- Katılım
- 15 Şubat 2011
- Mesajlar
- 55,491
- Reaksiyon puanı
- 2,354
- Puanı
- 809
[h=3]Afet Ergü Şaşmaz / Televizyon Gazetesi.com[/h] https://twitter.com/DilSizYazilar
Reyting denilen gerçek ve onu öldürme dürtüm
Basılı veya görsel yayında, zaman zaman bir çok demeçe rastlıyoruz "reytingler düşük olduğu için yayından kaldırıldı veya son verildi" diye. Bazen de aniden programın "finali" yapılınca tahmin edebiliyoruz. İyi de neye, kime göre belirleniyor bu izlenme payları ve grafikleri? Kimin belirlediği hangi evlere monte ediliyor bu "people-meter denilen kara kutu"?
Aslında yapımcı Osman Sınav'ın "reytingi yöneten, ülkeyi de yönetir" diye tabir ettiği durumun vahameti ve konusu oldukça derin mevzu ama inanın şu reyting canavarını içimden öldürmek geliyor! Hatta kendisini "yeşil çam sokağında" idam edebilirim, o kadar gıcığım yani. Eminim reyting kurbanı bir çok program ve diziler ve emsalleri dar ağacını kendileri hazırlayacaktır.
İşin teknik kısmını bilenlere bırakalım ancak "her işin bir hilesi var" sözü bunda da geçerli. AGB firması, normalde denek aileler için başka bir firmayla anlaşmak zorunda, yani denek aileleri "ölçüm firmasının bilmemesi gerekiyor" ancak bu firma bu ilkeye hiç bir zaman bağlı kalmamış. Deneklere birden fazla alet yerleştirmiş, tabi kimlerin olduğunu bilerek. Ayrıca sınıflandırılmış deneklerin çoğunlukla "D" sınıfı olan ailelerde ölçüm yapılmış, yani varoşlar da oturan ailelere. Zaten bu insanların eğitimi, kültürü, ekonomik gücü belli. Adam ay sonunu zor getirirken, akşama ne yiyeceğini düşünürken Müslüm Baba'nın damardan filmini bırakıp da, okyanuslarda ki mercan avını izleyecek değil; veya izlediği dizilerden, sosyo-ekonomiyi işleyen ağdalı ve dramalı olanlarını seçecek. Bunu anlatırken de, sınıf farkı veya ayrımcılık babından dem vurmuyorum. Sonuçta her kesimin nabzı bütçesine, eğitimine göre atar.
Hem bir bir bakıyorsunuz yeni bir dizi başlıyor, ama tam alışmışken ısınmışken hop yayından kaldırılıyor. Bakış açısı benim gibi olmayanların yüzünden alınan kararlar, izleyiciyi top yekün bağlar mı? Bir kaç denek ailenin zevki, isteği benimkiyle örtüşmüyor diye "tam benlik" dediğim diziyi veya programı bıçak gibi orta yerinden kesmenin anlamı var mı?
Hem adil bir şekilde her kesimden izlenilmeyen raporlarla, kanalların ve patronların bizi üç kuruşluk zevkimizden mahrum etmeye hakları var mı?
Bu sorulara cevap ve çözüm geleceğini sanmıyorum ama "Darwinist prensibe" göre işleyen, yani güçlü, başarılı olanın seçilip ayakta kaldığı, zayıf olanın ise elendiği bir sistemin vebalini seyirciyle birlikte emekçi de çekiyor ve bütün zahmetlerin sonucunda ise başarının tek kriteri de adil ve sistemli olmayan izlenme oranı.
Daha bir çok karanlık ve soru işaretli, şaibeli ve şikeli bir ortamdan alınan bu ölçümler yüzlerce emekçiyi, işçiyi, çalışanı işsiz ekmeksiz bıraktı.
Hileli hurdalı yapılan işlerle, medyayı yönetmek ve reklam pastasını dilimlemek için yapılanlara sessiz kalan yetkililer de en az, diğerleri kadar suçlu. Zaten Türkiye gibi, sanatına ve sanatçısına sahip çıkmayan bir anlayışın içinde olmak, sanatçıya yetiyor çünkü sanatını icra etmekten çok bunlarla mücadele ediyor.
Her şey bir yana, bunların bizim farkına vardığımız gibi kanal sahipleri farkında değil mi ki, iki bölümle, sabır ve zaman göstermeden bu çarka uyuyor?
Dediğim odur ki; "kul hakkını yiyen kulun, kul eliyle yaptığı" hiç birşeye artık güvenmiyorum ve bütün bu keşmekeşin arasında sanatçı olupda, ekmeğini medyadan çıkaranların, emeğini gasp eden "akbabalara" prim vermeyelim, çünkü Reytingi "canavar" yapan makine değil, makineleşen bizatihi kullar !
