SİYAH UMUTLAR
YENİ DİZİ | 28 EYLÜL PAZAR
Genel Hikaye : İzmir'in o bunaltıcı havasında ve boş sokaklarında gezinirken buna bir kez daha emin oldum. Buraya alışamayacaktım. İstanbul'dan sonra burası bana uymayacaktı. Ya da İstanbul'dan önce bulunduğumuz İskenderun kadar da uymayacaktı. Belki ondan önce bulunduğumuz Bursa. Nevşehir, Ankara...
Kısaca buydu işte hayatım. Ben 2 Ağustos'un o bunaltıcı havasın da gecenin üçünde doğmuş sabırsız bir kızdım. Annemle babamın tamamen birbirlerine duydukları aşktan dolayı Nefes konulan ismimle tam bir ilgi odağıydım. Tamam onlar birbirleri için 'Nefes' görevini görebilirlerdi ama buna kızlarının ismini vermek ne kadar doğruydu ki? Sonuçta çok duyulmayan ilginç bir isimdi. Herkesin hayat hikayem gibi adımında hikayesini beklediği bir isim.
Oysa benim ismimde ki ilginçliğin yarısı hayatımda yoktu. Babam bir memurdu. Ve onun sürekli çıkan tayinlerı yüzünden ben hiç bir yere alışma fırsatı bulamadan yeni bir şehre sürüklenirdim. Yeni şehir yeni hayat yeni arkadaşlık zırvalıkları cezb edici değil kesinlikle. Hele benim gibi 18 yıllık hayatı boyunca sayısız kere okul değiştirmiş biri için...
Şimdi lise hayatımın son senesini İzmir'de ki sayılı anadolu liselerinden birinde geçireceğim gerçeği varken bu bıkkınlık pek normaldı. Çünkü burada da benimle arkadaş olmak isteyen sayısız ahmak olacaktı. Kız erkek fark etmez. Benimle arkadaş olmak isteyen herkes ahmaktı. Çünkü ben tam arkadaş ortamımı kurduğum, yeni hayatıma alıştığım zaman pat diye 'Tayinim çıktı' sözleriyle başka şehirlere sorgusuz sualsız sürüklenen zavallı bir kızdım. Acınasıydı yani hayatım. İnsanın hiç arkadaşı olmaması nasıl bir his bilir misiniz? Hayatınız normalse bilmezsiniz.
Hiç bir zaman sevgi pıtırcığı olamamıştım bu yüzden. Yapımda yoktu diyemiyordum asla. Çünkü ortaya çıkarıcak zeminim olmamıştı. Böylelikle sevgi pıtırcığı olma hayallerim de yine suya düşmüştü.
Ta ki o akşam gözlerime düşen mavi gözlerle karşılasana kadar...
Geç kaldım korkusuyla paldır küldür sahilin karşısında ki yeşillik parkından kendimi ana yola attığımda bir arabanın cıyaklayan fren sesiyle donup kalmıştım. Belki de donup kalmamda kısa şortumdan açıkta kalan kısma değen kaportanın etkisi vardı. Ki bu daha muhtemeldı.
Şaşkınlığımı üzerimden atıp ölmediğime bilmem kaçıncı kez kanaat getirdiğim de arabadan hızla inip karşıma gelen sarışın mavi gözlü çocukla toparlandım.
"İyiyim." Dedim konuşmasına fırsat vermeden. Ölüp başına bela açmadığımdan emin olmak için burada olduğundan adım gibi emindim.
"Görebiliyorum. Ama yine de alışılmışlık icabı sorayım. İyisin değil mi?"
Kot şortumun üzerine yapışan otları itelerken başımı hızla kaldırdım. İşte o an kapılmıştım. Benimkiler kadar açık olmasa da akşamın bu saatinde bile göz alan bir parlaktıktaydı gözleri. Dipsiz bir kuyu gibi içine çekiyordu beni.
"Evet." Dedim kolumdaki çantanın kulpuna asılarak. "Ölüp başına bela açmadığıma emin olduğuna göre oyuncağına geri dönebilirsin."
Sokak ışıklarının altında bile parlayan sarı saçlarını tek eliyle karıştırırken sanki sakinleşmek ister gibi başını başka yöne çevirdi karşımda ki çocuk. Mavi gözlerini tekrar bana çevirdiğindeyse sakinleşmiş gibiydi.
"İnsanlık ölmedi diye bir şey duymuşsundur belki ha?"
"Kim bilir," Dedim yanından geçip bir adım atarken.
"Belki de ölmüştür."
"Öyleyse sana ölmediğini göstereyim." Dediğinde şaşkınca dönüp arkama baktım. Kaşlarımı henüz çatmıştım ki bileğimden yakaladığı gibi beni spor siyah arabasına sürükledi. İtiraz edemeyecek kadar şaşkın olduğumdan kendimi birden yolcu koltuğunda buldum. Hemen sonra oda yanımda ki şoför koltuğuna geçtiğinde nihayet "Ne yapıyorsun?" Diye sormuştum.
"İnsanlığın ölmediğini gösteriyorum."
