Başarılı oyuncu Farah Zeynep Abdullah'tan dikkat çeken açıklamalar!
Şu sıralar 'Bihter' filmiyle gündemde olan oyuncu, bugün Hakan Gence'ye (Hürriyet Pazar) verdiği röpörtajda filmden aşka bakışına, sektörün durumundan tartışma yaratan Yılmaz Güney tweetine kadar pek çok konuya samimi cevaplar verdi:
"İki kadının ismi duyulunca kadınlar arası kıyaslama başlıyor!"
‘Aşk-ı Memnu’ televizyonda yayımlanan, çok izlenen, insanların karakterlerle çok bağ kurduğu bir iş. Prime Video’da yayımlanan ‘Bihter’ de aynı eserden uyarlanan bir film. İşi seçerken hiç bu açılardan düşünerek tereddüt yaşadın mı?
Projeyi ilk duyduğumda çok şaşırdım. Seneler önce bir yönetmene “‘Aşk-ı Memnu’nun filmi olmalı” dediğimde “Bence çok gereksiz” demişti (gülüyor). Üstelik gerçekten de farklı bir şekilde ele alınması beni etkiledi. Benim baktığım; bir film yapılacak, bu filmi ben izler miyim, neden yapılıyor böyle bir film, ben neden bir parçası olayım gibi düz bir açı. Daha önce yapılmış olan şeyler beni fazla ilgilendirmiyor, iki defa çok iyi dizi olarak uyarlanmış ve şu anda da ilk kez sadece ‘Bihter’ olarak uyarlanıyor. Umarım son olmaz. Bu denli değerli bir eser, ara ara hep hatırlatılmalı. İleride Firdevs’i oynamak çok isterim.
‘Bihter’de seni çeken ve etkileyen ne oldu?
Açıkçası oyunculuktan daha fazlasını ‘associate producer’ olarak katabilecek olmak, tüm yaratıcı süreçlerde içinde bulunmak beni ayrıca heyecanlandırdı. Yönetmenler ve senaristle birlikte kampa girdik, neyi nasıl çekeceğimiz önceden hep konuşuldu. Profesyonel oyunculuk kariyerimde de hiç bu denli izleyiciyle birlikte yol aldığım bir proje olmamıştı.
Bihter karakteri neredeyse Beren Saat’le özdeşleşmiş, tüm Türkiye'nin dikkatini çekmiş bir rol. Kıyaslanmalara hazır mısın, hiç çekindin mi?
Beren'in ‘Bihter'i benim için de efsane, yaşça daha büyüklere ‘Aşk-ı Memnu’ dediğinizde de hâlâ Müjde Ar derler. Kimisi için Behlül denildiğinde Salih Güney olabilir hatırlanan. Benim baktığım yönden bir çekincem olmadı, her ne olursa olsun projeden bağımsız yapılan oyunculuk kıyaslaması, bilgi yoksunu bir tutum gibi geliyor. Ele alış biçimi incelenebilir, tabii ki kıyaslanabilecek yanlar var ama oyunculuğu projenin kendisinden, hikâyesinden ayrı göremeyiz. Dolayısıyla dedikoducu ve manşet arayışındaki insanlar iki kadının ismini duyunca bayılıyorlar ve hemen sadece kadınlar arası bir kıyaslama başlıyor. Çok yazık.
"Hande Ataizi ile sorunum yok"
Hande Ataizi ile sette tartıştığın yazıldı, çizildi… İşin aslı nedir? Ne yaşadınız?
Firdevs karakteri için Hande aklıma geldiğinde aşırı heyecanlandım ve bunu ekiple paylaştım. İlk başta tam göremediler nasıl bir Firdevs olacağını, fakat Hande’nin enerjisi ve zaten yıllardır olan o kendine has karizması, projeye olan isteğiyle birleşince ortaya harika bir Firdevs çıkacağına onlar da inandı. İyi ki kabul etti, beraber çalıştık. Tam neyle ilgili olduğunu ben de anlamadım açıkçası çıkan haberlerin, çok tatlı çalıştık ama. Sette olur böyle şeyler, kulaktan kulağa yanlış mı konuşuldu acaba? Ben Londra’dan döndükten sonra filmin kurgusuna girdim. Galadan önce aradı, heyecanımızı paylaştık, “Bu saçma sapan haberler nereden çıkıyor, galada beraberiz zaten” diye konuştuk. Benim Hande ile bir sorunum yok, hiçbir zaman da olmadı, neden olsun?
"Yönetmenlik bazı insanların elinde çok tehlikeli hale geliyor!"
Kadına şiddete yönelik her zaman ses çıkaran isimlerdensin. Yıllardır setlerde olan bir oyuncu olarak hiç fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kaldın mı?
10 sene önce şiddet türleri hakkında bu kadar bilgili değildik. O zaman asla öyle görünmeyen şeylerin şu an şiddet olduğunu fark ediyorum. Öyle bir yönetmen vardı ki, bağırıp emirler yağdırarak çalışan bir kadın, “Bu mu, böyle mi oynayacaksın” gibi şeyler söyleyip oyuncuların sette taklidini yapardı. Şu an öyle bir sette olduğumu hayal bile edemiyorum. O zaman da "Bu ne ya” diyordum ama çok gençtik ve net bir tavır koyamıyorduk. İlginç ama yine kadın başka bir yönetmen sarmıştı bana, zorla botoks yaptıracaktı, en sonunda “İstemiyorum işte” deyip tersledim de anca öyle durdu.
