Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Filmin yönetmen ve senaristi Charlie Kaufman, ki bu adamın Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Bunu şimdi Google'dan copy paste yaptım ), Being John Malkovich ve Synecdoche-New York gibi çok özgün ve kaliteli işleri var. O yüzden bu yapım adına da beklentilerim yüksek, Oscar döneminin habercilerinden sayılacak bir film olacağını düşünüyorum ve ilk fırsatta aradan çıkaracağım.
Eylül her zamanki gibi bereketiyle geldi, bundan sonra gelsin Oscar filmleri. Kaliteli yeni dizi sezonları. (Tabii ister istemez korona sebebiyle biraz normalin altında kalacak ama razıyız o haline de. )
Vaaay hiç dikkatimi çekmemiş bu film ama izlenilebilitesi yüksek bir film gibi duruyor... Eleştirmen puanları da fena değilmiş, fırsat olunca izlerim ben bunu.
Nihayet havaların şimdilik geçici de olsa serinlemesiyle birlikte sinema mevsimine geri dönebildik. Bu filmi hava serinken izlemek bile zorken sıcakken izlemek mümkün olmazdı. Zira benim için oldukça fazla esnediğim film oldu...
Tabi ki türündeki korkuyla gram alakası yok, gerilim bile çok yüksek dozda değil. Daha ziyade gizem ve ''gerçeklik algısının sorgulandığı beyin yakan METAFOR filmler'' türüne daha yakın.
Film aslında her ne kadar bize çok hitap etmese de hayal kırıklığı değil. Tam olarak yönetmenin kendi üslubu, imzasını taşıyor. Özellikle 2008 senesinde çektiği 'Synecdoche, New York' filmiyle temasal ve birçok yönden benzerliği gözlerden kaçmadı. Belki konu olarak çok farklılar ama izlerken bir şekilde o benzer üslubu, kafa yakan gerçeklik-gerçekdışılık algıları hissediliyor.
Bu filmin sonuna gelindiğinde ben de dahil çoğu kişi tarafından "demin ben ne izledim?" sorusunu soracaktır izleyici kendine. Bu tarz beyin yakan ve neyi anlattığı tam olarak anlaşılmayan, daha doğrusu yönetmen-senarist tarafından inatla, bilerek karmaşıklaştırılan bir bilinçaltı filmlerinden. David Lynch ve onun Muholland Çıkmazı tarzı olanlardan doğrusu.
Öncelikle film çok durgun değil, kendini izleten bir ağır temposu var ama çok yavaş ilerliyor ve gerçekten esnetiyor. İlk 20 dakikası sadece araba sahnesindeki konuşmalardan ibaret mesela. Sadece arabanın içinde 20 dakika... Bir o kadar yemek sahnesi vb. derken filmin dörtte üçünün tek mekan ağırlıklı olduğu söylenebilir.
Ama tek mekan olması da önemli değil, senaryo çok beyin yakıyor ve 'gerçeklik algısı' izleyici adına ters düz ediliyor. Aynı zamanda oyunculuklardan ziyade senaryo ve yönetmenlik baskın olarak ön plana çıkıyor, bu durum da birazcık senaryonun etkisiyle tabi ki.
Her ne kadar yönetmenin kendi üslubuna, sanatına saygı duysam da bu film şahsen bana çok da fazla hitap etmedi. Synecdoche, New York da benzer üsluptaydı ama o filmdeki bütünlükten dolayı daha bir keyif vermişti, tat bırakmıştı izleyende...
Araba sahnesinin çok uzun gelmesinden dolayı herhalde filmin ikinci yarısı çok manyak olacak diye bir umut bekledim. Yemek sahnesi ilginç dozda gibiydi de, annesiyle babasının yaşlarının sürekli değişmesi, kadın arkasına döndüğünde hepsinin ortadan birden kaybolması... Sürekli değişen yaşları, köpeğin o halleri filan... Yönetmenlik de oldukça iyi olduğu için merak giderek yükseliyordu. Ama bir yerden sonra tamamen izleyici bile bu garipliklere alıştı ve sorgulamaya dahi gerek görülmedi, yani artık bir noktadan sonra gizem unsuru da giderek söndü. Mesela kadın neden bu anneyle babanın yaşlarının sürekli değişmesini sorgulamadı oha ne oluyor diye, ne bileyim neden böyle bulanık zihindeydi anlaşılamadı. Arabada 'onların geçmiş ve gelecekteki hallerini gördüm' gibi bir şey söylese de kesinlikle mevzu havada kaldı izleyici adına.
