eTV Hissikablelvuku: Bir Katilin Hikayesi | Bölüm 5

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29
228cpj08RlWaS-HRxBYahg.gif

1. Sezon Bölümleri için tıklayın
HiSSiKABLELVUKU
BiR KATiLiN HiKAYESi
18 Eylül 1999
Polis arabası kaçan adamın üstünden atladığı arabaya önündeki polisi de araya sıkıştırarak çarptı. Ben kıl payı sıyrıldım. Polis epey yaralanmış gibi, gerçekten korkunç bir manzara…

Kafamı kaldırdım ve etrafa bakmaya başladım, ama adam yok.
Kaybettim.
Adamın izini kaybettim.

25 Eylül 1999
8 gün geçti. Yeni evime taşındım bugün. Her gün birkaç kez adamın evine çıktım, ama bir kez bile açmadı kapıyı. Apartmanın önündeki siyah kedi de 3 gündür ortalıkta yok. O da mı geçmişini ardında bırakıp başka yerlere gitti? Onun en son burada olmadığını gördüğümde o olay olmuştu...

Eşyalar dahil ev kullanıma hazır. Parlak lambalar, göz alıcı tablolar, yerden tavana kadar uzanan büyük ve temiz camlar… Göz alıcı ve huzurlu bir ev. İlk işim eski evimden getirdiğim eşyaları yerleştirmek oldu. Ve tabii ki, parmakları dolaba koydum. Dışarı çıktım ve boğaza gittim.

Akşam oldu, eve döndüm. Arabadan inip eve girdim. Işıkları açtım, 2 saniye geçti geçmedi bütün ışıklar söndü. Sigortalar mı attı acaba? Sigortanın yerini buldum, her şey normaldi. Ana şalter garajda. Onu da kontrol etmekte fayda var. Dışarı çıktım, bütün sokak aydınlık. Sadece benim evimin karanlık olması ne anlama geliyor? Korkmaya başladım. Garaja doğru yöneldim. Garajın kapağını açmamla sokağın karanlığa gömülmesi bir oldu.
İçime yavaş yavaş korku dolsa da devam ettim.
Ana şalter inmişti. Kaldırdım, garaj ve ev birdenbire aydınlandı.
Ama sokak hala kapkaranlık. Diğer evler de dahil.
Her yer karanlık...
18 Eylül 1999
Uyandım!
Ama eski evimdeyim.
Kalktım ve tarihe baktım. Bugün ayın 25'i falan değil, bugün 18 Eylül.
Gördüğüm bir rüya mıydı?
Neler oldu hatırlamıyorum.
Aslında...
Hatırlıyorum…
BÖLÜM 5
Şalteri kaldırınca korkup eve döndüm. 4-5 dakika evde kaldıktan sonra çıktım dışarı. Sokak hala kapkaranlıktı. Sokağın karşısında bir adamın bana baktığını hatırlıyorum ve adama doğru yaklaştım. Siması tanıdık geliyordu, daha önce gördüğüme eminim. Gözlüğümü yanıma almadığım için adamın yüzünü seçemedim. Sonra bana bir şeyler dedi, ama hatırlamıyorum. Sesi de tanıdıktı, yanına çağırdı beni. Neden bilmiyorum, ama sesi güven veriyordu. Bu hayatta tehlikeli olan her şey önce güven vermez mi zaten insana?


Buna rağmen adama yaklaştım, her yer zifiri karanlık altında. Yaklaştıkça kalbim daha hızlı atmaya başladı, terlemeye başladım.
Daha da yaklaştıkça yüzü belirginleşmeye başladı.
Yüzü belirginleştikçe adamı tanıdım.
Ama...
Asıl dikkatimi çeken şey adamın sol eli oldu.
Çünkü sol elinde...
Sol elinde başparmağı yoktu.


