Radikal televizyon eleştirmeni Tayfun Atay, ilk bölümüyle seyirci karşısına çıkan Kanal D'nin yeni dizisi Sultan'ı değerlendirdi.
RADİKAL / TAYFUN ATAY
Tema ve hikâyesi çok da özgün olmayan, Diyarbakır'ı mekân tutmuş yeni dizi 'Sultan'ı değerlendirmeye 'Şeytanın gör dediği' yerden başlayalım!..
Kürt coğrafyasındayız ve herkes Kürt aksanıyla Türkçe konuşuyor. Ve de biz, Türkiye'de dizi film kurgusunda Kürt kimliğine yönelim sınırını öğreniyoruz: Kürt/çe aksan, serbesttir!..
Tamam, dizi Türkiye'nin geneline seslenmekte ve herkesçe anlaşılır olmak zorunda. Diyarbakır'ı İstanbul Türkçesiyle konuşturup daha gülünç ve absürd duruma da düşülebilirdi. Yine de belli diyaloglar Kürtçe olup bir denge hissi yaratılamaz mıydı acaba? 'Asimetri'yi duyumsamak için Türk/çe aksanla Kürtçe konuşulan bir dizi seyrettiğinizi düşünün! Ya da mesela 'Indiana Jones' filmlerinde İngilizce konuşturulan yerlileri hatırlayın!..
'Yerli oryantalizm'den 'beyaz' feminizme
Sonuçta oryantalist, daha doğrusu ('bizden bize' olduğu için) 'yerli oryantalist' mantıklı bir kurgu ortaya çıkmış. Bu mantık, dizide bir 'Beyaz Türk' olarak beliren Pınar'ın (Merve Altınkaya) adeta 'oyun kurucu' işlerliğiyle daha da güçlenmekte. Babasına rest çekip evlendiği kocasını 15 yıl kayınbabasının evinde Fransa'dan dönmesi için bekledikten sonra onu yabancı bir kadından oğluyla karşısında gören Sultan'ın (Nurgül Yeşilçay) eş, âşık ve kadın olarak kırılan onurunun Pınar'la girdiği 'kadın dayanışması' doğrultusunda onarımı hedefleniyor. Belli ki Pınar, geleneksel-ataerkil Kürt toplumsallığı karşısında, onun kurbanı Sultan'ı radikalleştirmek üzere düşünülmüş bir karakter. Sosyoloji yüksek lisansı yapmak için Diyarbakır'a gelmiş modern, özgür, genç bir kadın o...
Burada ne var? Feminizmin Batılı, orta sınıf ve 'beyaz' kadınlar tarafından kontrol edilip yürütülen bir hareket olduğuna yönelik, hareketin kendi içinden belirmiş postmodern-özeleştirel karşı çıkışları hatırlatan ve haklılaştıran bir kurgu var. Yani 'Sultan', feminizme, ama 'beyaz' feminizme 'çalan' bir dizi... Bu feminizmin sinematografik şahikasına ('Thelma ve Louise') yapılan vurgudan da belli bu. Sultan'ın, başına gelenleri anlattığı Pınar'la diyaloğu bakın nasıl sürüyor:
-Eee, şimdi n'olucak?
-Ne n'olacak?
-Ev, Şeyhmus?..
-Boşanacam!
-Yürü be Thelma Abla!..
Nurgül'ün dönüşü özcesi, karşımızda 'kadın sorunu'nu temel alırken hem 'yerli oryantalizm'le hem de 'beyaz' feminizmle malûl bir çalışma var. Amma velakin bu zaafların üzerini adeta ipek şalla örtercesine güçlü oyunculuğuyla Nurgül Yeşilçay da var. O talihsiz 'Sensiz Olmaz' denemesinden sonra, sesi, soluğu, bakışı, duruşu, havası, edası, mimiği, her şeyiyle muhteşem bir performansla geri dönüyor.
Adından da belli, büyük ölçüde tek kişilik bir dizi bu&... Ama böyle bir diziyi bekleyen büyük tehlikeden kaçınılabildiğini düşündüren müthiş bir oyuncu desteği de söz konusu. Settar Tanrıöğen, Nur Sürer, Şahin Irmak, Merve Altınkaya, Hande Dane ilk elde zikredilmeli.
