Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi, seyircinin Show TV'nin yeni dizisi Suskunlar'a neden kısa sürede ısındığı hakkında ilginç tespitler yaptı...
TUNA KİREMİTÇİ / HÜRRİYET
Hepimiz suskunuz
Suskunlar dizisine hemen ısınmamızın sırrı, 32 yıllık bir olayda yatıyor.
Her şey Murat Belge'nin 4 Ocak 1980'de Demokrat Gazetesi'ne yazdığı 'Bir Poster' yazısıyla başlar.
Yazı, 70'lerde Türkiye'yi sarmış gizemli 'ağlayan çocuk' posteri hakkındadır.
Der ki Murat Bey: 'Toplumumuz, genellikle çocuklarına karşı suçlu bir toplumdur. Vicdan azabımızdan ötürü bu posteri severiz.'
İlginçtir, bu yazıdan sonra ortadan kaybolur ağlayan çocuk. Sırra kadem basar. Ta ki 1999'da bir banka reklamında tekrar belirene dek.
Bu tekrar beliriş, Serdar Turgut'un aklına Murat Belge'nin yazısını getirir. 14 Temmuz 1999'da, 'Reklamdaki Ağlayan Çocuk' yazısını yazar Hürriyet'te.
'Neden 'ağlayan çocuğu' bu kadar sahipleniyoruz? Çünkü galiba hemen herkes, çocuklarımıza bir güzel gelecek hazırlayamadığımızın bilincinde.'
Ağlayan çocuğun bir sonraki ortaya çıkışı ise, 2000'lerde. Yer, 'Avrupa Yakası'ndaki Burhan Altıntop'un evi.
Artık dramın değil, mizahın parçasıdır. Burhan Altıntop'un nasıl bir sanat zevkine sahip olduğunu gösterir.
Ama çocuktur nihayet, kaşla göz arasında yine arazi olur.
Tam yırttık derken, 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' ile, ansızın geri döner. Sene 2011.
Küçük Osman'ın aşırı acıklı hikâyesi, Bragolin adlı İtalya'nın çizdiği posteri bir kez daha hayatımıza sokar.
Bu sefer Ece Temelkuran, Habertürk'te yazmıştır: 'Ülke ne zaman dermansız bir hastalığın pençesine düşse, ne zaman eline yüzüne bulaştırsa işleri, ağlayan bir çocuğa bakıyor belki. Bir suçu var besbelli.'
Ve tam Osman şokunu atlattığımızı sanırken, şimdi de 'Suskunlar' dizisi girdi hayatımıza.
Hemen alıştık diziye. Çünkü zaten yabancısı değildik. Ağlayan çocuğun hayaletiydi ekrandan bakan.
Artık kabul edelim: 1970'lerden beri peşimizi bırakmayan bu çocuktan kurtuluş yok.
İstediğimiz kadar yazalım, istediğimiz kadar acıklı diziler çekelim, nafile.
Bilgisayardaki hata mesajı gibi, tekrar tekrar çıkıyor karşımıza. Bizimle saklambaç oynuyor.
Tek çare, suskunluğu bozup hatayı gidermek. Çocuklarımıza ne yaptığımızı bulmak.
'Suskunlar' yayına girdiği sırada Kanat Atkaya'nın Adana'dan geçtiği haberler, tokat gibi çarptı yüzümüze.
Hatta ne tokadı, resmen uçan tekme gibi.
Pozantı M Tipi Cezaevi'ndeki çocuk mahkumların anlattıkları, duvarları ağlatacak cinsten: Ne siz sorun ne Kanat söylesin.
Posterdeki çocuğun yaşlı gözü ise üstümüzde. Aynı umutlu kederle bakıyor, belki bir şey söyleriz diye.
Alo, 'büyüyen' Türkiye. Suskun kalacak mısın?
TUNA KİREMİTÇİ / HÜRRİYET
Hepimiz suskunuz
Suskunlar dizisine hemen ısınmamızın sırrı, 32 yıllık bir olayda yatıyor.
Her şey Murat Belge'nin 4 Ocak 1980'de Demokrat Gazetesi'ne yazdığı 'Bir Poster' yazısıyla başlar.
Yazı, 70'lerde Türkiye'yi sarmış gizemli 'ağlayan çocuk' posteri hakkındadır.
Der ki Murat Bey: 'Toplumumuz, genellikle çocuklarına karşı suçlu bir toplumdur. Vicdan azabımızdan ötürü bu posteri severiz.'
İlginçtir, bu yazıdan sonra ortadan kaybolur ağlayan çocuk. Sırra kadem basar. Ta ki 1999'da bir banka reklamında tekrar belirene dek.
Bu tekrar beliriş, Serdar Turgut'un aklına Murat Belge'nin yazısını getirir. 14 Temmuz 1999'da, 'Reklamdaki Ağlayan Çocuk' yazısını yazar Hürriyet'te.
'Neden 'ağlayan çocuğu' bu kadar sahipleniyoruz? Çünkü galiba hemen herkes, çocuklarımıza bir güzel gelecek hazırlayamadığımızın bilincinde.'
Ağlayan çocuğun bir sonraki ortaya çıkışı ise, 2000'lerde. Yer, 'Avrupa Yakası'ndaki Burhan Altıntop'un evi.
Artık dramın değil, mizahın parçasıdır. Burhan Altıntop'un nasıl bir sanat zevkine sahip olduğunu gösterir.
Ama çocuktur nihayet, kaşla göz arasında yine arazi olur.
Tam yırttık derken, 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' ile, ansızın geri döner. Sene 2011.
Küçük Osman'ın aşırı acıklı hikâyesi, Bragolin adlı İtalya'nın çizdiği posteri bir kez daha hayatımıza sokar.
Bu sefer Ece Temelkuran, Habertürk'te yazmıştır: 'Ülke ne zaman dermansız bir hastalığın pençesine düşse, ne zaman eline yüzüne bulaştırsa işleri, ağlayan bir çocuğa bakıyor belki. Bir suçu var besbelli.'
Ve tam Osman şokunu atlattığımızı sanırken, şimdi de 'Suskunlar' dizisi girdi hayatımıza.
Hemen alıştık diziye. Çünkü zaten yabancısı değildik. Ağlayan çocuğun hayaletiydi ekrandan bakan.
Artık kabul edelim: 1970'lerden beri peşimizi bırakmayan bu çocuktan kurtuluş yok.
İstediğimiz kadar yazalım, istediğimiz kadar acıklı diziler çekelim, nafile.
Bilgisayardaki hata mesajı gibi, tekrar tekrar çıkıyor karşımıza. Bizimle saklambaç oynuyor.
Tek çare, suskunluğu bozup hatayı gidermek. Çocuklarımıza ne yaptığımızı bulmak.
'Suskunlar' yayına girdiği sırada Kanat Atkaya'nın Adana'dan geçtiği haberler, tokat gibi çarptı yüzümüze.
Hatta ne tokadı, resmen uçan tekme gibi.
Pozantı M Tipi Cezaevi'ndeki çocuk mahkumların anlattıkları, duvarları ağlatacak cinsten: Ne siz sorun ne Kanat söylesin.
Posterdeki çocuğun yaşlı gözü ise üstümüzde. Aynı umutlu kederle bakıyor, belki bir şey söyleriz diye.
Alo, 'büyüyen' Türkiye. Suskun kalacak mısın?