Nuri Bilge Ceylan Filmografi Kuşağı #ÖzeDönüş 📽️

Tolstoyevski

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
14 Temmuz 2014
Mesajlar
24,277
Reaksiyon puanı
39,954
Puanı
1,061
Yaş
27
Konum
Gökteki Yıldızlar ✨✨
Web Sitesi
www.ataturkungencligehitabesi.com


Türk Sinemasının Cannes Altın Palmiye ödüllü usta yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'ın her bir filmi kronolojik olarak Mubi platformunda Öze Dönüş etkinliği olarak her Çarşamba yayınlanıyor. Bu konu altından haftada bir yayınlanmakta olan Nuri Bilge Ceylan özel etkinliği dahilindeki filmlere dair yorumlarınızı göndererek tek bir konu altından yönetmenin bütün filmlerini izleyip yorumlama ve puanlama imkanını elde edebilirsiniz.

Mubi'nin tanıtım yazısı:




FİLMLERİN YAYIN TAKVİMİ


Kasaba (1997)04 Kasım 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
Mayıs Sıkıntısı (1999)11 Kasım 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
Uzak (2002)18 Kasım 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
İklimler (2006)25 Kasım 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
Üç Maymun (2008)02 Aralık 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)09 Aralık 2020 Çarşamba (Yayınlandı)
Kış Uykusu (2014)16 Aralık 2020 Çarşamba
Ahlat Ağacı (2018)23 Aralık 2020 Çarşamba



https://twitter.com/x/status/1323900137312342018
 
Reactions: bazinga and mesmeso
Kasaba


Nuri Bilge’nin ilk filmi, o yüzden filme yönetmenlik acemiliği hoşgörüsüyle yaklaştım yönetmenlerin her ilk filmine olduğu gibi. Fakat daha ilk filmden o kartpostallık film anlayışı buram buram hissediliyor. Nuri Bilge’nin kendine has doğallık, naturalizm anlayışı.

Köy-kasaba gibi bir ortamda bir ailenin bir gününe dair bir kesit sunuyor, ki ilkel Ahlat Ağacı gibi diyebiliriz. Ahlat Ağacı bu filmin daha gelişmiş ve senaryo olarak daha detaylı, hikayeli şekli. Bu filmde bir olay yok, sadece uzaktan bir bakış amaçlı.

Filmin ilk sahnesinde okul kısmı oldukça gerçekçiydi, o ortam. Demek ki köy okulları zamanında böyle oluyormuş. İkinci kısımdaki piknik bölümündeki muhabbetler de güzeldi. İzleyiciye öyle aman aman bir şey kazandırmıyor, vay be dedirtmiyor ama o yaşamlara dair bir kesit sunuyor. Seyyar lunapark sahnesi de çok iyiydi, gerçekçiydi..

Filmin yerde yere vurulmayı hak eden vasat kısmı ise dublajı. Filmi izlerken dublaj değil de normal kendi sesleri sandım ve nasıl olur da böylesine köy ortamında geçen bir filmde, bütün karakterler İstanbul Türkçesiyle konuşur diye hayret ettim ve fazlasıyla rahatsız oldum ses tonlarından. Meğerse dublajmış hepsi, bu daha da kötü. Nuri Bilge gibi bir yönetmene hiç yakışmamış bu hareket, ama ilk filmi olması, düşük bütçe filan hoş görmek lazım. Gerçi dublajın bütçeyle ne alakası var? Tam tersine ekstradan dublaj yaparak daha da masraf yapılmış olmuştur. İlginç doğrusu...


Son sahneyi anlamlandıramadım, yaşlı adam ölüyor sanırım ama o genç çocuk yani Saffet neden üstünü çıkarıp o tarafa doğru yürüyor?


Ekşi'deki şu entryi okuduktan sonra puanım biraz yükseldi, filmle ilgili önemli bir yazı:


7.5
 
Reactions: bazinga
Hocam biliyorum da bana hitap etmiyor

Ben daha çok akıcı filmleri seviyorum
Evet durgun daha doğrusu ağır ilerleyen ama alt metin olarak sağlam işler fakat durgunluğuna bir şey diyemem, herkese hitap etmiyor fakat biraz sabırla alışılır tabi bu tarz filmlere de.
Yine de sene 2021..
 