Adam o gece kadının kendisini asarak öldüren ve parmağı kesilen kocasıydı. Adamı görünce durdum, dikkatlice baktım emin olmak için. Sokak lambası onun yüzünü daha da aydınlatmaya başladı zamanla. Boynundaki halat izini bile gördüm. Bu adam ölmüştü, ama gözleri bana doğru bakıyor. Hareketsizce beni izliyor. Tüylerim diken diken oldu, bir süre hareketsiz kaldım. Sonunda hareket etmeyi başarıp geriye doğru gitmeye başladım, yavaş yavaş geri adımlarla adamdan uzaklaştım ve sonra arabama doğru koştum. Bindim, çalıştırdım ve gitmeye başladım. Adam peşimden gelmedi. Peşimde herhangi bir şey yok. Sanırım rahatım, sanırım kurtuldum bu kabustan. Ama rahatlayamadım, hala stresliyim ve yüksek hızla sürüyorum arabayı. Yüksek hızla giderken önüme birisi çıktı! Olamaz!

Neden olamaz? Zaten daha önce birisini öldürmedim mi? Olamaz diyen kim? Vicdanım… Vicdan diye bir şey yok, insanların uydurması olan bir şey o. İnsanların birbirlerine duyduğu illüzyonik bir duygu. Merhamet duydukları insanlara üstten baktıklarını kabul etmemek için uydurdukları bir olgu. Merhamet duyuyorlar, acıyorlar, çünkü kendilerinden daha kötü durumda görüyorlar acıdıkları insanları. Ve buna vicdan diyorlar. Bu dünyada tek bir doğru şey var, o da benim doğrum. Benim doğrularımda vicdan yok, merhamet de yok, acımak da yok… Sadece var olan acılar var, insanların içinde olan. Ve yok edilen acılar var, benim tarafımdan…

Arabadan indim, ama duraksadım. Çarptığım kişi metrelerce ötede hareketsizce yatıyordu. Benim durma mesafemin üzerine daha da uzağa savrulmuş. Yürümeye başladım soğukkanlılıkla. Bu sahneyi bir yerden hatırlıyor gibiyim. Evet, ben bu anı daha önce yaşadım...


Yerde yatan sanırım bir kadın. Yaklaştım yavaşça, yüzüstü hareketsizce yatıyordu. Arabamın farları birden söndü, sokak karanlık, tek bir sokak lambası çalışıyor. O sokak lambası da sokağı aydınlatmaktansa sanki bir fener gibi bir noktayı aydınlatıyor sadece. Kadını aydınlatıyordu. Kadına doğru korkuyla yürüdüm yavaş yavaş. Yüzüstü yatıyordu, sol eli dikkatimi çekti, sol elinde başparmağı yoktu. Donakaldım. Güç bela elimi kadına uzattım ve yüzünü çevirdim. Oydu… 2 gün önce öldürdüğüm kadın. Yavaşça doğruldum, geriye doğru yürümeye başladım. Adımlarım giderek hızlandı, koşmaya başladım ve arabaya bindim. Bu sahneyi hatırlıyorum. Evet, ben bu anı yaşadım ben. O sokak lambası, fener gibi bir sokak lambası sadece kadının elini aydınlatıyor. Fener gibi bir sokak lambası. Fener gibi!
Gözüm ıslandı, damlalar yanaklarımdan süzülüyor. Hemen torpidoyu açtım, Tanrım! Fotoğraf makinesini hala burada duruyor. Gitmemiş, kaybolmamış şükürler olsun! Bu makine benim her şeyim, geriye kalan her şey bunun içinde. Son hatırlarımız, son anlarımız hepsi bunun içinde ve makine güvende. Her şey burada, her şeyim bunun içinde güvende…

18 Eylül 1999
Gördüğümün bir rüya olduğundan eminim şu anda. Dün adamın izini kaybettikten sonra yine boğaza gittim, sonra eve gelip yattım. Başka hiçbir şey olmadı. Sadece… Biraz sarhoştum. Biraz…