Oyuncularla bu tip şeyler yaşamadın mı?
Oyunculardan açıkçası çok bir şey görmedim ama bir oyuncuyla çektiğimiz sahnede farklı bir açıdan çekilecekken “Biraz geriden alabilir miyiz, demin çekilen açıda gözlerim doluydu, devamını çekiyoruz” demiştim ve o da bana yaklaşıp garip bir şekilde “E doldur o zaman, dolduramıyor musun” gibi gereksiz bir hamle yapmıştı. İnat ettim, “Tamam” dedim, istediği yerden başladık ve sorun olmadı. Sonra o insanla bir daha hiç öyle bir şey olmadı, hatta bana sormaya başladı “Nereden alayım” diye. Sanırım bazı sonradan alfa erkekler, ne kadar üstüne gidebilirim diye önce bir deniyor (gülüyor). Oyuncularla ilgili başka aklıma gelen bir olay yok ama yönetmenlik gerçekten bazı insanların elinde çok tehlikeli hale geliyor. Hem Tanrı gibi davranmak ve görülmek istiyorlar hem de kraldan çok kralcılar çevrelerinde olduğu sürece iyice bilinçlerini kaybedip yönetmenliğin de bir meslek olduğunu, üstün bir olay olmadığını unutuyorlar.
"Hande Erçel'in üzerine gereksiz gidildi!"
Konu sektörden açılmışken, son dönemde oyunculuğun popülerlik ve özellikle sosyal medya popülaritesiyle ölçülür olmasına ne diyorsun?
Öyle görünse de tamamen öyle olduğunu düşünmüyorum. Sürdürülebilirliği tartışılır, bu noktada da kişisel tercihler devreye girer. Belki projede yer almaya takipçi sayısı etken olabilir, fakat duygu aktarımını takipçi sayısı sağlayamaz.
Peki, bazı genç isimler de performanslarıyla eleştiriliyor. İzliyor musun işleri? Senin düşüncen ne?
Yeni çıkan çoğu diziye, filme mutlaka bakmaya çalışıyorum. Hatta Murat Soner’den de takip ediyorum, zevkli oluyor. Bazı genç isimler derken oyuncu arkadaşımız Hande Erçel’i kastediyorsun diye düşünüyorum. Bence Hande’nin üzerine gereksiz gidildi, gerçekten günah keçisi gibi davranıldı. Bence, ilk başta eleştirilmesi gereken oyuncular değil; yapımcılar, kanal sahipleri hatta platformların yerli görevlileri.
"Katil ama çok güzel filmler çekiyor, sapık ama güzel resim yapıyor; bu deli-dahi dönemlerini geçtik!"
Yılmaz Güney olayına gelirsek... Güney’le ilgili sosyal medyada yazdıkların çok konuşuldu. Dava süreci başladı. Neler söylemek istersin bu konuda?
Haydi gelelim; ortada bana açılmış bir dava olduğuna dair henüz kesin bir bilgim yok. Ama genel olarak çok şaşırdım. Şuna şaşırdım; iddia etmedim, hakaret etmedim, sadece olanı söyledim. Bu denli fanatizme ve putlaştırmaya hiç bu kadar yakından şahit olmamıştım. Sadece ben değil, ailem de dahil olmak üzere tehdit edildim, hakarete uğradım. Dediğim şeyi Kürtlerle ilgiliymiş gibi lanse eden Nagehan Alçı’nınki dahil 100 kadar dava da ben açıyorum (gülüyor). Kazandığım tazminat parasını da ‘ÇİKİN KRAL’ adına kadına şiddet derneklerine bağışlayacağım.
Nur Sürer de bir mesaj paylaştı ve mesajının bir bölümünde “Kimsenin haddi değil Yılmaz'la ilgili konuşmak” dedi… Sen ne demek istersin?
Bu açıklama, insan ayrımı ve hatta kendince küçümsemesi çok komik geldi bana... Sektörde kadın ve erkek eşitliğinin olmadığını her yerde söyleyen, “Kadına şiddeti normalleştirenlerle mücadele etmeli, asla cezaevlerinden çıkarmamalıyız” diyen sözde aydın kesimin böylesine laflar edip kendileriyle çelişmesi çok üzücü. E, hani hepimiz eşit olmalıydık? Uçurtmayı şimdi kim vuruyor? Hani özgürce düşündüklerimizi söyleyebileceğimiz bir toplumda yaşamak istemiyor muyduk ya?
Eserleri sanatçılarından bağımsız sevebilir miyiz? Yılmaz Güney'le ilgili iddiaları bir yana koyup sanatına saygı duyulabilir mi?
Şahsen ben propaganda filmlerini sevmiyorum, anlamıyorum da zaten, bence kamu spotu anlayışından bir farkı yok. Genel olarak sanata saygı duymayı anlarım, fakat putlaştırmayı aklım almıyor. Sanatçının yaşamıyla sanatı ayrı tutulamaz, tutarlı ve uyum içinde olmadığı sürece inandırıcı da olmaz. Çünkü bütün bunların toplamı olarak var olur insan. Katil ama çok güzel filmler çekiyor, sapık ama güzel resim yapıyor, ırkçı ama güzel şarkı söylüyor. Bu deli-dâhi dönemlerini geçtik artık.
Karakterine kızıp eserlerini beğendiğin kimse yok mu?
Ülkemiz bu konuda bayağı üretken. Tatlıses mesela, bu kadar büyük bir sesin böylesine bir karakterden çıkıyor olması çok üzücü.