Haberturk yazarı Rahşan Gulşan Kıvanç Tatlıtuğ'un rol aldığı "Kuzey Guney" dizisinin Antalya Tv Ödulleri'nde hiçbir kategoride aday gösterilmemesini eleştirdi.
ÖNCE Sezar'ın hakkı Sezar'a.
Antalya Büyükşehir Belediyesi, üçüncü yılına giren bir ödül töreni yaratmayı başardı. Televizyon dünyasından farklı yapım şirketlerini, ülkenin en ünlü insanlarının egolarını bir araya getirip organizasyon yapmanın zorluklarını hepimiz takdir ediyoruz.
Ancak bu zorlukları aşmanın bu ödüle hem kalıcılık hem de ciddiye alınırlık getireceği de herkesin malumu.
Dün, 3. Antalya Televizyon Ödülleri'nin adayları açıklandı.
Merakla baktım listeye.
Ancak bana göre yılın en iyi dizisi Kuzey ve Güney'i hiçbir kategoride aday olarak göremeyince açıkçası hayal kırıklığına uğradım.
Gördüğüm kadarıyla Ay Yapım'a ait hiçbir dizi aday gösterilmemiş.
Ay Yapım ile ödül komitesinin yaşadığı sıkıntıları biliyorum.
Ancak sıkıntı ne olursa olsun saygın, televizyon sektöründe bir yıl boyunca yapılan tüm işleri değerlendirme iddiasında olan ve herkes tarafından ciddiye alınmak isteyen bir ödül listesinde problem yaşadığı şirketin işlerini de görmeliydi.
İNŞALLAH TÖREN İYİ OLUR
Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu başka bir seviyeye çıkaran ve sadece benim de değil dizi yayınlanmaya başlandığı günden itibaren hem basında hem sosyal ağlarda takdirle karşılanan performansını, son yıllarda yazılmış en başarılı dizilerden biri olan Kuzey Güney'i değerlendirmemek bence ciddi bir hata.
Ha, organizasyon komitesinin bu duruma karşı cümlesini de biliyorum.
Diyecekler ki: "Ay Yapım gecemize katılmayacak, oyuncu gelip ödülünü almayacaksa neden verelim?"
Ne yazık ki bunun tek bir cevabı var: "Sen ki bu işe soyunmuşsun, o şirketlerle ilişkileri yönetmek ve sıkıntıları gidermek, hatta baskı yapmak senin işin!"
Tabii bir de ödülleri önceden ilan etmeden tüm adayların eşit ortamda gelmesini sağlamak.
Neyse yine de Kuzey Güney meselesi dışında inşallah katılımın yüksek olduğu ve gelecek yıla kalbi kırık yapım şirketi bırakmadan iyi bir ödül törenine imza atılır.
Çünkü bu ülkenin en büyük ihracat kalemlerinden birini çıkaran sektör, böyle bir ödül töreninin dünya standartlarında olmasını hak ediyor.
Kadının kadına zulmü
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, Uluslararası Kadın ve Medya Sempozyumu'nda bir konuşma yapmış.
Ve uzun zamandır bir hükümet yetkilisinden duyduğum en içi dolu, kadın sorunlarına hâkim cümleleri kurmuş.
Yıllardır dert yandığımız erkek egemen medya konusuna girmiş. Kadınların iş dünyasında hak ettiği yeri bulamadığından ve pozitif ayrımcılık gerektiğinden bahsetmiş.
Ama bunları artık neredeyse noktasına virgülüne kadar ezberlediğimiz o sıkıcı, ortalama ve yasak savma amaçlı olduğu her yanından akan geleneksel metin üzerinden yapmamış.
MÜDAHALEDEN KORKUYORUM
Hakikaten bu saptamaları böylesine önemli bir politikacıdan duymak güzel.
Ancak Sayın Arınç hızını alamayıp son günlerin en lezzetli konusu diziler ve kadın programlarına girmeden duramamış.
"Yerli dizilerin neredeyse tamamında kadınlar içi boşaltılmış, değersizleştirilmiş, nesneye dönüştürülmüştür. İhanet eden, evlilik dışı ilişkiler kuran, yuva yıkan, temel değerleri hiçe sayan bir profille, anne, bir hayat arkadaşı daha da ötesi herkes gibi insan olan kadın, bütün bu kutsal özelliklerinden çoğu kez ayrıştırılmaktadır. Ya da tam tersi dayak yiyen, taciz edilen, tecavüze uğratılan, aşağılanan bir dille zavallı, acınası bir yaratığa dönüştürülmektedir" demiş.