Kalktım ve mutfağa gittim. Dolapta da biraz bira vardı birkaç gündür, ama bitmiş. Cüzdanımı aldım, içine baktım, 410 milyon lira var. Dün 500’den fazla vardı. Sanırım pek az içmemişim. Saat 5’i geçmiş bile. En son ne zaman böyle sarhoş olmuştum ben? Bir yıldan fazla oldu. O elim olaydan sonra, çocuklarımı kaybettikten 6 gün sonra eve sarhoş dönmüştüm. Karımla tartışmıştık… Ve o gece… Evet, o gece bir rüya görmüştüm, bu geceki kadar gerçekti! Hayal meyal hatırlıyorum o günü ve o rüyayı. 1 yıl önceki rüyam ile bu geceki arasında ne bağlantı olabilir? O günü ve o rüyayı hatırlamam gerekiyor.

13 Nisan 1998
6 gün oldu çocuklarımı kaybedeli. 7 Nisan gecesi 4 yaşında olan kızım Azra’yı ve 5 yaşında olan, son kez olsun dokunamadığım oğlum Arda’yı kaybettim. Kazanın olduğu geceden 2 gün sonra uyandım hastanede. 13 Nisan günü ise herkesin artık evi terk ettiği, bütün taziyelerin tamamlandığı ve karımla uzun zaman sonra ilk kez yalnız uyuyacağımız geceydi. Ama ben dayanamadım, dışarı çıktım tek başıma gece. Tek hatırladığım birkaç saat sonra eve sarhoş döndüğüm ve karımın bana bağrışları.
“Bu halin ne senin?”
“Bunu neden kendine yapıyorsun? Senin hala bir ailen var!”
“Sen hep onu daha çok sevdin, değil mi? Hep onu sevdin! Hep o senin için daha önemliydi! Neden? Neden söyle bana? Neden o kadar özel senin için? Neden sadece onun için ağlıyorsun? Neden sadece o?”

Bana bağırıyordu, ama zamanla sesi azaldı çünkü bir yandan da ağlıyordu. Ben ise bir aptal gibi ona bakıyordum, tam bir aptal gibi. Hiçbir şey söylemeden yatağıma yöneldim ve yığıldım yatağa. Onun ağlamasını dinleyerek daldım rüyaya. Rüyamda 21 Nisan günü uyandım, 8 gün sonrasında. Her şey normaldi. Yataktan kalktım, kahvaltımı yaptım, hazırlandım ve işe doğru yola çıktım. Artık çocuklarımın acısı hafiflemiş gibiydi ve normal hayatıma dönmüş gibiydim. İş yerimde şakalar yapıyordum artık, insanlar beni güldürmeye çalışıyordu, ben de doyasıya gülüyordum. Sanki her şey eski haline dönmüş gibiydi ve dünya eskisi gibi renkli, canlı ve parlaktı. Akşam olunca eve döndüm ve kapıyı karım açtı. Benim yüzüm gülüyordu, ama onun suratı asıktı. Benim gülen yüzüme bakmaya başladı ve o aydınlık, parlak dünya yavaş yavaş kararmaya başladı. Yüzümdeki gülücük yavaş yavaş soldu ve yerini yine o duygusuz boş bakışlara bıraktı. Gülümsemem tamamen yok olana kadar eve giremedim. Kendimi zorladım, ancak sanki beni tutan bir güç vardı arkamda. Bütün ışıklar söndü, bütün renkler kayboldu ve içeri girdim. Yavaş yavaş yürüdüm evde, odama doğru yöneldim. Gözüme çocuklarımın resmi takıldı, ama durmadan devam ettim giderek kararan evde. Odaya girdim, çekmeceyi açıp fotoğraf makinesini aldım. 2 hafta önce fotoğraf çekindiğimiz makine bu, son anlarımızı taşıyan makine. Makineyi alıp geriye doğru koştum. Kapıyı açtım dışarı çıktım. Ev gibi dışarısı da zifiri karanlık ancak karşıda tek bir sokak lambası yanıyor, sokak lambasının altında da birisi yatıyor. Sokak lambası biraz önümde, ama sanki sonsuzluğun içinde gibi, karadeliğin ortasında gibi, zifiri karanlığın ortasında yatan kişiyi aydınlatıyor. Yavaş yavaş yaklaştım ışığa doğru, elimde makineyle. Yanına kadar geldim, bir kadın yüzüstü yatıyor. Fotoğraf makinesini gözümün hizasına yavaşça kaldırdım ve yerdeki kadının fotoğrafını çektim. Patlayan flaş bir anlığına her yeri aydınlattı, bomboş olan sokak bir andan sonra yeniden karanlığa gömüldü ama deklanşörün sesi bütün sokakta yankılanmaya devam etti. Yankı sesi giderek yükseldi ben kadına doğru yaklaşırken. Yüzünü yavaşça çevirdim ve yatan kadın oydu. Deklanşör sesleri her yerde yankılanıyordu, yerde yatan kadın karımdı. Yankı sesi daha da yükseldi, kulaklarımı kapatıp bağırmaya başladım. Sadece bağırdım! Bağıdım her şey bitene kadar. Bağırdım uyanana kadar.

