Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Oldukça uzun bir süre önce izlemiştim ancak hiçbir şey hatırlamıyordum, Prime Video'da da denk gelince izleyeyim dedim. (Burada film yorumlarken bu cümleyi çok sık kurduğumu fark ettim bu arada. ) İyi de yapmışım.
Oyuncu kadrosuyla, senaryosuyla gerçekten çok iyi bir film. Bunu bir kez daha anladım. Sıradan bir polisiye değil kesinlikle, çok katmanlı, son ana kadar merak unsurunu koruyabilen başarılı bir polisiye. Zaten çıktığı yılı düşünürsek kendisinden sonra çekilen birçok polisiyeye ilham kaynağı olduğu da aşikar.
Filmin ortalarında falan her şey çözümlenmiş gibi gözüküyor ancak tabii ki öyle değil, polis tarafından ele geçirilen siyahi karakterlerimiz ve o karakterlerin polis nezaretinden kaçmalarıyla filmin asıl kısmına geçiş yapıyoruz bence. Kevin Spacey'nin oynadığı Jack Vincennes karakterinin bir anda ölmesi, akademinin içerisinde dönen pis işler, bu pis işlerin Hollywood'a kadar uzanmış olması, en hafifletilmiş tabiri ile kadınların bir obje olarak görülmesi gibi gibi birçok farklı noktaya değiniyor film. Çok da başarılı bir şekilde değiniyor bence.
Ayrıca sondaki çatışma sahnesi çok başarılı çekilmiş. Kamera açılarını çok beğendim.
Senaryo muazzam ancak oyunculuklar da en az onun kadar muazzam. Kevin Spacey yine yeniden muazzam bir oyunculuk performansı sergiliyor, öldürüldüğü sahnede inanılmaz oynamış. Zaten bana kalırsa performansıyla diğer oyuncuların arasından net bir şekilde sıyrılıyor. Onun dışında Russell Crowe, Guy Pearce, James Cromwell... Hepsinin performansı olması gerektiği gibi.
Yıllar yıllar önce izleyip hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamadığım bir filmdi.
Yıllar önce de biraz overrated bulmuştum, bu görüşüm değişmedi. Üç farklı tipte polis ile polisliğin neler gerektirdiğini sorguluyor film ve LAPD'deki yozlaşmaya dikkat çekiyor. Aksiyon açısından oldukça tatmin edici olduğu anlar olsa da bir bütün olarak benim için pek akıcı bir film değildi ne yazık ki. Zaman zaman filmden koptum, gelişen olaylar çok umrumda olmadı.
Kevin Spacey'nin kariyerinin yükselme dönemiyken Russell Crowe'un ise bir anlamda doğuş filmi olması açısından önemli. Bence oyunculuklarda da çok öne çıkan biri yoktu...
Oldukça güçlü bir kadroya sahip olan bir film ve baya kalabalık oyuncu kadrosundan oluşuyor. Filmde en çok Russell Crowe, onun performansı bir tık daha iyiydi diğerlerine göre.
Film eski zamanı anlatıyor (yanılmıyorsam 1950 civarları). Siyahilere olan bakış açısı(işlenilmeyen suçu üstlerine yıkma) kadınlara bakış açısı, bu tarz durumlar hâlâ günümüzde aynı şekilde devam etmekte.
3 polisin toplu bir cinayette yollarının kesişmesi ile filmde olaylar başlıyor. İlk yarım saati çok durgun geçti ve polislerden birinin ( Kevin Spacey) ölümünden sonra aksiyon dozu yükseldi ve gizemler yavaş yavaş çözülmeye başladı. Birbirinden çok farklı 3 polis. Filmin sonunda diğer iki polisin ölmemesine sevindim.
Film güzeldi ama arada dikkatim dağıldı, zaman zaman sıkıldım. Böyle yetenekli oyuncuları tam olarak değerlendirememişler.
Bu filmin metacritic puanının Esaretin Bedeli'nden yüksek olması
Filme iyi odaklanamadığımdan mı bilmiyorum ama izlerken o kadar sıkıldım ki 3 günde anca bitirebildim. Oyuncu kadrosu çok iyi olmasına rağmen oyuncuların filmdeki rollerini beğenmedim. Sevmediğim filmler hakkında yorum yapmayı sevmiyorum, o yüzden direkt puanı vericem 6/10
Oyuncu kadrosu beni çok heyecanlandırdığı için ayrı bir hevesle izledim filmi. Her isim ayrı bir güzellik katmış filme. Sıradan bir polisiye filmi kalitesinde olmayan bir yapım. Her an tetikte olunması gereken bir senaryosu var. Türünün öncüsü olabilecek nitelikte bir yapım.
Film sıkıcı başlamıştı. Kafada çok soru işareti bırakarak ilerliyordu. Kafedeki katliam sahnesinden sonra film hız kazanmaya başladı. Yaşanan ani ölümler seyirciyi filme bağlı tutuyor. Vincennes'in ölümü şok ediciydi. Sonda Bud White'ın öldüğünü sanarak çok üzüldüm. Hele Ed ödül aldıktan sonra Lynn ile kol kola dışarı çıkınca ikisine de nefret doldum. Ancak sonda herkesin istediğini alması filmin benim açısından güzel bitmesine neden oldu.
Her polisin ayrı tarzları yansıtması da güzel düşünülmüş. Hollywood'un ve yargı insanlarının da iç yüzü güzel anlatılmış. O dönem kadınların nasıl gösterildiği ve siyahilerin yaşadığı zorluklar yine iyi anlatılan konulardandı.
