- Katılım
- 23 Aralık 2011
- Mesajlar
- 29,669
- Reaksiyon puanı
- 13,174
- Puanı
- 1,059
'Türk'ün Uzayla İmtihanı', en küçük gülme refleksine dahi yol açmayan, mizahi açıdan yeni, özgün, ilginç bir şey sunmayan, tekerrürden ibaret esprilerle seyri 'tahammülfersa' bir ürün…
Dizi, 'Dünyayı Kurtaran Adam'ı benim gözümde saygınlaştırdı. Dünyanın en kötü filmi ilan edilen bu çalışma, aslında olmayacak duaya amin demeye soyunmuş bir girişimdi. Dönemin teknik imkânsızlıklarına, kültürel-bilişsel sınırlılıklarına, profesyonel deneyimsizliklerine ve bunların hepsi bir yana, Türkleri uzayda düşünmenin başlı başına komikliğine karşın, ciddi bir macera bilimkurgu çıkarmaya kalkışmıştı filmi yapanlar… Sonuç, tabii kaçınılmaz şekilde 'komedi' oldu.
Komedi olarak çekilmiş 'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ise tam bir 'trajedi'. Giderek bize has bir 'janr' olarak oturduğu söylenebilecek 'uzay komedisi'nde bu memlekette öyle ya da böyle oluşmuş birikimi de heba ediyor. Cem Yılmaz'ın 'G.O.R.A.'sının, Sadri Alışık'ın 'Turist Ömer Uzay Yolu'nda'sıyla etkileşimi barizdir. Ama 'G.O.R.A.', kendi döneminin, yani 2000'li yılların toplumsal-kültürel dönüşüm dinamiklerinden çıkan ve Cem Yılmaz'ın başarılı yönetmen-oyuncu performansıyla eşsizleşebilmiş bir yapımdı. Kavramsal süreklilik, bağlamsal bir özgünlüğe uğratılabilmiş, ortaya leziz bir ürün çıkmıştı.
Böyle bir eşsizleşme ve özgünlükten eser olmayan 'Türk'ün Uzayla İmtihanı', 'komedi' niyetine almaya kalkarsanız mideye oturuyor. Espriler ne çekici ne yaratıcı: Uzaya gönderilecek ekip seçiminde 'torpil'in işlemesi; 'Türklerle kiiimse başa çıkamaaaz!' diye tribün nidalarıyla uzaya açılmalar; 'eksantrik' olsun diye uzay gemisine eklenmiş, hepsi hayli eprimiş entel-uyuz profesör, 'tiki kız' ve temizlikçi kadın tiplemeleri; başka bir gezegenin 'nonoş' sunulan erkeklerini Türk usulü maçolaştırma ayakları; bir Taksim-Sarıyer dolmuş şoförünün uzaylılarca kaçırıldığı gezegende kral oluşu; nihayet, milli marş olarak 'Batsın Bu Dünya'!..
Hepsi daha önce şu ya da bu şekilde kullanıma sokulmuş, aşılmış, bayatlamış, dolayısıyla itici espriler bunlar. Ve maalesef vasat bir oyunculukla servis ediliyorlar.
İnsanlığın uzayla bir imtihanı olduğu, olmaya devam edeceği kesin. Bu süreçte bizim payımıza uzayı Türkleştirme 'geyiği'nden öte bir şey düşmüyor. Bir bakıma kendimizle dalga geçmeyi başarabilme yönünde, olumlu/olgunlaştırıcı işlerliği olduğu söylenebilir bunun. Milli kültür, milli tarih, milli coğrafya gibi, 'milli uzay'!.. Millileştirme, bizim gitgide komik kaçan bir takıntımız. 'Dünya Türk olsun' sloganı kimilerine heyecan, kimilerine ürperme hissi verse de 'Uzay Türk olsun' herhalde gülme hissinden başka bir şey vermez. Evet, bizde 'uzay macerası' ancak mizahî kurgulanabilir.
'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ne yazık ki bunu dahi başaramamış. 'Dünyayı Kurtaran Adam', ciddi ciddi uzaya açılıp sınıfta kalmıştı. 'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ise, uzay bağlamında komediye, yani işin kolayına kaçsa da sınıfın kapısından bile içeri giremiyor.