Reyting denilen gerçek ve onu öldürme dürtüm
Basılı veya görsel yayında, zaman zaman bir çok demeçe rastlıyoruz "reytingler düşük olduğu için yayından kaldırıldı veya son verildi" diye. Bazen de aniden programın "finali" yapılınca tahmin edebiliyoruz. İyi de neye, kime göre belirleniyor bu izlenme payları ve grafikleri? Kimin belirlediği hangi evlere monte ediliyor bu "people-meter denilen kara kutu"?
Aslında yapımcı Osman Sınav'ın "reytingi yöneten, ülkeyi de yönetir" diye tabir ettiği durumun vahameti ve konusu oldukça derin mevzu ama inanın şu reyting canavarını içimden öldürmek geliyor! Hatta kendisini "yeşil çam sokağında" idam edebilirim, o kadar gıcığım yani. Eminim reyting kurbanı bir çok program ve diziler ve emsalleri dar ağacını kendileri hazırlayacaktır.
İşin teknik kısmını bilenlere bırakalım ancak "her işin bir hilesi var" sözü bunda da geçerli. AGB firması, normalde denek aileler için başka bir firmayla anlaşmak zorunda, yani denek aileleri "ölçüm firmasının bilmemesi gerekiyor" ancak bu firma bu ilkeye hiç bir zaman bağlı kalmamış. Deneklere birden fazla alet yerleştirmiş, tabi kimlerin olduğunu bilerek. Ayrıca sınıflandırılmış deneklerin çoğunlukla "D" sınıfı olan ailelerde ölçüm yapılmış, yani varoşlar da oturan ailelere. Zaten bu insanların eğitimi, kültürü, ekonomik gücü belli. Adam ay sonunu zor getirirken, akşama ne yiyeceğini düşünürken Müslüm Baba'nın damardan filmini bırakıp da, okyanuslarda ki mercan avını izleyecek değil; veya izlediği dizilerden, sosyo-ekonomiyi işleyen ağdalı ve dramalı olanlarını seçecek. Bunu anlatırken de, sınıf farkı veya ayrımcılık babından dem vurmuyorum. Sonuçta her kesimin nabzı bütçesine, eğitimine göre atar.
Hem bir bir bakıyorsunuz yeni bir dizi başlıyor, ama tam alışmışken ısınmışken hop yayından kaldırılıyor. Bakış açısı benim gibi olmayanların yüzünden alınan kararlar, izleyiciyi top yekün bağlar mı? Bir kaç denek ailenin zevki, isteği benimkiyle örtüşmüyor diye "tam benlik" dediğim diziyi veya programı bıçak gibi orta yerinden kesmenin anlamı var mı?
Hem adil bir şekilde her kesimden izlenilmeyen raporlarla, kanalların ve patronların bizi üç kuruşluk zevkimizden mahrum etmeye hakları var mı?
Bu sorulara cevap ve çözüm geleceğini sanmıyorum ama "Darwinist prensibe" göre işleyen, yani güçlü, başarılı olanın seçilip ayakta kaldığı, zayıf olanın ise elendiği bir sistemin vebalini seyirciyle birlikte emekçi de çekiyor ve bütün zahmetlerin sonucunda ise başarının tek kriteri de adil ve sistemli olmayan izlenme oranı.
Daha bir çok karanlık ve soru işaretli, şaibeli ve şikeli bir ortamdan alınan bu ölçümler yüzlerce emekçiyi, işçiyi, çalışanı işsiz ekmeksiz bıraktı.
Hileli hurdalı yapılan işlerle, medyayı yönetmek ve reklam pastasını dilimlemek için yapılanlara sessiz kalan yetkililer de en az, diğerleri kadar suçlu. Zaten Türkiye gibi, sanatına ve sanatçısına sahip çıkmayan bir anlayışın içinde olmak, sanatçıya yetiyor çünkü sanatını icra etmekten çok bunlarla mücadele ediyor.
Her şey bir yana, bunların bizim farkına vardığımız gibi kanal sahipleri farkında değil mi ki, iki bölümle, sabır ve zaman göstermeden bu çarka uyuyor?
Dediğim odur ki; "kul hakkını yiyen kulun, kul eliyle yaptığı" hiç birşeye artık güvenmiyorum ve bütün bu keşmekeşin arasında sanatçı olupda, ekmeğini medyadan çıkaranların, emeğini gasp eden "akbabalara" prim vermeyelim, çünkü Reytingi "canavar" yapan makine değil, makineleşen bizatihi kullar !