalacak!
İlker: Anne, tamam...
Süheyla: Tamam filan değil! İlker'in haklı olduğunu kesinlikle savunmuyorum, ama sen onun öz babasısın Salih! Onun kanındansın, ona benim kadar sen de can verdin! Eskisi kadar olmasa da yeniden iyi günler yaşayabilirsiniz, hala geç değil!
Salih: O gün var ya... İçimde ona olan inancım öldü... En ufak bir umut kırıntısı varsa bile o kapının çarpılmasından sonra kalmadı... Ve siz, benden, burada, bugün her şeyi unutmamı istiyorsunuz! Çok mu kolay? Ha, çok mu kolay?!
İlker: Kolay değil, ama bu süreci atlatabiliriz. Yüzüme bakmana gerek yok, ama aynı evde nefes alıp verebiliriz.
Salih: Hayır, hiçbir şey yapamam! Sen burada oldukça geçmişin acısı da bu evin duvarlarına sinmiş olacak!
Süheyla: Bırak da bunu hep beraber görelim! Bırak da her şeyi oluruna bırakalım...
Salih: (sabrı taştıktan ve koltuktaki ceketini aldıktan sonra kapının yanına giderek) Ne haliniz varsa görün be, ne haliniz varsa görün!

(Kapının sertçe çarpılmasıyla birlikte sessizlik yeniden başlar. Türkan gözleri yaşlı bir şekilde salona gelirken Mücevvet ise donup kalmıştır.)

Mücevvet: Bence yine iyi atlattınız, ben olsam...
Süheyla: Mücevvet, bak kırk yıllık dostumsun diye bir şey demiyorum; ama Allah aşkına sus!
Türkan: (İlker'e sarılarak) Evine hoş geldin ablam, çok korktum ölene kadar göremeyeceğiz
seni diye.
İlker: Peki bana kızgın değil misin?
Türkan: Hayır, değilim. Hem artık önümüze bakmamız gerekiyor, geçmişin muhasebesini yapmak olmaz.
İlker: Kapının önüne inebilir miyim, biraz hava almam lazım.
Süheyla: Babanın yanına gitmeyeceksin, değil mi?
İlker: Hayır, sadece kafamı toparlamam gerekiyor.

***
(İlker hızlı adımlarla merdivenden inerken çöp atmak için dışarıya çıkan Burcu ile göz göze gelir. İkisi de bir süre bekledikten sonra Burcu önce yukarıya, ardından da ona bakarak onun yanına doğru ilerlemeye başlar.)

Burcu: Demek o meşhur İlker sensin...
İlker: "Meşhur" mu?
Burcu: Buralarda şehir efsanesi gibi dolaşıyor ismin, bilmiyorsun herhalde.
İlker: Yapma ya, hala konuşuluyor mu o konu?
Burcu: Sanırım evet... Demek evi terk ettin, ha?
İlker: Bir şey diyeceğim, seni daha önce hiç görmemiştim.
Burcu: (gülerek) Konuyu değiştirmeye çalışmasana, benim soruma cevap ver.
İlker: Bence cevabını gayet de biliyorsun... Açıkçası deminki olaylardan sonra en azından sabaha kadar bu konu hakkında konuşmak istemiyorum...
Burcu: Haklısın, biraz yanlış bir giriş oldu. Tamam, yeniden başlayalım... Ben Burcu... Buraya iki yıl önce taşındım. Sürekli gezip durduk babam memur olduğu için. Aslında babamın doğup büyüdüğü mahalleymiş burası, emekli olunca da mahallesine geri dönmeye karar verdi.
İlker: Bu kadar mı, biraz daha bahsetsene kendinden.
Burcu: (kahkaha atarak) Ama ben tanımadığım insanlarla konuşamam, annem öyle tembihledi... Peki sen neden evine dönmek zorunda kaldın?
İlker: Şimdi ben bir kitap yazdım "Ters Yüz" diye...
Burcu: Ben onu bir arkadaşımda görmüştüm, ama o tür kitapları büyük zaman kaybı olarak görürüm.
İlker: (şakayla karışık) İltifatın için sağol... Neyse işte, sonra...

(Ardından İlker'in yaşadıklarını flashback olarak tek görürüz. Kitabı ile elde ettiği başarıyı, nişanlısı ile olan mutlu hayatını, star ışıklarıyla birlikte üzerine yüklenen baskıyı, başarı arzusunu, ardından yaşanan büyük kırılmayı, nişanlısının yüzük atmasını ve o kanlı geceyi... Burcu bunları dinledikten sonra adeta donup kalmıştır.)