Dönüş yolundan sonrası ise çok daha muhallak ve tamamen 'ben demin ne izledim' dedirtmek adına yapılmış adına. Dondurmacı 3 kız ne işti? Okul mevzusu neydi? O son sahnedeki tiyatral tören ve müzikal olayı neydi? Neden yaşlandırma makyajı yapılmış o kadar kişiye? Neden ayakta alkışlandı bizim Todd.. Birçok soru inatla havada bırakılmış ve kafa patlatıp çözmeye çalışmaya da değmez gibi duruyor.
Yaşlı adamın amacının ve varlığının nedeni ve filmin arasındaki film sahnesine ise hiç değinmiyorum bile. Keza o dans sahnesi... Sahi ne izledik demin?
Baştan sona bilinmezliklerle dolu, gerçeklik algısını çok fazla metaforla zorlamak ve rüya-gerçeklik bilinçaltı senaryosunu ön plana çıkartmak adına, bence biraz fazla zorlama olmuş. Mesela Darren Aronofsky da böyle filmler çeker, karmakarışıktır ama en azından filmin sonunda izleyiciye de saygı duyulur. Bu filmde ise izleyiciye pek bir şey verildiğini sanmıyorum. Belki birkaç alıntı diyalog, geri kalan her şey gereğinden fazla karmaşık.
Belki kitabını okumuş olanlar için film daha anlaşılırdır ama bunun hiçbir önemi yok, sonuçta sinemaya aktarıldığı an kitapla ilgili tüm bağ kopar ve kitap sanki hiç yazılmamış gibi sinemaya aktarılır izleyen adına.
Filmin yönetmenliği, görüntü yönetmenliği ve kurgusu oldukça iyiydi. Senaryosu karman çorman da olsa eh. Oyunculuklar da keza eh. Todd her zamanki rolünde... İyi film ama daha da iyi olabilirmiş...
Geçen sene The Lighthouse filmini izlerken baya sıkıldığımı belirtmiştim. Bu film de de benzer fikre kapıldım.
Neyseki izlerken beklentimi çok düşük tuttum ve korku ile alakasını görmedim.
The Lighthouse en azından bir konusu vardı bu filme göre.
Araba sahnesi aşırı sıkıcıydı, aile ile yemek yeme sahneleri filmdeki 'en iyi' diyebileceğim kısımlardı . Filmde anlatılmak istenen neydi anlayamadım. Kız arkadaşını ailesi ile tanıştırmak isteyen biri ve bir tek belirgin olan kısım o bu filmde.
O bodrumda farklı şeyler bekliyordum ve ilerledikçe şimdi birşeyler olacak deyip durdum ama hayır. Sonu da çok anlamsız bitti.
Kolunda yara olan kız birşeyler dedi ama ondan da birşey çıkmadı. Filmdeki gariplikleri de anlamadım
Oğlan çok sıkıcı ruhsuz bir tipti. Gıcık kaptım
Geçen sene The Lighthouse filmini izlerken baya sıkıldığımı belirtmiştim. Bu film de de benzer fikre kapıldım.
Neyseki izlerken beklentimi çok düşük tuttum ve korku ile alakasını görmedim.
The Lighthouse en azından bir konusu vardı bu filme göre.
Araba sahnesi aşırı sıkıcıydı, aile ile yemek yeme sahneleri filmdeki 'en iyi' diyebileceğim kısımlardı . Filmde anlatılmak istenen neydi anlayamadım. Kız arkadaşını ailesi ile tanıştırmak isteyen biri ve bir tek belirgin olan kısım o bu filmde.
O bodrumda farklı şeyler bekliyordum ve ilerledikçe şimdi birşeyler olacak deyip durdum ama hayır. Sonu da çok anlamsız bitti.
Kolunda yara olan kız birşeyler dedi ama ondan da birşey çıkmadı. Filmdeki gariplikleri de anlamadım
Oğlan çok sıkıcı ruhsuz bir tipti. Gıcık kaptım
Ne yazık ki büyük hayal kırıklığı oldu. Yukarıdaki yorumlarda da vurgulandığı gibi oldukça sıkıcıydı. Diyalog ağırlıklı, tek mekan filmlerini de severim aslında ama buradaki diyaloglar akıcı değildi kesinlikle.