Kim Bassinger güzelliği ile büyüledi beni. Kevin Spacey'in orta yaş halleri de aşırı karizmatik. Gencecik Russell Crowe ve Guy Pearce izlemekte zevkliydi.
Ben bu filmi çok sevdim... Tek oturuşta 2 saat 18 dakikalık bir filmi tek oturuşta bitirmek o filme ne denli bağlandığınızı gösteriyor sanırım. Film gizem unsurunu son ana kadar koruduğu için büyük bir keyifle izledim. Polisiye türünün temel taşlarından olsa gerek. Filmle ilgili hiç bir şey bilmeden konusunu bile okumadan izledim. Afişine bakınca aslında mafya üzerinden ilerleme ihtimali olan bir film gibi düşünmüştüm ama izledikçe çok daha farklı bir şeyin olduğunu gördüm. 50'ler Los Angles'ında LAPD'nin muazzam resmedilişi... İyi polis, kötü polis, suç, gizem türlerini bir araya getiren ve bu konu ile ilgili işleyişi en iyi filmlerden biri olsa gerek... Filmden gözümü tek bir dakika bile ayıramadım.
Senaryosunun kalitesi bir yana mükemmel oyunculukları da içerisinde barındıran, dönem atmosferi oluşturmada çok başarılı teknik olarak da müthiş bir film. Russel Crowe şov var baştan sona... Kevin Spacey de aynı şekilde. Guy Pearce da geri kalmıyor... Ancak Russel Crowe benim için hepsinden öne fırlıyor ki gerçekten acayip oynadığı sahneler var...
Film o dönemdeki polis teşkilatındaki yozlaşmayı ve polis suçlu şiddetinin nelere mal olacağını, buna karşı gelen bir karakteri, bu rüşvet sisteminin içindeki bir karakteri ve bu şiddet durumun merkezi haline gelmiş bir karakteri işliyor. 3 karakter de ayrı ayrı işleniyor ve filmde yaşanan bir cinayet bu 3 polisi bir şekilde bir araya getiriyor. Filmin kurgusu o kadar başarılı ki tüm karakterlerin bir araya gelmesi çok iyi işleniyor.
Bud White'ın şiddete meyili resmediliyor ancak zekasının da ne denli etkili olduğunu film boyu görüyoruz. Ed karakterinin de rütbe ve başarı için yapmayacağı şey yok. Fazla kuralına göre oynuyor. Jack ise sistemin çarkları içerisinde dönen ve parasına bakan bir polis. Ancak hepsinin geçmişi ve yaşadıkları onları belli yollara sürüklemiş. Film bunu bir süre sonra çok uzun olmayan ancak etkili bir şekilde açıklayarak karakterlerin motivasyonlarını çok güzel veriyor.
Filmin bendeki saygısını kazandıran nokta ise aslında filmin başında bunu anlamama rağmen filmin ortasından sonra hikayenin Lynn karakteri üzerinden (Kim Basinger ablamıza selamlar...) Pierce Patchett ve eksenine dönmesi. Film size ipuçlarını veriyor ancak yine de twist yapmaktan geri durmuyor. 3 zencinin asıl katil olmadıklarını ve Patchett'ın olayla bağlantısını anlamıştım ama hikaye çok daha derinleşiyor. Polisin de işin bir şekilde içinde olduğunu tahmin edebilirdik ancak bu kadar tepede olmasını beklemezdim. Özellikle Jack'in öldüğü sahnede kısa süreli bir şok yaşadım. Bu kadar soğuk kanlı bir şekilde Dudley'nin Jack'i öldürdüğü sahne inanılmazdı... Sonrası zaten film kopuyor ve her şey tek tek açığa çıkıyor. Final sahnesinde başka çaresi kalmayan Dudley artık işi Bud ve Ed'i öldürmeye götürüyor. Çatışma sahneleri gerçekten müthişti... Ed ve Bud'ın hayatta kalma iç güdüsü ve geçmişte yaşadıklarının etkisini orada hissediyorsunuz... Ed'in baştan sona yaşadığı değişim ve en sonda Dudley'i öldürmesi ise gerçekten aynı şekilde etkileyiciydi, ne sahneydi be...
Türünün en iyilerinden olan bu film kesinlikle top 250'deki yerini ve başyapıt olma özelliğini hak ediyor diyebilirim. Russel Crowe'un ise bu filmle adaylık alma olasılığı olabilirmiş ancak o seneki performansları bilmediğimiz için yorum yapmak pek doğru olmaz. Yine de film boyu sürükleyiciliği ve ilgiyi sıcak tutan karakterlerin başında geliyor. Gerçekten oldukça kaliteli bir film...
Etkinlikteki son izlediğim film oldu. Süre dolmadan yorumumu yapayım bari.
Öncelikle kadrosu çok ilgimi çekmişti. Oyuncuları için izlemeye başladım ve pişman da olmadım. Filmdeki oyunculuklar gerçekten çok iyi... Kevin Spacey zaten harika bir isim ama benim en çok dikkatimi çeken Russel Crowe'un harika performansı oldu. Resmen bağladı filme. Filmi klasik bir polisiye filmi sandım ama klasik bir polisiye-suç filmi de değil.
Filme odaklanmakta başlarda çok zorluk çektim. Ama hikaye yavaş yavaş o kadar güzel işleniyor ve içine çekiyor ki, sonrasında kendimi kaptırdığımı fark ettim.
Jack Vincennes'ın aniden ölümü şok etkisi yarattı yani erken öldü gibi ama filmin hikayesi tam da oradan sonra açılıyor gibi hissettim. Bir de sondaki çatışma sahnesi harikaydı. Çekimleri ve tempoyu çok beğendim.
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.