Reactions: xdragxx
Evet durgun daha doğrusu ağır ilerleyen ama alt metin olarak sağlam işler fakat durgunluğuna bir şey diyemem, herkese hitap etmiyor fakat biraz sabırla alışılır tabi bu tarz filmlere de.
Yine de sene 2021..
Hocam öyle olursa benim uykum geliyor izleyenlere büyük saygım var ama benlik değil
 
Reactions: Tolstoyevski
Kasaba (1997)

Nuri Bilge Ceylan'ın izlemediğim tek filmiydi. Zamanında çok aramış ama hiçbir yerde bulamamıştım. Şimdi Mubi sayesinde yüksek kalitede izlemiş oldum...

Açıkçası Uzak'ı hariç tutarak konuşuyorum Nuri Bilge Ceylan'ın ilk dönem filmlerini pek sevdiğimi söyleyemem. O nedenle bu filmden beklentim çok düşük seviyedeydi ama beni yanılttı...

Nuri Bilge Ceylan'ın Tarkovski etkisindeki bir yönetmen olduğunu bu filmde kolayca görebiliyoruz. Fakat Tarkovski filmleri beni bir türlü yakalayamıyorken Nuri Bilge Ceylan iki filmini hariç tutacak olursak (Mayıs Sıkıntısı, İklimler) beni çok kolay yakalayabiliyor. Yerellik faktörü de bunda etkin olsa gerek. Bir yabancı olsam buradaki Türklere has ince detaycılığı muhtemelen yakalayamayacak ve filmden çok daha az keyif alacaktım...

Filme çok gerçekçi bir okul sahnesiyle başlıyoruz. Hiç sobası olan bir okulda okumadım ama kendi ilkokul günlerimden bir şeyler bulabildim filmde ve beni çok duygulandırdı. Hiçbir zaman o ilkokul günlerinin geri gelmeyeceği, hiçbir zaman karlı havadaki bir çocuk olamayacağım düşüncesi çok hüzünlü...

İki kardeşin doğa içindeki sahneleri de güzeldi. Gördüğüm en iyi kaplumbağa çekimi bu filmdeydi herhalde. Çocuk kaplumbağaya eziyet ettikçe içim gitti ama çocuk işte...

Bir diğer çok sevdiğim sahne ise elbetteki ateş başındaki felsefe, aile içi yüzleşme sahnesiydi. Evet diyaloglar küçük bir kasaba için yapay olabilir ama diyalogdaki taraflardan birinin son derece eğitimli bir adam olduğu düşünülürse bir nebze anlaşılabilir... Çok çok güzel diyaloglar vardı o kısımda ve aslında bugünkü Nuri Bilge Ceylan sinemasının temeli hazırlanıyor gibiydi. Bir Zamanlar Anadolu'daya kadar pek görmediğimiz türdendi... Dedenin hala yaşama arzusunda olduğunu ifade etmesi, genç yeğenin hem gitmek isteyen hem de bundan korkan halleri, çok şey bilmenin değeri üzerine olan kısım, memleket kavramı üzerine düşünceler, insanın bulduğuyla yetinmeme problemi şahane kısımlardı.

Neticede bir ilk film. Çok iyi olduğu kısımlar olduğu gibi yetersiz olduğu, fazla kopuk gözüken kısımları da var. Bende acaba Mayıs Sıkıntısı'na zamanında haksızlık mı ettim düşüncesi doğurdu. O bu filmin devamıymış ve zamanında çok kötü bir kalitede izlemiştim. Sanırım onu da tekrar izleyeceğim tez zamanda...