Ben dahil birçok köşe yazarının defalarca yazdığı, tartışmalarda hep dile getirilen bir gerçek bu.
Ancak tıpkı Meclis'te bir komisyon kurup inceleme yapılmasına karşı çıktığım gibi Sayın Arınç'ın da konuya böyle müdahil olması beni korkutuyor.
Siyasetin, dizileri toplumsal mühendislik aygıtlarına dönüştürme ve senaryoları belli kurallar içine hapsetme ihtimalinden tedirgin oluyorum.
Çünkü bu diziler bugünkü konu ve karakter seçimine birdenbire ulaşmadı.
Zaman içinde Darwin'in evrim teorisi gibi doğal seleksiyona uğradı.
DİZİLER ÜLKE GERÇEĞİ
Reyting alamayan dizi ve karakterler yerlerini ticari anlamda başarı kazanan, büyük kalabalıkların etkilenerek izlediği ve üzerine günlerce konuştuğu dizi ve karakterlere bıraktı.
Ayrıca tıpkı medyada olduğu gibi bu sektörün erkek egemenliğinde olmasının da etkisi oldu. Fakat neresinden bakarsanız bakın toplumsal hayatımızın yansımaları var dizilerde.
Sayın Arınç, kadın programlarını da "Kadının kadına zulmü" olarak nitelendirmiş.
Uzaktan bakıp burun kıvırarak hepimiz aynı şeyleri söyledik yıllarca, ama ülke gerçeği diye bir şey var.
Ayşe Teyze sabah evini süpürüp, televizyonun karşısında iki dedikodu dinleyip arada fasulyesini ayıklarken çaktırmadan, çalan şarkıda omuzlarını sallamayı hatta keyiflenirse göbek atmayı da seviyor.
Unutmayalım ki televizyonların uzaktan kumandası var.
İnsanların neyi izleyeceği kendilerine bırakılırsa daha iyi olmaz mı?
Biz neden Ayşe Teyze'ye ne izlemesi gerektiğini dikte edelim ki?
Bu hayatı ondan daha iyi okuyabildiğimize emin miyiz?
[FONT=Helvetica,Verdana,Arial]Haberturk - Rahşan Gülşan
[FONT=Helvetica,Verdana,Arial][/FONT][/FONT]
ÖNCE Sezar'ın hakkı Sezar'a.
Antalya Büyükşehir Belediyesi, üçüncü yılına giren bir ödül töreni yaratmayı başardı. Televizyon dünyasından farklı yapım şirketlerini, ülkenin en ünlü insanlarının egolarını bir araya getirip organizasyon yapmanın zorluklarını hepimiz takdir ediyoruz.
Ancak bu zorlukları aşmanın bu ödüle hem kalıcılık hem de ciddiye alınırlık getireceği de herkesin malumu.
Dün, 3. Antalya Televizyon Ödülleri'nin adayları açıklandı.
Merakla baktım listeye.
Ancak bana göre yılın en iyi dizisi Kuzey ve Güney'i hiçbir kategoride aday olarak göremeyince açıkçası hayal kırıklığına uğradım.
Gördüğüm kadarıyla Ay Yapım'a ait hiçbir dizi aday gösterilmemiş.
Ay Yapım ile ödül komitesinin yaşadığı sıkıntıları biliyorum.
Ancak sıkıntı ne olursa olsun saygın, televizyon sektöründe bir yıl boyunca yapılan tüm işleri değerlendirme iddiasında olan ve herkes tarafından ciddiye alınmak isteyen bir ödül listesinde problem yaşadığı şirketin işlerini de görmeliydi.
İNŞALLAH TÖREN İYİ OLUR
Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğunu başka bir seviyeye çıkaran ve sadece benim de değil dizi yayınlanmaya başlandığı günden itibaren hem basında hem sosyal ağlarda takdirle karşılanan performansını, son yıllarda yazılmış en başarılı dizilerden biri olan Kuzey Güney'i değerlendirmemek bence ciddi bir hata.
Ha, organizasyon komitesinin bu duruma karşı cümlesini de biliyorum.
Diyecekler ki: "Ay Yapım gecemize katılmayacak, oyuncu gelip ödülünü almayacaksa neden verelim?"
Ne yazık ki bunun tek bir cevabı var: "Sen ki bu işe soyunmuşsun, o şirketlerle ilişkileri yönetmek ve sıkıntıları gidermek, hatta baskı yapmak senin işin!"
