eTV Hissikablelvuku: Bir Katilin Hikayesi | Bölüm 1-2

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29
228cpj08RlWaS-HRxBYahg.gif

Daha fazla bilgiye erişmek için tıklayın
1. Sezon Bölümleri için tıklayın


HiSSiKABLELVUKU
BiR KATiLiN HiKAYESi
Bu nicedir bekleyen yazıda adını bilmediğimiz, belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir adamın hikayesi anlatılmakta. Yaşadıklarından sonra aklını kaybettiği şüphesiyle akıl hastanesine kapatılmış, 1 yıl boyunca orada kaldıktan sonra artık iyileştiği düşüncesiyle de taburcu edilmiş, 30’lu yaşlarında birisidir. İyileştiği düşüncesiyle salınsa da sağlıklı düşünebilen birisi değildir.
Nitekim, kullanması gereken ilaçları kullanmayı bırakmış, gitmesi gereken kontrolleri aksatmış bir insan.
Aylardır her gün akşama kadar evde kalıp neredeyse her gece sokaklarda yürüyüp sabaha karşı eve dönüp ancak uyuyabilen bir insan.
Yemek yemeyi bile aksatan, bütün o yardım eli uzatan tanıdıklarına, hatta o çok sevdiği kız kardeşine bile sert tepkiler verip çevresinden uzaklaştırmış bir insan.
Sevdiklerini kaybetmiş bir insan.
Sevgisini kaybetmiş bir insan.
İki çocuğu toprağa mahkûm olmuş bir insan.
İkinci ruhu, karısı yatağa mahkûm olmuş bir insan.
Her geçen gün hevesle ölümünü bekleyen bir insan.
İkinci ölümünü…

Ölmek onun elinde miydi?
Her şey bu kadar kolay olabilir miydi?
Ölünce her şeyden kurtuluyor muydu insan?
Mutluluğun kaynağı mıydı ölüm?
Yoksa mutsuzluğun katili miydi sadece?
Yoksa…
Mutluluğun kaynağı öldürmek miydi?



BÖLÜM 1
16 Eylül 1999
Sabah olmak üzere...
Kapı açıktı, garipsedim. Neden açık ki?
Ev sahibi aceleyle çıkıp aralık mı bırakmıştı, yoksa bir hırsız mı girmişti acaba? Gecenin bir yarısı kapı açık ise bunun pek fazla açıklaması olamaz. Ama içeriden bir ses geliyor, müzik sesi geliyor.



Kafamı yavaşça içeri uzattım, kimse yok. Girdim içeri, evde yavaşça gezinmeye başladım. İleride bir oda var, kapısı açık ve içerisi boş gibi. Ve önümde yukarı doğru uzanan merdivenler var. Sağımdaki mutfağa girdim, burada da kimse yok. Mutfağın karşısında salon var ve salonun ışıkları sönük olmasına rağmen içeriden müzik sesi geliyor. Salonda birisi olabilir, ama ben ilerlemeye devam ediyorum. Neden yapıyorum peki bunu?

Salona yavaşça girdim. Teypten müzik çalıyor, ama burada da kimse yok. Yavaşça çıkmaya başladım merdivenleri, ama neden yapıyorum bilmiyorum. Ne arıyorum, bu evde ne bulmayı umuyorum?

Düşünceler içindeyken yukarı kata çıktım bile. İki oda var, ikisinin de kapısı kapalı. Soldaki kapıyı yavaşça açtım. Karşıma ne çıkacak bilmiyorum, içerideki insanları uyandıracak mıyım bilmiyorum. Ama endişem yersizdi, girdiğim yer yatak odasıydı ve içeride kimse yoktu. Odada her yerde resimler var; mutlu, gülerek verilmiş pozlar. Genç bir çift. Genç ve mutlu. Muhtemelen yeni evli. Hayatlarının baharında. İkisi de âşık olduğu kişi ile evlenmiş gibi. İkisi de çok mutlu bütün resimlerde, ortalarındaki çocuklarıyla. Ama hayat onlara neler getirecek, kim bilir? Bütün duvarlar resim dolu. Birlikte çektirdikleri onlarca resim. Hepsinde gülerek, hepsinde hayatlarından, yaşantılarından memnun bir şekilde.