7/10
 
Reactions: Tolstoyevski
Mayıs Sıkıntısı (1999)



Aslında adı gibi kasvetli bir film olmamasına rağmen, adı gibi izlemesi sıkıntılı bir film diyebiliriz. Çok gerçekçi ama net bir olayı yok, senaryosu sadece betimleme amaçlı. Kasaba filminin resmen kamera arkası da diyebiliriz, o bakımdan ilginçti. Kasaba filminde oynayan Nuri Bilge’nin annesi ve babasını bu kez gerçek kimlikleriyle görüyoruz. Muzaffer karakteri ise büyük ölçüde Nuri Bilge’nin kendisini canlandırıyor.

Kasaba filmini daha çok sevsem de genel hatlarıyla bu film de iyiydi, akılda kalıcı sahneleri vardı ama bir Kasaba kadar değildi bence.


Yaşlı adamın kadastrocuları yakalamak için bisikletle o telaşı unutulmaz sahnelerden biriydi. Keza küçük çocuğun yumurta ile hikayesi, dürüstlük olarak kendini koşullandırmışken biraz da çevrenin etkisiyle zamanla karakterinde değişim yaşanması...

7.0
 
Reactions: bazinga
Uzak (2002)


Taşra üçlemesinin sonuna geldik ve gerçekten güzel bir film oldu. Filmde en çok eski Türkiye’den, karlı İstanbul’dan manzaralar görmek hoşuma gitti. İstiklal’in o 2000’lerin başındaki hali... İstanbul’un bembeyaz olabildiği zamanlar... Ne güzel günlermiş.

Bir önceki Mayıs Sıkıntısı filminin devamı niteliğinde aslında. Karakterler dahi aynı ancak nedense isimleri farklı. Tıpkı Mayıs Sıkıntısı filminde olduğu gibi bu filmde de Nuri Bilge’nin kendi otobiyografisini izledik. Muzaffer Özdemir birebir Nuri Bilge’yi canlandırmış gibiydi ve izlerken Muzaffer Özdemir’i değil de Nuri Bilgi’yi izliyor gibi hissettim.

Mehmet Emin Toprak... Bu filmin çekimlerinden birkaç ay sonra, daha 28 yaşında ölmüş olması o kadar üzücü ki. En acısı da, bu üçlemede üstlendiği senaryosuna adeta bir final olmuş olması. Türk sineması adına büyük bir kayıp olmuş, bu filmdeki performansı gerçekten unutulmaz.

Muzaffer Özdemir, o da bu filmde çok iyi ve çok doğaldı. Nedense bu filmden sonra oyunculuğu bırakmış ama, belki Mehmet Emin Toprak’ın erken ölümü etkilemiş olabilir, bilemiyorum.


Bu üçlemenin kendi içindeki bağlantılarını ve bu üçlemeden sonra Nuri Bilgeç’nin yaptığı o filmleri düşündükçe hayran kalıyorum. Daha acemilik eserleri denilen bu üçleme bile o kadar dolu dolu ve çok yönlü ki. İster Nuri Bilge’nin otobiyografisi olarak bakılabilir, ister Mehmet Emin Toprak’ın canlandırdığı tip ve karakterler üzerinden taşra ve şehir ikilemi açısından bakılabilir, isterse de bireyselleşme ve çatışma yönleriyle ele alınabilir.

Karakter üzerinden gidersek; her üç filmde de karakterin adı ve bazı detaylar farklıydı ama kendisi aynı. Mehmet Emin Toprak, ilk filmde askerden yeni gelmiş ve iş bulamayan ve şehre gitmek isteyen taşralı genci, ikinci filmde artık taşradan iyice sıkılan ve kendini ne olursa olsun aç kalmak pahasına şehre atmak isteyen bireyi, Uzak filminde ise nihayet bunu başarabilen ancak sonuçları karşısında da hayal kırıklığına uğrayan birini anlatıyor.

Mayıs Sıkıntısı’nın sonu ile Uzak’ın başı aynı bile denilebilir. Mayıs Sıkıntısı’nda Saffet, Muzaffer’e İstanbul’a kendisini alması için baskı kuruyor ve ricada bulunuyordu ve Muzaffer de onun İstanbul’a gelmemesini, iş bulamayacağını vb söylüyordu. Uzak’da ise sadece Saffet’in adı değişti ve Muzaffer de Mahmut oldu. Geri kalan her şey aynı, Mayıs Sıkıntısı’nın devamını izledik bir bakıma. Hatta Kasaba’nın.