18 Eylül 1999
Fotoğraf makinesi!
İkisinin ortak noktası fotoğraf makinesi ve sokak lambası.
Anlam veremiyorum, kafayı yemek üzereyim. O fotoğraf makinesini 1,5 yıl önce, çocuklarımın öldüğü kazadan birkaç gün önce almıştım. Daha hiç kullanmamıştık ve o gün ilk kez kullandık, o gün resmini çektim çocukların, ama o günden beri makineye hiç dokunmadım, filmini götürüp fotoğraf bastırmadım. Sadece sakladım onu, o son hatıram. O son anlarımızı içinde barındırıyor ve ben o günden beri ona dokunamıyorum bile. Elim gitmiyor, yapamıyorum.
Fotoğraf makinesi, sokak lambası, başparmaklar… Neler oluyor?

Yazan: Melih Salay
Rh0VdEWtRC6qCguSCXlcnw.jpg
Copyright © Hissikablelvuku 2017, eTV

BÖLÜM 6
Karşıdan karşıya geçmemiz gerekiyordu, çocukların elinden tutup karşıya geçirdim, ama o hala karşıdaydı. Arkamızdan geliyordu yavaş bir şekilde. Arkama döndüm hadi demek için, gülümsüyordu bize bakarak. Bu mutlu ailesinden çok memnundu, o da ben de. Birden… Olduğu yere yığıldı.

HiSSiKABLELVUKU
Soru işaretleriyle dolu 6. Bölümü ile 29 Ağustos Salı günü,
Yeni bölümleriyle her Salı eTV'de!
 
Son düzenleme:

Çiğdem

Emekli
Katılım
30 Aralık 2013
Mesajlar
143,852
Reaksiyon puanı
123,731
Puanı
1,060
Yaş
32
Konum
Giresun

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29

Aserat

Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,613
Reaksiyon puanı
62,936
Puanı
1,061
Konum
İstanbul

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29
Okusam yorum yaparım ama ben eleştiririm sert şekilde haberin olsun :A
Gerçekten çok memnun olurum. :A
Uzun uzun yorum yapan okuyucuları hep daha çok severim, merakla bekliyorum bütün bölümlere olan yorumunu. İstediğin gibi eleştirebilirsin. :A
 

yatutarsa

Favori Üye
Katılım
8 Ekim 2012
Mesajlar
20,001
Reaksiyon puanı
13,224
Puanı
1,060
Her zaman olduğu gibi hiç vakit kaybetmeden okudum. :A
Şimdi neler olduğunu oturtmaya çalışıyorum. Adamımız rüyasında karısının parmağının kesildiği bir sahne görüyor, o zaman gerçekte de (?) çarptığı kadın karısı. O parmağı kesik olan adam da kendisi çıkar. :D Senaristi şimdiden uyarıyorum: Eğer finalde bunların hepsi akıl hastanesinde olan bir adamın hayal ürünleri olursa hoş olmaz, böyle yazdım çünkü o yana bir gidiş hissediyorum. Adam milleti öldürüyor ve bunun onların acılarını dindirdiğini düşünüyor?