Burcu: Ne diyeceğimi bilemiyorum, gerçekten zor şeyler yaşamışsın.
İlker: Gel de bunu babama anlat...
Burcu: Ama o da haksız değil ki şimdi...
İlker: Biliyorum, gayet de farkındayım... Ama... Neyse ya, seni de bunlarla sıktım.
Burcu: Yok, ben insanların dertlerini dinlemeyi severim. Hatta psikoloji bölümünden de mezun oldum, ama annem iş hayatına atılmamı istemedi işte... Gerçi şimdiki aklım olsa ona uymazdım.
İlker: İstemiyorsan baş kaldırsaydın ya onlara... Ev kadını olmak istemediğini söyleseydin...
Burcu: Maalesef bazıları kadar kolay beceremiyorum bu işleri.
İlker: Sanırım bu laf banaydı.
Burcu: Yok canım, ne münasebet.

***
(O sırada Nermin de evde Burcu'nun gelmesini beklemektedir.)

Nermin: Bu kıza da iyi ki bir "çöp at" dedik ha! Çöp kutusuna mı düştü, anlamıyorum ki! Kız Şebnem, erkeklerle yiyişmeyi bırak da kardeşini ara!
Şebnem: (telefonda mesajlaşmaya devam ederek) Ne yiyişmesi anne, daha da abart istersen! Alt tarafı birbirimizle konuşuyoruz, bu da mı suç?
Nermin: Ne diye tanışıyorsun, onu da bir sormak lazım. Geçen gün telefona baktım, kendinden başbakanın 1. dereceden akrabası gibi bahsetmişsin!
Şebnem: Tebrikler anne, senin yüzünden özelimiz de kalmayacak yani!
Nermin: Allah aşkına, zaten o "özelin" çoktan bitmiş tükenmiş... Mahalledeki çocukların bile dalga konusu olmuş, adın "erkek delisi"ne çıkmışken benim şöyle bir göz atmam mı çok geldi? Hadi in de şu kardeşine bak, beni daha fazla sinir etme!

(Şebnem annesine daha fazla karşı çıkamayacağını anlayıp aşağıya inerken karşısında İlker'i görmesiyle çarpılması bir olur. Evet, tam da düşündüğünüz gibi ona aşık olmuştur! Kendince hayallere dalan Şebnem, Burcu'nun sesiyle kendine gelir.)

Burcu: Aaa, abla... Sen de gelsene, sohbet ediyoruz.
Şebnem: (karşıya yürüdükten sonra) Aslında bir şey diyecektim, ama aklıma gelmiyor... (bir süre bekleyip) Neyse, önemli değildi zaten...
İlker: Merhaba, ben İlker.
Şebnem: (gözlerini ona dikerek) Ben de erkek delisi... Ay, Şebnem yani... Burcu'nun ablası oluyorum...
İlker: Belli, ikiniz de güzelliğinizi aynı yerden almışsınız...
Şebnem: (İlker'i şaka amaçlı hafifçe iterek) Ay, ilahi İlker... Yani İlker Bey!
İlker: (düşmek üzereyken kendini durdurarak) Biraz fazla heyecanlısınız galiba.
Burcu: Her zamanki hali aslında... (İlker'e bakıp duran Şebnem'e dönerek) Abla, abla! Kendine gel abla!
Şebnem: Ay ne var?! Abla, abla diye beynimin etini yiyorsun. Biraz bekle işte...

("Beklemek" kelimesini kullanınca Şebnem'in aklına neden indiği gelir ve bir anda eli ayağına dolaşır.)

Şebnem: Burcu, ben niçin indiğimi şimdi hatırladım! Annem bizi, daha doğrusu seni bekliyor; ama ben de çıkmadığım için doğal olarak bana da carlayacak... Oysa çöp atmak için dışarı çıkıp erkeklerle muhabbet etmek senin...
Burcu: Ay, ben muhabbete dalınca onu tamamen unuttum. Kusura bakma İlker, bizim çıkmamız lazım.
İlker: Yok, siz daha fazla bekletmeyin annenizi. Nasıl olsa hep buradayım...

(Kızlar apar topar eve dönerken İlker ise gülmeye devam etmektedir. O sırada daha önce hiç hissetmediği bir şeyin kendisini ele geçirmeye başladığını da fark eder.)

İlker (Dış Ses): Daha önce hiç hissetmediğim bir şeyi hissediyordum sanki... Gerçi bunu parantez içinde okumuştunuz, ama olsun. Aslında buna benzer bir hissi Gamze için de yaşamıştım, ama bu seferki daha farklı... O sadece aşktı, ama bu aşktan daha fazlası gibi... Anlatması zor işte, insan ancak yaşayınca anlıyor. Galiba dünyanın en biricik Burcu'sunu bulmuştum... Ve hep sürekli dalga geçtiğim yaz dizilerindeki gibi bir aşkı daha yaşamak üzereydim belki de. Ama o gece karar verdiğim bir şey daha vardı ki, bizim ömrümüz onlarınki kadar kısa olmayacaktı... Bak, bundan son derece eminim işte...

4. BÖLÜM SONU

Bu dizi hakkaniyetli bir sona kavuşamadı belki, ama bu yakında yeni bir projelerde görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. O zamana kadar kendinize iyi bakın ve hoşçakalın. :)
 

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,606
Reaksiyon puanı
62,923
Puanı
1,061
Konum
İstanbul