Ve Muzaffer de Mahmut da aslında Nuri Bilge’nin ta kendisi. Hatta Kasaba’daki çocuk karakteri. Her üçünde de kendine hayatından kesitler ve kendine dair sert öz eleştiriler hakim. Özellikle Uzak filminde. Bu yönüyle de bu üçlemeyi çok beğendim çünkü çok doğal. Kendine öz eleştiri var ama çok gerçekçi yönden. Yani Nuri Bilge denen adam da zamanında hepimiz gibiymiş, iyi yönüyle de kötü yönlüyle de. Bu üçlemede bunu görüyoruz.

Bu filme dönecek olursak, taşradan gelip de misafir olarak kaldığı evde yaşadığı o sığıntı hissini gerçekten çok iyi hissettirdi bu film. Buna rağmen o oyuncak sahnesinde gördüğümüz taşralı vurdumduymazlığını da. İzlerken farklı duygular yaşattı, hem ona üzüldük hem de Mahmut’a hak verdik ister İstemez, bazen ayıp etse de.

Buradan da bireyselleşme ve kentleşmenin getirdiklerini izlemiş olduk bir bakıma. Bireyselleştikçe oluşan o başkalaşım, geçinememe...

Ve tabi ki saat sahnesiyle fare sahnesi... Fare ile Yusuf arasındaki benzerlikler ve Yusuf’un fareyle empati kurup ona acıması....

Daha üzerine konuşulacak çok şeyi olan bir film ve üçleme ancak saat 05. Yine de diyebilirim ki iyi ki kronolojik olarak sindire sindire izlemeye karar vermişim NBC filmlerini. Son üç filmi hariç diğer filmlerini bir türlü izleyememiştim. Hem filmler arası bağlantı daha net anlaşılıyor hem de bu gidişle galiba en favori yönetmenlerimden biri haline gelecek. Daha acemilik eserlerinde bile böyleyse...

8.0
 
Reactions: bazinga
İklimler (2006)


Nuri Bilge Ceylan'ın başrolünde yer aldığı ve eşi Ebru Ceylan'ın da filmde yine onun sevgilisi rolünde "Bahar" rolünü üstlendiği, sanırım NBC'nin son oyunculuk filmi. Aynı zamanda izlediğim en zayıf filmi diyebilirim, en sevmediğim ve tatsız tuzsuz gelen filmi oldu ve büyük ihtimalle öyle de kalacaktır zira geri kalan dört filminden üçü zaten başyapıtları, Üç Maymun'u henüz izlemediğim için fikrim yok ama bu filmden çok daha iyi olacağı aşikar gibi o kadroya bakılırsa.

NBC filmlerinin en sevdiğim yanı, doğallığın çok üst düzey olması. Her filminde o doğallık kalitesine ayrı hayran kalıyor insan. Ancak bu filmi beklentinin gerçekten altında kaldı. Esasen ilk Taşra Üçlemesine dair kısmi bağlantılar da yok değil gibi. Uzak'taki Muzaffer burada İsa'ya bırakmış isim olarak yerini ve sanki o filmin öncesindeki süreç anlatılıyor gibi, fakat konular ve karakterler aslında farklı da. Yani isteyen bağlantı bulur isteyen ayrı filmler olarak ele alabilir tarzı yapılmış.

Üzerine söylenecek çok söz olmayan bir film aslında. Bencillik ve kadın-erkek ilişkisi üzerine kurulu fakat dediğim gibi öyle hiç de dolu dolu bir alt metne bile sahip değil. Bu kadar yüksek puan almasına şaşırdım, belki NBC'nin oyunculuğu ve hatırınadır.

Uzak filminde kar dolu İstanbul içimize huzur verirken bu filmde ise tabi Ağrı'dan huzurlu kartpostallık manzaralar gördük, filmin olumlu yanlarından biriydi.

Son olarak, ne kadar zayıf film olsa da unutulmaz sahneleri yok değildi...