Sonunda kadın aslında yokmuş hepsi yaşlı adamın hayal dünyasıymışa çıkıyor. Fakat çok zorlama bir senaryo ve evet ben de izlerken tam anlayamadım bunu. Böyle bir sürprize girdiğin zaman izlerken verdiğin tepki "vay canına", "yok artık" falan olmalı ama burada o kısımlar bitse de geçsek havasında, saçmalıktan ibaret geçti.
Avantajları Jessie Buckley, karlı atmosferi ve evli kısımdaki üstün görüntü yönetimi. Onun dışında beyin yakmaya çalışan zayıf bir film maalesef.
Kubrick tarzı bir film yapmak istemişler ama resmen çorba gibi bir film olmuş. Film kendini tekrar ediyor ve bir yere bağlanmıyor. Anlatılmak istenen bir şeyin olmadığı boş konuşmalardan oluşuyor. Oyunculuklar da boş. Kendinize işkence yapmak istiyorsanız bu filmi izleyin.
Sonunda ne olacak diye sıkıla sıkıla finale kadar geldim. Bu film nasıl bu kadar yüksek puan aldı merak ediyorum. Daha da önemlisi Netflix nasıl çekilmesine izin verdi. İzlediğim en kötü kitap uyarlaması film. Lütfen bu filmi çekilmemiş gibi farz edelim.
Filmin başından beri her sözlere felsefik bir hava verilmeye çalışılmış. Aralarında konuştukları konuların çoğunun filmle alakası yok. Bildiğin oturup saçma sapan şeylerden muhabbet eden iki insan izliyorsunuz.
Hayatımda izlediğim en berbat filmler arasında ilk 3'ü zorlar. Dünden beri zor bitirdim. Korku-gerilim diye meraklanmıştım fakat fiyasko oldu.
Film boyunca sürekli bir şey, bir olay olmasını bekledim ama film boyunca hiçbir şey olmadı. O kadar durağan ve yavaştı ki zor tamamlayabildim. Olan zamanıma oldu..
Hayatımda izlediğim en berbat filmler arasında ilk 3'ü zorlar. Dünden beri zor bitirdim. Korku-gerilim diye meraklanmıştım fakat fiyasko oldu.
Film boyunca sürekli bir şey, bir olay olmasını bekledim ama film boyunca hiçbir şey olmadı. O kadar durağan ve yavaştı ki zor tamamlayabildim. Olan zamanıma oldu..
Her filme bakacaksan geçmiş olsun
Önce bi türüne vs bak ve ilgini çekerse sonra buradaki yorumlara. Zaten filmde olan sahne yorumlarını spoi içine alıyoruz.
Her filme bakacaksan geçmiş olsun
Önce bi türüne vs bak ve ilgini çekerse sonra buradaki yorumlara. Zaten filmde olan sahne yorumlarını spoi içine alıyoruz.
Her filme bakacaksan geçmiş olsun
Önce bi türüne vs bak ve ilgini çekerse sonra buradaki yorumlara. Zaten filmde olan sahne yorumlarını spoi içine alıyoruz.
Boss Level Tür: Aksiyon, Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim Süre: 94 dakika Yönetmen: Joe Carnahan Senaryo: Chris Borey (screenplay by), Eddie Borey (screenplay by), Joe Carnahan (screenplay by), Chris Borey (story by), Eddie Borey (story by) Oyuncular: Frank Grillo Mel Gibson Naomi Watts Will...
Boss Level Tür: Aksiyon, Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim Süre: 94 dakika Yönetmen: Joe Carnahan Senaryo: Chris Borey (screenplay by), Eddie Borey (screenplay by), Joe Carnahan (screenplay by), Chris Borey (story by), Eddie Borey (story by) Oyuncular: Frank Grillo Mel Gibson Naomi Watts Will...
Bu site, içeriği kişiselleştirmek, deneyiminize uyarlamak ve kayıt olmanız durumunda giriş yapmanızı sağlamak için yasal düzenlemelere uygun çerezler (cookies) kullanır.
Bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımına izin veriyorsunuz.