(Radikal-Tayfun Atay)
Dizi, 'Dünyayı Kurtaran Adam'ı benim gözümde saygınlaştırdı. Dünyanın en kötü filmi ilan edilen bu çalışma, aslında olmayacak duaya amin demeye soyunmuş bir girişimdi. Dönemin teknik imkânsızlıklarına, kültürel-bilişsel sınırlılıklarına, profesyonel deneyimsizliklerine ve bunların hepsi bir yana, Türkleri uzayda düşünmenin başlı başına komikliğine karşın, ciddi bir macera bilimkurgu çıkarmaya kalkışmıştı filmi yapanlar… Sonuç, tabii kaçınılmaz şekilde 'komedi' oldu.
Komedi olarak çekilmiş 'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ise tam bir 'trajedi'. Giderek bize has bir 'janr' olarak oturduğu söylenebilecek 'uzay komedisi'nde bu memlekette öyle ya da böyle oluşmuş birikimi de heba ediyor. Cem Yılmaz'ın 'G.O.R.A.'sının, Sadri Alışık'ın 'Turist Ömer Uzay Yolu'nda'sıyla etkileşimi barizdir. Ama 'G.O.R.A.', kendi döneminin, yani 2000'li yılların toplumsal-kültürel dönüşüm dinamiklerinden çıkan ve Cem Yılmaz'ın başarılı yönetmen-oyuncu performansıyla eşsizleşebilmiş bir yapımdı. Kavramsal süreklilik, bağlamsal bir özgünlüğe uğratılabilmiş, ortaya leziz bir ürün çıkmıştı.
Böyle bir eşsizleşme ve özgünlükten eser olmayan 'Türk'ün Uzayla İmtihanı', 'komedi' niyetine almaya kalkarsanız mideye oturuyor. Espriler ne çekici ne yaratıcı: Uzaya gönderilecek ekip seçiminde 'torpil'in işlemesi; 'Türklerle kiiimse başa çıkamaaaz!' diye tribün nidalarıyla uzaya açılmalar; 'eksantrik' olsun diye uzay gemisine eklenmiş, hepsi hayli eprimiş entel-uyuz profesör, 'tiki kız' ve temizlikçi kadın tiplemeleri; başka bir gezegenin 'nonoş' sunulan erkeklerini Türk usulü maçolaştırma ayakları; bir Taksim-Sarıyer dolmuş şoförünün uzaylılarca kaçırıldığı gezegende kral oluşu; nihayet, milli marş olarak 'Batsın Bu Dünya'!..
Hepsi daha önce şu ya da bu şekilde kullanıma sokulmuş, aşılmış, bayatlamış, dolayısıyla itici espriler bunlar. Ve maalesef vasat bir oyunculukla servis ediliyorlar.
İnsanlığın uzayla bir imtihanı olduğu, olmaya devam edeceği kesin. Bu süreçte bizim payımıza uzayı Türkleştirme 'geyiği'nden öte bir şey düşmüyor. Bir bakıma kendimizle dalga geçmeyi başarabilme yönünde, olumlu/olgunlaştırıcı işlerliği olduğu söylenebilir bunun. Milli kültür, milli tarih, milli coğrafya gibi, 'milli uzay'!.. Millileştirme, bizim gitgide komik kaçan bir takıntımız. 'Dünya Türk olsun' sloganı kimilerine heyecan, kimilerine ürperme hissi verse de 'Uzay Türk olsun' herhalde gülme hissinden başka bir şey vermez. Evet, bizde 'uzay macerası' ancak mizahî kurgulanabilir.
'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ne yazık ki bunu dahi başaramamış. 'Dünyayı Kurtaran Adam', ciddi ciddi uzaya açılıp sınıfta kalmıştı. 'Türk'ün Uzayla İmtihanı' ise, uzay bağlamında komediye, yani işin kolayına kaçsa da sınıfın kapısından bile içeri giremiyor.
(Radikal-Tayfun Atay)