Özellikle o malum sahne... Sen neymişsin be NBC dedirtti. Böyle vahşi bir ilişki sahnesi olacağı aklımın ucundan geçmezdi, NBC filmlerinde çok nadir rastlanan bir olay sonuçta.


5.9
 
Reactions: bazinga
Mayıs Sıkıntısı (1999)

Daha önce hesap makinesi çekiminden hallice bir kalitede izlediğim için ve Kasaba'yı izlemeden önce izlediğim için haksızlık ettiğimi düşündüğümden tekrar izlemek istedim ve haksızlık ettiğim konusunda haklı olduğumu gördüm. Gerçekten de filmleri izlemek için çok kovalamamak, doğru zamanda, doğru kalitede de önüne düşmesini beklemek en güzeli...

Yapı itibarıyla çok enteresan bir film olmuş. Filmin ilk sahnelerinden birinde küçük Ali ile Muzaffer arasında kaplumbağa diyalogu görüyoruz. Ali "daha önce kaplumbağa gördüm" diyor. Bunu "aaa Kasaba'da zaten bizde görmüştük ne güzel" diyoruz ama aslında Kasaba'da o sahnenin çekilmesinin sebebi oradaki yaşadıkları diyalog. Böyle paradoksal düşüncelere sevk etmiş.
Kasaba'daki "en az 20 yıl daha yaşamak istiyorum" sahnesi de çok daha anlam kazanmış oldu böylece. İlk izlediğimde bu tip şeylerden hiç etkilenmemiştim doğal olarak...

Emin amca çok sevimliydi, tepkileri çok gerçek hissettirdi. Ali'nin yumurta konusu çok güzeldi. Saffet'in İstanbul sevdası ve Muzaffer ile bunun üzerine yaptığı diyaloglar çok iyiydi. Ve de elbette müzik çalan çakmak şahaneydi.


Kabul etmek gerekir fazla ağır tempolu, çoğunluğa hitap etmeyecek türden bir film. Süresini hak edecek kadar içeriği yok. Nuri Bilge Ceylan'ın tanımayan birine asla önereceğim ilk filmlerden biri olmaz. Fakat bu tarz filmlere alışkın, ağır tempodan sıkıntı duymayanlar için çok kaliteli bir film.

Not: Benim ilk seferki hataya düşmeyin, izleyecekseniz önce mutlaka Kasaba'yı izleyin. Hem Kasaba hala bence bir tık daha iyi bir film. 6.5 ile kararsız kalsam da:

7/10
 
Reactions: Tolstoyevski
Üç Maymun (2008)



Yıldız Tilbe’nin tek sahnede bile gözükmeden başrollerinden biri olduğu ilginç bir film.
Şu ana kadar izlemediğim tek NBC filmiydi ve şu ana kadar izlediğim en diğer NBC filmlerinden farklı film oldu. Uzak, Kasaba, Mayıs Sıkıntısı, hatta İklimler ve bunların sonucu olan son üç büyük filmi vardı B.Z.Anadolu’da, Kış Uykusu ve Ahlat Ağacı; bütün hepsi sanki daha farklı formatta, bu film daha farklı formatta gibiydi. Klasik, alışılmış NBC filmlerinden çok olmasa da biraz uzak, durum öyküsü değil olay örgüsüne dayalı büyük ölçüde.

NBC’nin sürekli üstüne katarak ilerlediğinin kanıtı olan bir film. O döneme dek çektiği sinematografik olarak en iyisi, ama daha sonra çekeceği filmler daha da iyi tabi ki. Fakat bu filmde Nuri Bilge filmlerinde daima alışık olduğumuz “doğallık” faktörü arka planda kalmış gibiydi. Hem teknik yönden hem de oyunculuk, senaryo yönünden. Mesela filmin manzarası muhteşem, o kara bulutlar filan SS alıp duvar kağıdı yapmalık. Ama doğal değil, filtrelendiği çok net hissediliyor.

Ailenin kaldığı o gecekondudan bozma değişik ev bence muhteşem çünkü denize sıfır. Tren gürültüsüne rağmen öyle bir evde yaşamak isterdim.