Odadan çıktım ve diğer odaya doğru yöneldim. Kapıyı yavaşça açtım, oda boş gibi. Hayır, ses geliyor duyabiliyorum. O nefes alışları duyabiliyorum. Annesi ve babasının kapısı açık bir evde yalnız bıraktıkları dört beş yaşlarındaki o kızın tedirgin nefesini duyabiliyorum.

Olamaz, dış kapı açıldı! Geliyorlar! Bir yere saklanmam gerek. Aşağı inemem, yatak odasına da saklanamam, o yüzden buradan başka seçeneğim yok. Dolap var, içine girdim ve beklemeye başladım. Yaklaşık yarım dakika sonra annesi odaya girdi. Çocuğuna baktı, yüzünü okşadı ve öptü. Ardından babası geldi ve öptü. Ama burada yanlış bir şeyler var, bu çocuğu mutsuz eden bir şeyler var. Hissediyorum… İkisi de odadan çıktı. Aralarında bir soğukluk olduğunu seziyorum. Neden resimlerinde bu kadar mutlu görünen insanlar birbirlerine karşı bu kadar soğuklar? Hayattan bezmiş gibiler, artık yaşamak istemezcesine birbirlerinin yüzüne bile bakmadan direk işe koyuluyorlar? Neden herkes duygusuzca yaşıyor, bu dünyada yaşamak zorunda olduğu için mi yaşıyor insanlar? Bu dünyada hiçbir amacı yok mu insanların? Onların da mı çocukları öldü, onların da mı karısı komada, onlar da mı bu hayatta yalnız kaldı, onlar da mı bu hayatın kötü sürprizlerinden sonra ölüp kurtulamayıp hayatın geri kalanını yaşamak zorunda kaldı, onlar da mı ölmeyi istemesine rağmen yapamıyor?

İçeriden tartışma sesleri gelmeye başladı.
“Neden hep sen haklı oluyorsun? Beni anlamayı bir kere bile denemedin!”
“Asıl sen beni anlamadın. Senin bir çocuğun var, ama eve bile uğramıyorsun.”
“Bilmiyormuş gibi konuşma. İtalya’dan Türkiye’ye her gece nasıl gelebilirim?”
“Bunu bana mı soruyorsun?”
“Evet!”
“Bunu kime sor biliyor musun?
“Kimeymiş?”
“Bunu git o her gece koynuna girdiğin orospuya sor!”
“O konu kapanalı yıllar oldu. Artık çocuğumuz var, ama sen hala eski konuları açıp duruyorsun!”
“Unutmam mı gerek yani bunu? Çok kolay bir şey istiyorsun benden!”
“Ne halin varsa gör…”
“Senden bıktım…”
“Bıktın öyle mi? Madem benden bıkacaktın, beni o orospu dediğin kişinin koynundan alıp da çocuk yapmasaydın. Bana bu aileyi kurmam için yalvardın. Yalvardın! Onu bırak ve ailenle mutlu ol dedin bana. Bu mu mutluluk bana vereceğin? Ha?”
“Sanki ben bilmiyorum…”
“Neyi bilmiyorsunuz hanımefendi?”
Sessizlik çöktü. Büyük bir fırtınanın geleceğinin habercisiydi adeta. Odadan dışarıya çıktım, merdivenin başına kadar yürüdüm. Salonun ışığı yanıyordu, orada tartışıyorlardı. Ama yaklaşık bir dakikadır ikisinden de ses çıkmıyor. Offf… Bu evden nasıl dışarı çıkacağım ben? Neden girdim ki zaten?
Evdeki bu sessizliği kadının o sessiz sözleri bozdu.
Sadece bozmadı, deldi geçti.
O düşük ses tonuyla adeta paramparça etti.
“Hala ona gittiğini…”

Yazan: Melih Salay
BÖLÜM 2
16 Eylül 1999
Salonda değilim.
Ama görebiliyorum.
Kadının o anlamsız, duvara kilitlenmiş bakışlarını…
O duvara bakan hüzünlü ve ıslak gözlerini…
Adamın o suçlu duruşunu…
Koltuğun kenarına dayanmış halde halıyı inceleyişini…

Resimlerde bu kadar mutlu olan insanlar şu anda neden bu kadar mutsuz acaba... Mutluluk herkesin hakkıdır. Ama bunu insanlar kendi başına başaramıyor ve yardıma ihtiyaçları var. Peki ben hak etmedim mi mutlu olmayı? O yüzden mi her şeyi, herkesi kaybettim? O adam da kaybedecekti ve hiçbir şey diyemedi. İnkâr da etmedi ve birden salondan çıktı, hemen odaya girdim yine dolaba saklandım. Yukarıya çıktı ve bu odaya girdi. Çocuğunun başına geldi ve bekledi. Yavaş yavaş yükselen ağlama sesini duymaya başladım Sessizce ağladı odada ağlayışını sadece ben duydum. Karısı duymadı, çocuk duymadı. Sadece ben duydum.

