Nurseli İdiz...

S.G.A.T.

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
12 Şubat 2012
Mesajlar
24,089
Reaksiyon puanı
9,405
Puanı
1,061
Konum
Azerbaijan
Bir kaç gündür, sevgili Nurseli İdiz ile ilgili çıkan haberleri okuyorum. Kendi camiasındaki acıyan gözleri ve sokaktaki vatandaşın tepkilerini, yorumlarını görünce "adaletin bumu dünya" dedirtiyor insana. Geçen günkü yazımda bu konuya değinmiştim "bu camia acımasızdır" diye... Hem bu camianın içinden, tabanından gelen, hem de, medyadan takip eden biri olarak bu kanıya hakimim diyebilirim.

"Bu camiadan gelen biri olarak" ile ne demek istediğimi merak edenler olabilir; tiyatro kökenli bir aileden, tiyatro sanatçısı anne ve babanın evladı ve ucundan kıyısından bir parça sahne tozu yutmuş biri olarak bunu belirttim. Biraz da bu kanıya varmama, bu yönüm vesile oluyor. Çocukluğumdan itibaren, yirmili yaşlarıma kadar, hem sahne önü hem sahne arkası tecrübemi evliliğimle sonuçlandırmamın da bir sebebi buydu.

Bundan 25-30 yıl önceki sanat icra etmenin şartlarını şimdiki ile kıyaslamak abestle iştigal etmek olur. Gece gündüz taka bir minibüsle, tozlu topraklı, asfalt görmemiş yollarda sabaha kadar seyahat edilir, sabaha karşı derme çatma bir otele yerleştikten sonra, ayak üstü kayıntı yapılır ve sahne alınacak ya bir kahve ya bir meydan, şansımız çok iyi ise bir sinema veya bir belediye salonu bulunurdu.

Oyuncu arkadaşlarımızın, abilerimizin şimdiki gibi, kapris yapma lüksleri de yoktu. Oyun öncesi ballı muz, oyun sonrası viski ve bornoz getirmezdi kimse size. Tek lüksümüz kulislerde birbirimize söylediğimiz "geçmiş olsun" geleneği idi ve tabi gece çorbacıda biten karın açlığı. Yani yoktu öyle, haftanın iki günü seçmece günler, pazartesi şu sahnede, cuma bu sahnede, her şeye hazıra konmak yoktu...Adam hem elinde çekici, çivisi dekorunu çakar, hatun kişi elinde iğnesi sökülen kostümlerini diker, iki saat sonra da hem matinesine hem suaresine aslanlar gibi çıkar oyununu oynardı/k. Yoktu böyle sponsorluklar bedava aşlar, bedava yollar. Çok bilirim ben günlerce uyumadan yollarda geçirdiğimiz geceleri. Özellikle Anadolu'da sanat icra etmek her baba yiğidin harcı değildi. Yıkanmak, uyumak en büyük lüksümüzdü. Çekilen çile ve zahmetlerle verilen emeğin tek karşılığı boğaz tokluğu ve alkışlardı.

Şimdi ki nesil gerçekten çok şanslı, ister istemez zamanla birlikte ilerleyen teknoloji her yönde etkisini sürdürüyor. Zamanında öyleydi diye şimdiki rahatlıklara ve kolaylıklara şovenlik yaparak, kimse elinin tersiyle itecek değil, hele eskimeyen dediğimiz yılların sanatçıları var ki, bu rahatlığı en çok hak eden kişilerdir. Bakmayın yine "rahat" kelimesini kullandığım her devrin sıkıntısı sorunu her daim devam etmiştir sanatçıda ve edecektir de ya pratikte ya teorikte...

Laf lafı açıyor misali bu camianın acımasızlığından, dem vururken çıktık yola ve geçmişe bir uzandık biraz.