Filmin senaryosu, olay örgüsüne dayansa da oldukça etkileyici aslında çünkü gerçekçi. Ama işleniş ya da bazı unsurlar doğal gelmedi, eksiklikler ya da olmamışlıklar vardı. Açık kapı bırakmak böyle bir şey değil.

Yavuz Bingöl’ün oyunculuğu çok iyiydi bence, bu role iyi gitmiş en azından. Doğallık yönünden iyiydi. Hatice Aslan, çok güzel bir kadın ama oyunculuğunu çözemedim pek. Ve 2007’li senelerde 5000 liraya o arabanın alınabilmesi, izlerken üzdü... Şimdi o paraya telefon bile alınamıyor doğru düzgün, hey gidi hey...

İleride filmi unuttuğumda kısaca spoilerli özet kalması adına:

Filmin başında adam (Ercan Kesal) bir cinayet? işliyor, bunu şöförü (Yavuz Bingöl ) üstleniyor para karşılığında. Şöförü hapisteyken, adam şoförünün karısıyla (Hatice Aslan) ilişki yaşıyor. Kadının oğlu (Ahmet Rıfat Şungar) bunu öğreniyor, mutfakta ekmek bıçağı ile göz göze gelip kendini zor dışarı atıyor son anda. Eve döndüğünde annesiyle kısmen yüzleşiyor. Daha sonraları araba parasını verdiği için, oğul sessiz kalıyor babasına söylemiyor. O esnada kocası hapiste olan kadın, kocasının hapiste olmasına neden olan patronuna resmen aşık oluyor, patronu evli olmasına rağmen.

Nihayet kocası hapisten çıkıyor. Oğlunu araba parası için azarlıyor vb. Ama asıl olay, karısının halen o patronuna aşık olması ve yüz yapması bu yüzden. Kocasının patronuyla zorla buluşan kadın, yakarıp yalvarıyor ama beklediğini bulamıyor. O esnada kocasının şüphesi artıyor ama belli etmiyor. Hapse girmesine neden olan parayı patronundan alıyor.

Ve oğul karakteri, patron karakterini namusu temizlemek adına öldürüyor. Baba da bu durumu örtbas edebilmek için kahvehanede çalışan o gence (ki bence o da Uzak filmindeki Yusuf idi, adı farklı olsa da. Akraba evindeki gördüğü tavırdan bahsetmesi ve gurbetlik, konuşma tarzı vb onu çağrıştırdı ) cinayeti üslenmesi içni para teklifi ediyor ve galiba kabul da görüyor net olmamakla birlikte.

Sonuç olarak adamın filmin başında işlediği suçun örtbas edilebilmesi uğruna şöförüne verdiği para dönüp dolaşıp kendi ölümümün örtbas edilebilmesi için yine şoförü tarafından kullanılıyor... Adam öldüğüyle, şöför hapse girdiğiyle, oğulları cinayet işlediğiyle kadın ise onurunu kaybetmesiyle kalıyor ellerinde bir hiç uğruna.

Bir de küçük yaşta ölen çocukları olayı var. Neden öldüğüne dair hiçbir bilgi geçmiyor ve filme etkisi bile açıklanmıyor. Belki abisinin ihmali sonucu denizde boğularak ölmüş olma ihtimali var, abisi de vicdan azabı çektiği hayal gördüğü ve görürken o deniz dalgası sesi duyulduğu için. Anne karakterinin biraz mental sorunlarının da olduğunun hissedilmesi de bu ölüme bağlanabilir belki...

Filmin başındaki olay neydi, cinayetse nasıl 9 ayda çıktı diyecektim ki... Yine iyi bile yatmış deyip kısa kesmenin en iyisi olduğunu hatırladım....


7.7+
 
Reactions: bazinga
Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)


Söylenecek çok şeyi olan unutulmaz bir başyapıt. Senaryosu, hikayesi, oyunculukları ve yönetmenliği... Her biri muhteşem. Başından sonuna kadar her bir sahnesi dolu dolu. Buram buram gerçekçi buram buram etkileyici.