Yaptıklarından çok pişman gibi. Çıktı odadan kapıyı kapatıp, karşı kendi odasına geçti. Ben de dolaptan çıktım ve kapının deliğinden bakmaya başladım. Herhangi bir hareket yok. Çocuğa doğru yöneldim. Her an o uykusundan korkuyla uyanacakmış gibi olan bu kız ne kadar da benziyor benim kızıma. O da hep tedirgin uyurdu, hemen uyanırdı ve kolay kolay uyuyamazdı. Ama o son uykusu çok derindi, çok fazla derindi ve bir daha uyanmadı…

Ancak kadın hala aşağıda. Yavaşça açtım kapıyı ve dışarı çıktım. Yan odadan su sesi geliyordu, muhtemelen adam banyoya girdi. Ağladığını gizlemek için harika bir yöntem. Kadın da o sırada salondan çıktı ve mutfağa girdi. Yukarı baksa beni görecekti! Sanırım kıl payı kurtuldum. Ama kadın çok dinç ve diriydi. Sanki kocası yokmuş, yalnız başına yaşıyormuş bir tavırla mutfağa girdi, dolabı açtı. Merdivenlerden indim aşağı. Gizlice izlemeye başladım kapının kenarından kadını. Genç… Güzel… Ne kadar dik durmaya çalışsa da çok zorlandığı belli. Hiç genç gibi değil, sadece çocuğu için yaşıyormuş gibi. Sadece onun için ayakta duruyor ve yıkılmamak için o ilahi kuvvete güveniyor hep. Peki gerçekleri, acıları görüyor muydu? Onlarla hiç yüzleşmiş miydi? Onlardan kurtulmayı denemiş miydi? O acı gerçeklerden. Aslında mutlu olmak mümkün, ama bu durum kişinin kendisine mi bağlı sadece? Başkaları değil mi mutluluğu mutluluk yapan? İnsan kendi başına nasıl mutlu olabilir ki hayatında başkaları yokken. İnsan nasıl mutsuz olabilir ki hayatında başkaları varken? Ama mutluluğu getiren hep başkaları değil mi? Mutsuzluğu da… Onu neyin mutlu edeceğini biliyorum. Madem onu mutlu edecek başkalarını bulamadı, o başkası ben olacağım. Bu işkenceye son verebileceğimi biliyorum. Acı çekmek ne demek en iyi ben bilirim, onu anlayabiliyorum, onu hissedebiliyorum. Onu o acı gerçeklerden kurtarabilirim, çünkü o gerçekleri göremiyor, üstesinden gelemiyor ve mutlu olamıyor.

Mutfağın kapısına doğru yanaştım. Tedirginim... Bunu yapabilir miyim? Daha önce hiç yapmadım, nasıl bir duygu hiç bilmiyorum. Neler hissedeceğim yaptıktan sonra? Peki ya bu duygu gerçekten düşündüğüm kadar, hiç yaşamadığım kadar güzelse? Birisini dertlerinden kurtarmak, onu mutlu etmek, onu mutlu edince onun sevdiklerini de onu sevenleri de mutlu etmek. Yavaş yavaş genişleyen bir çember gibi... Dertlerden, acılardan yoksun sadece ütopyalara konu olan bir çember gibi... Ben bunları düşünürken o buzdolabında bir şeyler arıyordu. Arkasından yaklaştım ve elimle ağzını kapattım. Kapatır kapatmaz çırpınmaya başladı, kafasına vurdum öteki elimle. Çırpınmaya devam etti, sonrasında zorla kafasını çevirip gözlerime baktı. O korku… Yavrularının bir aslan tarafından parçalanmasını izleyen bir ceylan gibi... Çoktan ıslanmış, kızarmış, korku dolu gözlerle bakmaya devam etti bana. Bütün yaptıklarından pişman olmuşçasına, o adamla evlendiğine pişman olmuşçasına, o adamı o kadının elinden alıp çocuğuna baba yaptığına pişman olmuşçasına, ama en sonunda o pişmanlıklardan da kurtulmuşçasına. Çünkü o gözler biliyor ki, o ceylan böyle mutlu olacak.