Keşke bir de Kürtlüğe bakarken oryantalistik, kadınlığa bakarken de etnosentrik (Beyaz Türk) motiflerden uzak durulabilseydi!..
RADİKAL / TAYFUN ATAY
Tema ve hikâyesi çok da özgün olmayan, Diyarbakır'ı mekân tutmuş yeni dizi 'Sultan'ı değerlendirmeye 'Şeytanın gör dediği' yerden başlayalım!..
Kürt coğrafyasındayız ve herkes Kürt aksanıyla Türkçe konuşuyor. Ve de biz, Türkiye'de dizi film kurgusunda Kürt kimliğine yönelim sınırını öğreniyoruz: Kürt/çe aksan, serbesttir!..
Tamam, dizi Türkiye'nin geneline seslenmekte ve herkesçe anlaşılır olmak zorunda. Diyarbakır'ı İstanbul Türkçesiyle konuşturup daha gülünç ve absürd duruma da düşülebilirdi. Yine de belli diyaloglar Kürtçe olup bir denge hissi yaratılamaz mıydı acaba? 'Asimetri'yi duyumsamak için Türk/çe aksanla Kürtçe konuşulan bir dizi seyrettiğinizi düşünün! Ya da mesela 'Indiana Jones' filmlerinde İngilizce konuşturulan yerlileri hatırlayın!..
'Yerli oryantalizm'den 'beyaz' feminizme
Sonuçta oryantalist, daha doğrusu ('bizden bize' olduğu için) 'yerli oryantalist' mantıklı bir kurgu ortaya çıkmış. Bu mantık, dizide bir 'Beyaz Türk' olarak beliren Pınar'ın (Merve Altınkaya) adeta 'oyun kurucu' işlerliğiyle daha da güçlenmekte. Babasına rest çekip evlendiği kocasını 15 yıl kayınbabasının evinde Fransa'dan dönmesi için bekledikten sonra onu yabancı bir kadından oğluyla karşısında gören Sultan'ın (Nurgül Yeşilçay) eş, âşık ve kadın olarak kırılan onurunun Pınar'la girdiği 'kadın dayanışması' doğrultusunda onarımı hedefleniyor. Belli ki Pınar, geleneksel-ataerkil Kürt toplumsallığı karşısında, onun kurbanı Sultan'ı radikalleştirmek üzere düşünülmüş bir karakter. Sosyoloji yüksek lisansı yapmak için Diyarbakır'a gelmiş modern, özgür, genç bir kadın o...
Burada ne var? Feminizmin Batılı, orta sınıf ve 'beyaz' kadınlar tarafından kontrol edilip yürütülen bir hareket olduğuna yönelik, hareketin kendi içinden belirmiş postmodern-özeleştirel karşı çıkışları hatırlatan ve haklılaştıran bir kurgu var. Yani 'Sultan', feminizme, ama 'beyaz' feminizme 'çalan' bir dizi... Bu feminizmin sinematografik şahikasına ('Thelma ve Louise') yapılan vurgudan da belli bu. Sultan'ın, başına gelenleri anlattığı Pınar'la diyaloğu bakın nasıl sürüyor:
-Eee, şimdi n'olucak?
-Ne n'olacak?
-Ev, Şeyhmus?..
-Boşanacam!
-Yürü be Thelma Abla!..
Nurgül'ün dönüşü özcesi, karşımızda 'kadın sorunu'nu temel alırken hem 'yerli oryantalizm'le hem de 'beyaz' feminizmle malûl bir çalışma var. Amma velakin bu zaafların üzerini adeta ipek şalla örtercesine güçlü oyunculuğuyla Nurgül Yeşilçay da var. O talihsiz 'Sensiz Olmaz' denemesinden sonra, sesi, soluğu, bakışı, duruşu, havası, edası, mimiği, her şeyiyle muhteşem bir performansla geri dönüyor.
Adından da belli, büyük ölçüde tek kişilik bir dizi bu&... Ama böyle bir diziyi bekleyen büyük tehlikeden kaçınılabildiğini düşündüren müthiş bir oyuncu desteği de söz konusu. Settar Tanrıöğen, Nur Sürer, Şahin Irmak, Merve Altınkaya, Hande Dane ilk elde zikredilmeli.
Keşke bir de Kürtlüğe bakarken oryantalistik, kadınlığa bakarken de etnosentrik (Beyaz Türk) motiflerden uzak durulabilseydi!..