Sayılamayacak ölçüde unutulmayacak detay ve sahne var. Bunları önümüzdeki günler daha ayrıntılı belirteceğim. Ama bir de oyunculuk tarafı var, koyu Bilal’den savcıya, doktordan Arap’a kadar her biri unutulmaz. Ama en çok da Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuğu ama en en çok da Ercan Kesal’ın o unutulma muhtar rolü...

İkinci kez izleyişte de aynı etkiyi aldım, geri kalan iki filmini de ikinci kez izledikten sonra görüşümü net belli edecek olsam da en sevdiğim ve başarılı bulduğum NBC filmi olarak kalacak olması çok muhtemel...

Önümüzdeki günler ayrıntıları belirtirim, saatin de etkisiyle şimdilik mola.


10/10
 
Uzak (2002)

Yıllar sonra ikinci kez izledim ve bir kez daha hayran kaldım. Türk sinemasının en önemli filmlerinden biri. Bu filmdeki Nuri Bilge Ceylan tarzı aslında Zeki Demirkubuz'un tarzına da çok benziyor. İkisi birlikte 2000'ler 2010'lar Türk sinemasındaki onlarca filmi etkilemişler diyebiliriz sanırım ama kabul etmek gerekir ki hiçbirisi bu film kadar iyi değil...

İlk izlediğimde Kasaba ve Mayıs Sıkıntısı'nı izlemeden izlemiştim. Şimdi onlarla birlikte izleyince her şey daha rayına oturdu. İlk izlediğimde Nuri Bilge Ceylan'ı da çok fazla tanımıyordum. Fakat şimdi daha iyi tanıyorum ve filmi izlerken "bu ev kesin kendi evidir" dedim ve gerçekten de öyleymiş... Kitaplıklı odaya bayıldım. Kış Uykusu'ndaki Haluk Bilginer'in çalışma sahnelerini de hatırlatmadı değil.

Filmde üzerinde konuşulabilecek o kadar çok detay var ki... Küçük ve önemsiz bir tanesinden bahsedeyim. Mahmut bir sahnede açıyor televizyonu, kanalları değiştirip değiştirip duruyor. Sonra da "50 tane kanal var ve hiçbir şey yok" diyor. Başka bir sahnede ise Mahmut'un çevirdiği her kanalda Yusuf hemen kanala odaklanıyor ve gülmeye falan başlıyor. İki farklı kitlenin Türk televizyonlarına bakışının güzel bir özeti...

Mesela Yusuf'un telefonda konuştuğu bir sahne var. Bizim entelektüel, doğru adam Mahmut da kendine hakim olamayıp onu dinlemeye başlıyor. Tam da o esnada Yusuf kapıya yöneliyor ve Mahmut kaçacak delik aramaya başlıyor. İşte bu hayatın içinden çok basit gibi gözüken bir sahnedeki heyecanı, gerilimi bile verebilecek çok az film bulunur.


Tabii filmin ana meseleleri malum. Türk toplumundaki İstanbul rüyasının çok güzel bir özeti. Sadece İstanbul rüyasının değil Türk gençliğinin çok büyük bir kısmının da özeti. Bu konuyu en iyi işleyen film olması muhtemel. Evet işsizlik bir problem ama hiç çabalamayıp kolay yoldan işe ulaşmaya çalışan milyonlar var bu ülkede. İş arayan tarafı iyi işlemesi bir yana Mahmut'un istenmeyen misafirle olan imtihanı da çok iyi işleniyor kesinlikle.

Filmin ufak tefek kusurları da var tabii. Bence Mahmut'un yaşadıkları iyi aktarılamıyor. Eski eşiyle ilişkisi hikayedeki küçük bir detay olarak kalıyor. Yine annesiyle ilgili kısımlar da çok alakasız duruyor. Ben olsam kurguda atardım direkt. Bütüne katkısı sıfır. Yusuf'un stalker hallerini izlemesi ilgi çekici ama onun da hikayeye katkısı epey zayıf.