Tabii bir de ödülleri önceden ilan etmeden tüm adayların eşit ortamda gelmesini sağlamak.
Neyse yine de Kuzey Güney meselesi dışında inşallah katılımın yüksek olduğu ve gelecek yıla kalbi kırık yapım şirketi bırakmadan iyi bir ödül törenine imza atılır.
Çünkü bu ülkenin en büyük ihracat kalemlerinden birini çıkaran sektör, böyle bir ödül töreninin dünya standartlarında olmasını hak ediyor.
Kadının kadına zulmü
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, Uluslararası Kadın ve Medya Sempozyumu'nda bir konuşma yapmış.
Ve uzun zamandır bir hükümet yetkilisinden duyduğum en içi dolu, kadın sorunlarına hâkim cümleleri kurmuş.
Yıllardır dert yandığımız erkek egemen medya konusuna girmiş. Kadınların iş dünyasında hak ettiği yeri bulamadığından ve pozitif ayrımcılık gerektiğinden bahsetmiş.
Ama bunları artık neredeyse noktasına virgülüne kadar ezberlediğimiz o sıkıcı, ortalama ve yasak savma amaçlı olduğu her yanından akan geleneksel metin üzerinden yapmamış.
MÜDAHALEDEN KORKUYORUM
Hakikaten bu saptamaları böylesine önemli bir politikacıdan duymak güzel.
Ancak Sayın Arınç hızını alamayıp son günlerin en lezzetli konusu diziler ve kadın programlarına girmeden duramamış.
"Yerli dizilerin neredeyse tamamında kadınlar içi boşaltılmış, değersizleştirilmiş, nesneye dönüştürülmüştür. İhanet eden, evlilik dışı ilişkiler kuran, yuva yıkan, temel değerleri hiçe sayan bir profille, anne, bir hayat arkadaşı daha da ötesi herkes gibi insan olan kadın, bütün bu kutsal özelliklerinden çoğu kez ayrıştırılmaktadır. Ya da tam tersi dayak yiyen, taciz edilen, tecavüze uğratılan, aşağılanan bir dille zavallı, acınası bir yaratığa dönüştürülmektedir" demiş.
Ben dahil birçok köşe yazarının defalarca yazdığı, tartışmalarda hep dile getirilen bir gerçek bu.
Ancak tıpkı Meclis'te bir komisyon kurup inceleme yapılmasına karşı çıktığım gibi Sayın Arınç'ın da konuya böyle müdahil olması beni korkutuyor.
Siyasetin, dizileri toplumsal mühendislik aygıtlarına dönüştürme ve senaryoları belli kurallar içine hapsetme ihtimalinden tedirgin oluyorum.
Çünkü bu diziler bugünkü konu ve karakter seçimine birdenbire ulaşmadı.
Zaman içinde Darwin'in evrim teorisi gibi doğal seleksiyona uğradı.
DİZİLER ÜLKE GERÇEĞİ
Reyting alamayan dizi ve karakterler yerlerini ticari anlamda başarı kazanan, büyük kalabalıkların etkilenerek izlediği ve üzerine günlerce konuştuğu dizi ve karakterlere bıraktı.
Ayrıca tıpkı medyada olduğu gibi bu sektörün erkek egemenliğinde olmasının da etkisi oldu. Fakat neresinden bakarsanız bakın toplumsal hayatımızın yansımaları var dizilerde.
Sayın Arınç, kadın programlarını da "Kadının kadına zulmü" olarak nitelendirmiş.
Uzaktan bakıp burun kıvırarak hepimiz aynı şeyleri söyledik yıllarca, ama ülke gerçeği diye bir şey var.
Ayşe Teyze sabah evini süpürüp, televizyonun karşısında iki dedikodu dinleyip arada fasulyesini ayıklarken çaktırmadan, çalan şarkıda omuzlarını sallamayı hatta keyiflenirse göbek atmayı da seviyor.
Unutmayalım ki televizyonların uzaktan kumandası var.
İnsanların neyi izleyeceği kendilerine bırakılırsa daha iyi olmaz mı?
Biz neden Ayşe Teyze'ye ne izlemesi gerektiğini dikte edelim ki?
Bu hayatı ondan daha iyi okuyabildiğimize emin miyiz?
[FONT=Helvetica,Verdana,Arial]Haberturk - Rahşan Gülşan