Konumuza gelince: Son günlerde, yılların emekçisi, sanatçısı Nurseli İdiz ile çıkan haberler beni oldukça rahatsız etti ve üzdü. Sanatçının özel hayatı ve varsa sorunları kendisine aittir, bu konuda hiç kimsenin yorum ve haber yapma hakkı da yoktur ama ne yazık ki, iş ve işini yaptığını sanan basın mensupları, her zaman olduğu gibi, özel hayata ve mülkiyete "duyulmayan saygıdan" aldıkları iştahla, ekmeklerini, başkalarının ekmeği ile oynayarak çıkartmakta. Habercinin ve fotoğrafçının görevi, konusu geçen kişinin veya olayın icraatı ve içeriği ile ilgili olmalıdır. Basın ve yayın etiğini çiğneyen, medyanın pazarına ayak uyduran sözde magazin habercileri "şöhretli kişiden malzeme" çıktığında ağzındaki salyası ile işe atlamak gibi vizyona ve misyona sahip oldular.

Tamam anladık; ünlüler magazincilere, magazinciler de ünlülere muhtaç ama benim gördüğüm ve duyduğum haberler çoğunlukla dikkat ederseniz, magazin habercisiyle, ünlü kişilerin, koşuşturması, köşe kapmaca oynaması, kovalamacası ve kavgasından veya mahkemede sonuçlanan davalardan ibaret. (magazini kendi eliyle mekanına çağıran şahıslar istisna dışı)

Örneğin bu son olayda; kadın sanatçının belliki içinde bulunduğu bir buhran var, sorun var, herkesin başından geçebileceği, yaşayabileceği iniş ve çıkışları yaşıyor olabilir. Benim tasvip edemediğim, anlayamadığım nokta şu; bir kadının zor durumdaki hallerini, nasıl, ne ara, ne çeşit bir kurnazlıkla çektin, takip ettin, yayınladın. Adım adım ne yaptığını, nasıl oturduğunu, ne yediğini içtiğini, hatta nasıl düşündüğünü bile ve neredeyse ağzındaki dişine kadar ortaya koyacak cüreti kimden aldın ve bu insanlığı nerede kaybettin.

Maksat amacı aşarsa, niyet belli olur, diğer çektiğin masum resimleri değil, sözüm ona haber niteliği taşıyan "Nurseli bitmiş" imajını verecekleri seçmek art niyettir.

Bana sakın kimse "o işini yapıyor, profesyonel işte duyguların işi yok demesin" bunun duyguyla, hislerle alakası yok. Bunun etikle, vefayla ve saygıyla alakası var. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım mantığı her meslekte işlemez.

Adam nasıl bir hırs ve iştahla çekmişse, ağacın çiçeklerin arasından, köşeden ortadan, sanki magazin değil, sanırsınızki belgesel çekiyor. Kusura bakmayın ama o çektiğiniz bir "insan", Afrika vahşi yaşam parkında ki arslan değil. Acaba bu fotoğrafı çeken şahıs hiç düşündümüki, şu anda "zavallı" konumuna sokmaya çalıştığın kişiden bir zamanlar, en büyük star konumundan ekmek yediğini. İşte bu alemin acımasızlığının en büyük delili.

Ben "Nurseli İdiz'i nasıl kurtarırız şovunda değilim ve olanlara da sıcak bakmıyorum. Herkesin aklı kendine, kadının bir kızı, ailesi ve mutlaka sevdikleri var. Mutlaka bir çıkış yolu bulunur ve bunlar da unutulur, bu her dönem de böyle oldu. İnsanlara "kendi tercihi, kendi yaşam hakkı" diyebilme olgunluğuna sahip olabilmeliyiz. Çok üzülen ve gerçekten düşünen varsa twitten fikir beyan edeceklerine, iki kelime telefon açıp destek olabilirler. Sosyal medyadan yapılan yiğitlliklerin ne dostluğu ne yardımı olur, sadece vicdani rahatlamanın harareti söner.

Nurseli İdiz'i değil de bu medyayı nasıl kurtarırız, nasıl temizleriz diye düşünmeden edemiyorum...