Son olarak evet İstanbul'da kar manzaraları çok güzel. O dönemin İstanbul'una ait görüntüler çok hoş, ileride daha da değerli bir nostalji haline gelecek.


8.5'a yakın olsa da:

8/10
 
Reactions: Tolstoyevski
Eski eşiyle olan hikayesi bence bir sonraki filmi olan İklimler'de anlatılıyor, tam öyle mi emin değilim fakat bence büyük ölçüde bağlantılı ama senaryo olarak değil..
 
Reactions: bazinga
İklimler (2006)

Sırayı bozmamak için bu film hakkında da bir şeyler yazmak lazım. En az sevdiğim NBC filmi olduğundan ve izleyeli çok fazla olmadığından ikinci kez izlemenin henüz erken olduğunu düşünüyorum. Ömür yeter de ileride filmografiyi üçüncü tur yaparsam o zaman tekrar izlerim. Yalnız izleyeli çok olmadı dedim ama bu filmi izleyeli bile 6 seneyi geçmiş. İnsan gerçekten hayret ediyor...

4 Aralık 2014 tarihli yorumum:

Film açıkçası Nuri Bilge Ceylan'ın izlediğim dört filmi içerisindeki en zayıf halka. Boş bakışmalar her zamankinden de fazla ve konu gerçekten zayıf. Fakat Nuri Bilge Ceylan'ın tarzını artık çok benimsediğimden dolayı ne yapsa belli bir çıtanın üzerinde olur benim için.


Bu filmin en büyük artısı Nuri Bilge Ceylan'ı ilk kez kamera önünde de görmekti. Bence oyunculuğu da hiç fena değil. Zaten sade bir rol ve üstesinden gelmiş. Eşi Ebru Ceylan için de aynı şeyleri söylemek mümkün.

Sonuç olarak iyi ama diğer Nuri Bilge Ceylan filmlerine göre zayıf bir film...

6.5/10
 
Reactions: Tolstoyevski
Üç Maymun (2008)

Şüphesiz ki Yıldız Tilbe'nin en iyi filmlerinden biri.


Nuri Bilge Ceylan'ın Gökhan Tiryaki ile ilk birlikteliği yanlış hatırlamıyorsam. Kendini özgü sinematografisiyle öne çıkan bir film. Gerçekten yüzlerce çerçeveletilecek tarzda ekran alıntısı çıkar bu filmden. Fakat ben Gökhan Tiryaki & NBC birlikteliklerinden hem film olarak hem de sinematografik olarak en az bunu seviyorum. Hem doğallığın önüne geçiyor hem de çok fazla kasvetli bir hal katıyor filme...

Elimde herhangi bir istatistik yok ama Oscar'da son 9'a kalan tek Türk filmi olmasından yola çıkarak söylüyorum. Nuri Bilge Ceylan filmleri arasında yerel izleyiciden çok global izleyiciye en çok hitap eden budur diye tahmin ediyorum. Çünkü bu filmin konusu, buradaki olaylar Türk izleyicisi için sıradan kabul edilebilecek şeyler. Özellikle Zeki Demirkubuz bu konular etrafında çok dolanıyor, hatta yerli dizilerimizde bile bu tip konulara sıkça rastlamak mümkün. Fakat yabancılara her şey daha özgün gelmiş olabilir...

Yavuz Bingöl kusursuza yakın oynamış, Ercan Kesal da çok iyiydi. Hatice Aslan ve oğlunu oynayan oyuncuların karakterlerini pek sevemedim.

Biraz temposuz, Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerinin çoğunun aksine fazla akmayan bir film. En büyük eksisi ise ölen küçük çocuk. Filme katkısı sıfıra yakın. Filmin birden bire korku filmi atmosferine bürünmesi aşırı gereksiz olmuş. NBC sinemasındaki en aykırı ve gerçeklikten kopuk şeydi herhalde bugüne kadar. Neyi amaçladığını anlattığı bir video falan varsa dinlemek güzel olurdu aslında.

7.5'a çıkmanın kıyısından dönsem de yıllar önceki ilk izlediğimdeki puanı koruyorum:

7/10