Derin bir nefes aldım, ama duraksadım. Bir elimi boşa çıkarıp saçlarını okşamaya başladım.
“Adın ne?”
Bekledim, cevap vermeye yeltenmedi. Ağzını açtım, bağırmaya başladı, ben de sinirlenip sarstım sertçe. Sarsarken buzdolabının kapağına çarptığım için birkaç şey düştü yere ses çıkararak. Sıkıca tutmaya devam ettim, ağzını da kapadım. Biraz zaman geçti, sakinleşti. Sakinleşince saçlarını okşamaya devam ettim. Okşadım o yumuşak ve yağlı saçlarını. O yıpranmışlığı hissettim, henüz 30 yaşında olmayan bu kadının o yıpranmışlığını saçlarında hissettim. Çırpınıyordu... O çırpındıkça ben daha da sert tutuyordum onu. Çırpındı, çırpındı ve sonra sakinleşti.

İşte şimdi...
Derin bir nefes aldım ve musluğun yanında, mermerin üzerinde duran bıçağa uzandım. Sanki uçurumdan yuvarlanıp da bir dala tutunmuş birisi gibi kavradım bıçağı ve yavaş yavaş soktum.
Yavaşça...
Çok yavaşça...
Bekledim.
Hareketsizce gözlerinin kapanmasını bekledim.
O acıların akıp gittiğini görene kadar bekledim.
Bileğimden sallanıp yere düşen damlaları hissedene kadar bekledim.
Bıraktım.
Ve öylece yere yığıldı.

Yazan: Melih Salay
Rh0VdEWtRC6qCguSCXlcnw.jpg
Copyright © Hissikablelvuku 2017, eTV
 
Son düzenleme:

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29

Aserat

Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,606
Reaksiyon puanı
62,923
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
Belki bu kadar kısa sürede okuduğuma inanmazsın ama sonraya kalmasın diye aradan çıkarmak istedim. Umduğundan daha kısa ve bayağı akıcıydı. @Tolstoyevski gibi senin de tasvirlerin çok iyi bir diziden ziyade romanmış gibi hissettiriyor. Umarım ilgi görür emeğine sağlık. :D @XanTier
 

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29
Belki bu kadar kısa sürede okuduğuma inanmazsın ama sonraya kalmasın diye aradan çıkarmak istedim. Umduğundan daha kısa ve bayağı akıcıydı. @Tolstoyevski gibi senin de tasvirlerin çok iyi bir diziden ziyade romanmış gibi hissettiriyor. Umarım ilgi görür emeğine sağlık. :D @XanTier
Teşekkür ederim :D

sonunda. :D Gece hikaye okuyup uzun uzun eleştirme keyfi. :X
E bu saatte okunmaz. Elimden çıksın diye açtım zaten :D
Bildirimler geldi dimi? Emin olamadım :D
 

Angelica

Favori Üye
Katılım
31 Mart 2012
Mesajlar
80,975
Reaksiyon puanı
57,127
Puanı
1,060
Yaş
40
Konum
Kayseri
@XanTier bayıldımm heyecanla okudum diyebilirim geldiği ev kimin eviydi o kadın çocuk eşi kimdi ileriki bölümlerde daha iyi anlıcaz sanırım ayrıca bu adam çocuklarını niye kaybetti eşi niye yatağa bağlandı merak ediyorum 3.bölümü heyecanla bekliyorum valla emeğine sağlık Melih:D
 

XanTier

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
27 Kasım 2012
Mesajlar
21,260
Reaksiyon puanı
8,234
Puanı
1,061
Yaş
29
@XanTier bayıldımm heyecanla okudum diyebilirim geldiği ev kimin eviydi o kadın çocuk eşi kimdi ileriki bölümlerde daha iyi anlıcaz sanırım ayrıca bu adam çocuklarını niye kaybetti eşi niye yatağa bağlandı merak ediyorum 3.bölümü heyecanla bekliyorum valla emeğine sağlık Melih:D
Çok teşekkür ederim :love1:

Bi 9 tane daha varmış, hayal edebiliyormusun?:eek:
2 bölüm yayınladım şimdi :D
 

sokak sanati

Favori Üye
Katılım
23 Şubat 2013
Mesajlar
86,599
Reaksiyon puanı
57,064
Puanı
1,061