Dedem benim, kendi çocukluğunu anlatmış ama çok da tatlı bir sinema dili kullanmış bunu yaparken... Her sene böyle filmler vardır, izlerken insanın içi ısınır ve kendinizi filme kapılmış bulursunuz. Bu film de onlardan biriydi. Uzun süresine rağmen baştan sona yağ gibi aktı ve sinemanın ne kadar muhteşem bir şey olduğunu bana tekrar tekrar hatırlattı diyebilirim...
Bir çocuğun rüyası ve hayali nerelere gidebiliyor gördük... Sinemanın ne anlama geldiğini ve ne kadar değerli bir şey olduğunu gördük... Filmin içinde çok ince ve hoş detayların yer aldığını, ancak dramatik sahnelerin de çok iyi işlendiğini gördük. Dedemin başından neler geçtiğini görünce insan vaay be demeden edemiyor... Bir gençlik hikayesi havası da var ama olayın sinema tekniği kısmı da var. Bir bütün olarak ele aldığımızda teknik olarak müthiş bir film, senaryo olarak ise yer yer eh işte dedirtse de dramatik kısımlarda vurucu olduğu yerleri yok sayamayız. Özellikle aile içindeki git gelli sahneler epey iyiydi. Michelle ablamız gerçekten iyi iş çıkarmış. Paul Dano da göründüğü yerlerde iyiydi. Dedemi oynayan Gabriel Labelle ise ilerde daha fazla karşımıza çıkabileceğini gösterdi...
Yılın iyi filmlerinden ve biyografi de olsa uzun süreli de olsa baştan sona kendini izleten sinemayı tekrar sevdiren üst düzey bir yapım. Oscar'da alacağı her ödüle sevineceğim ama epey geri planda kaldığı da bir gerçek tabi... Belki dedeme bir Oscar verirler ama zor gibi...
8/10