* * *
İşte ben o güne kadar hayatta tesadüfler vardır diye bir şeyi pekte takmazdım. En azından tesadüfün olduğuna inanmazdım. Oysa ki yeni sınıfımda gördüğüm çocuk bana tesadüfün babasını göstermişti. Şaşkındım. Beni akşamın bir körü arabasıyla ezecek olan çocuk buradaydı. Evet Aras'tı gördüğüm. Sarışın mavi gözlü çocuk. Kurtarıcım...
Sınıfıma alışma gibi bir çaba içerisine girmediğimden Aras sınıftan çıkar çıkmaz bende peşinden çıktım. Onun peşinden gitmiyordum elbette. Ben tanışma faslından mıç mıç olan arkadaşlıklardan kaçmıştım.
Acaba lavabo ne taraftaydı? Sağ mı sol mu diye düşünmeye bile başlamıştım. Salak Nefes. İnsan soğuk davranmadan önce lavabonun yerini öğrenir değil mi?
"Yardıma ihtiyacın var, ha?"
Arkamdan gelen sesle bir an için irkilsemde bu ses tonunu tanıyordum. Bana az önce Çıtır yakışmasını yapan oğlandı. Hiç ona bakmadan "Tek başıma daha iyiyim." Diyip sağ tarafımda ki koridorun en ucuna kadar baktım. İçimden bir his o tarafta olacağını fısıldarken Umut denen çocuk koluma girince afalladım.
"N'apıyorsun be?" Sinirle tıslamıştım. O ise hiç buna aldırmadan beni yürütmeye başlamıştı.
"Yeni gelen arkadaşıma okulu gezdiriyorum." Bana yandan kısa bir bakış attı. "Yardımseverlik kanım da var."
Kolumu çekmeye çalıştım hemen. Ama benim kolumu kendi kolu arasına öyle sıkıştırmıştı ki bu mümkün değildi.
"Ben Umut." Dedi beni ve debelenmelerimi hiçe sayarak. Hala beni sınıfların yan yana ve karşı karşıya dizildiği geniş uzun koridorlarda peşinden sürüklerken belki pes eder umuduyla, "Nefes." Dedim. "Tanıştığıma hiç memnun olmadım!"
Durdu. Durdu ve kendisininde farkında olduğu çarpık çekici bír gülümsemeyi yüzüne kondurdu. O an fark ettim ki çocuk fena yakışıklıydı. Gözleri yeşildi. Ya da ela. Yeşile daha yakındı ama. Yüzü çok güzeldi. Kaşları bir erkeğe uymayacak kadar kavisli ve düzgündü. Burnu ise bu yakışıklı yüze bu kadar iyi otururdu. Hokka burun dediklerindendi.
Kolları giydiği koyu yeşil polo tişörtünü parçalayacakmış gibi duracak kadar kaslıydı. Karın kaslarını göremesem de oranında ağız sulandırdığı aşikardı. Yutkunduğumu Umut denen hergelenin "Nere mi beğendin?" Sözleriyle anladım ve çocuğa gözlerimle tecavüz etmeyi derhal bıraktım. Bu çocuğun bana acı kalbime fena sancı hissettireceğini henüz anlamamıştım. Aslında daha fenası vardı ki ben kalbimde farkında olmadan iki kişiye yer açmıştım. Bu yüzden benim için pembe veya beyaz yoktu. Her genç kızın beyaz umutlar pembe hayalleri vardı. Oysa benim ki siyahtı. SİYAH UMUTLAR'ım vardı. Olmayacak. Olamayacak... İmkansız ve acınası.
* * *
Ateşle oynuyordu kız. Bile isteye ateşe dokunuyordu. Oysa ateş yakardı. Ateş kavurur kül ederdi. Ama Nefes çektiği acıların onlar için değeceğini düşünenlerdi. Değerdi... Çünkü elinde iki pırlanta vardı. Hangisini yere atacağını ise anlayamamıştı. Birisi daha ağır basmalıydı. Ama kalbi iki kişiye de açılmıştı.
Bilinmezliğin ortasında acıyla yanıyordu şimdi üç yürek.
Fütursuzca davranıyorlardı. Kalplerini ortaya koymuşlar kim kazanacak kim neler kaybedecek diye bekliyorlardı. Ama aşkla oyun olmazdı! Anlayamamışlardı...
İki erkeğin hayatları aniden yeni gelen kızla kırasıya değişirken Nefes yaptığı kötülükten bir haber yaşamıştı. İkisinin de kalbini çalmıştı! Şimdi iki dost bir kız için karşı karşıya gelmişken sadece tek bir sorun vardı. Aşk mı arkadaşlık mı kazanacaktı?
O yüzden iki ucu keskin bir bıçaktı aşk. Sağa dönse kanatırdı sola dönse kanatırdı. Ve bu yüzden kalbini korumak istiyordu kız. Çünkü biliyordu aşkın kollarına böylesine karmaşıkken düşerse umutları siyahlaşırdı. Oysa hesaba katmadığı bir şey vardı, yaşadıkları mı önemli olmalıydı yaşayacakları mı?
* * *
"Ne istiyorsunuz benden, ne?" diye mırıldandı kız dudakları arasından iki erkeğe. Güldü kötü melek sinsice. -Kalbini... Diye fısıldadı öylece.
[/spoiler]Konu sürekli güncellenecektir. @Çiğdem- @destere @xemrexxx @Yiğitt @sürgünüm @Ahmad @darksaal[/spoiler]
Son düzenleme: