Devr-İ İnsan- Tek bölümlük Bilimkurgu Hikayesi (+18)

Tolstoyevski

Konu Sahibi
Emekli
Katılım
14 Temmuz 2014
Mesajlar
24,277
Reaksiyon puanı
39,955
Puanı
1,061
Yaş
27
Konum
Gökteki Yıldızlar ✨✨
Web Sitesi
www.ataturkungencligehitabesi.com
Önsöz:

Yazmış olduğum kısa bilimkurgu hikayesini bölüm bölüm paylaşmayı sevmediğim için tek bölüm halinde paylaşıyorum zaten konu kısa. Eğer size okuması uzun gelirse, hikayeyi Partlara ayırdım. Part part da okuyabilirsiniz. Okuduktan sonra yorumlarınızı bekliyorum. :)

18 yaşından küçüklerin kafalarının karışmaması için okumaları önerilmemektedir. Yine de kişi kendi bilir.

Ve tabi ki hayati derecede önemli olan bir detay, hikayeyi şu müzikle dinlemeniz gerekiyor, öneriyorum. Filmleri nasıl müziksiz izlendiğinde tadı tuzu olmuyorsa, bunun da tadı tuzu bu müzik. :)


~~~~~~~~DEVRİ İNSAN ~~~~~~~~

FQSIAnFyZ7idHSMGptPrJx94efn7I_fzKU_M6Ez1fLjUCbB2t37vTzSJh-fWW7FQhtRXUuJp1cGdphyDjroDFcC1H7AaHtlLsX50oaDMcEpUtsRxSqJuT4hful98jW6CfME=w682-h384-nc


PART I

Sürüngen gibiydiler. Tüm sahil şeridi bunlarla kaplıydı. Ayaklarını kullanamıyorlardı sadece kolları yardımıyla sürüne sürüne ilerliyorlardı. Etraf karanlıktı sadece ayışığı az da olsa görüş açısı sağlıyordu.

Manzaranın korkunçluğunu gören küçük çocuğun dili tutulmuştu. Tir tir titreyerek babasına sarılmış ve korkuyla bu acı manzarayı seyrediyordu.

Odada sadece babasıyla kendisi vardı. Odanın içi dışarı kadar karanlıktı, birkaç parça odunun yanmaya çalıştığı şöminenin zayıf ışığı yansıyordu sadece.

Tek katlı bir ev olduğu için dışarı yaşanan ürpertici hareketliliği hemen dibinde hissediyordu küçük çocuk.
"Baba bize zarar vermezler değil mi?" Korku dolu gözlerle sormuştu babasına. Babası oğlunu yatıştırmak için alnından öpmüş ve

"Merak etme aslanım isteseler de zarar veremezler, ben seni korurum." Diyerek rahatlatmıştı 6 yaşındaki oğlunu.

Ancak onun bile bu manzara karşısında tüyleri ürpermişti.

On değil, yüz değil, bin değil... Binlerce belki de onbinlerce veyahut ülke genelinde yüzbinlerce hatta milyonlarca sayıya ulaşmışlardı. Dışarıda sahil şeridinde kilometrelerce uzunlukta insansı yığını vardı. Bu insansılar adeta bir sürüngen gibi yaşıyorlardı. Sürünerek hareket ediyor, bulabilirse böcek yiyor ve tüm dış dünyadan soyut bir şekilde yaşıyorlardı. Elbette ömürleri de
Sürüngenler kadar kısa sürüyordu.

PART II

Denizin soğuk dalgalarından 10-15 metre uzaklıkta yaşanıyordu bu mahşeri göç. Kumlara sürünerek ilerliyorlardı. Peki nereye ve niçin gidiyorlardı? Tanrı bilir bunu bizzat kendileri bile bilmiyordu. Sanırım bu doğanın verdiği bir içgüdüydü.

Burunları koca bir patates büyüklüğündeydi, gözler bir domuz gözü kadar boş bakıyordu, ağızları yamulmuştu, bacakları birbirlerine yapışıktı. Aynı şekilde el ve ayak parmakları iç içe girmişti. Yüzlerini geniş bir ölçüde yanık kaplamıştı.

Kim bilir eskiden, herkes gibi hayatları vardı bu insanların. Herkes gibi sabahları kalkar, kahvaltılarını eder, işe, okula gider veya evde temizlik yapar, akşam vakti gelince toplu bir şekilde yemeklerini yer ve
Hipnotize olmuş gibi bir kutuya saatlerce bakarlardı. Tüm yaşamları kısır bir döngüden ibaretti. Kendileri için değil başkaları için yaşarlardı. Kendi hayatlarına kendileri değil "başkaları" yön verirdi. Başkaları ne derse o olurdu. Çoğunluğa uymayan bir düşünce veya hareket düşünülemez, kabul edilemezdi. Herkes herkesin kuklası olmuştu. Ama yine de mutluydular. 'İnsan bu şekilde yaşar' diyorlardı. 'Hayatın getirdikleri.'

Elbette hiç kimse yıllar sonra sürüngen hayvanlar gibi yaşayacaklarını bilemezdi.

PART III

Her şey 4. dünya savaşı sırasında ardı ardına kullanılan kimyasal silahlar yüzünden olmuştu. Öyle etkiliydi ki bu silahlarıyla, binlerce km boyunca önüne çıkan herkesin mutasyona uğramasına yol açmıştı.
Devletler bir bir yıkılıyor, etrafı hastalıklar kaplıyor, kaosun olabilecek en kuvvetli şekli boy gösteriyordu.


Yürüyebilme yeteneğini kaybetmemiş ama mutasyona uğramış insansılar çoğu kez sürüngen insansıları keserek çiğ çiğ yiyorlardı. Ve tabi bu kendi sonlarını getiriyordu, sürüngen insansı eti yemiş yamyam insansılar birkaç haftadan uzun yaşayamıyordu. Elbette bu akılalmaz eylemi kendi iradeleriyle yapmıyorlardı. Nükleer sonrası mutasyonun insana kattığı özelliklerinden biriydi.

Mutasyona uğramaktan kurtulan bir avuç şanslı insan vardı dünya üzerinde. Sayıları taş çatlasa 100.000 i geçmezdi. Birçok kişi yeraltı barınaklarında saklanmaya çalışsa da atom parçacıkları yerin altını üstüne
Üstüne getirmişti. Içlerinden şanslı olanları ise teğet geçmişti. Tabi böylesine bir dünyada yaşayabilen insanlara şanslı demek ne kadar doğrudur bilinmez.


Yoksa tüm bunlar insan nüfusunu azaltmak için miydi? 4.dünya savaşı öncesinde 50 Milyarı bulmuştu insan nüfusu. Kim bilir birileri büyük bir nüfus kırımı yapmak istemiş ama büyük bir hatayla sonuçlanmıştı.

4.dünya savaşı sırasında kullanılan doğaüstü kimyasallar doğanın tüm dengesini altüst etmişti. Birçok bölge sular altında kalmıştı. Özellikle asırlarca dünyaya hükmeden insanların yaşadığı Mu kıtası adeta haritadan silinmişti.

PART IV

Ve o gün gelmişti. Yeryüzündeki yaşamın sona erdiği gün.

Ağlıyordu küçük çocuk. Öleceğini hissetmişti. Ağlıyordu içli içli. Ağlıyordu son bir kez doya doya. Babası ölüme çoktan hazırdı. "Sadece boyut değiştireceğiz oğlum, sinek ısırığı gibi anında bitecek ufak bir acı hissedeceksin o kadar."

Sokaklar, mahalleler, semtler, ilçeler, şehirler, ülkeler ve kıtalar... Her tarafı sular kaplıyordu. Öyle endamlı bir sel ki derinliği gökdelenlerden bile uzundu. Dağlar ardı ardına yıkılıyordu. Domino taşları gibi yıkılıyorlardı hemde. Gökyüzü kapkaranlıktı, etrafı simsiyah bulutlar kaplamıştı. O kadar siyahtı ki daha önce hiçbir insan bu kadar iç karartıcı bir siyah görmemiştir.

Karada yaşayan canlılar bir bir hayata veda ediyordu. Ne devletler kalmıştı ne savaşlar.
Kıyamet gelmişti. Ünün, paranın, zenginliğin veya fakirliğin, sosyal konumun veya matematiğin hiçbir önemi kalmamıştı. Bilim diye bir şey yoktu artık. Asırlarca insanların taptığı ve tek kurtarıcı gördüğü bilim, insanlığın ve dünyanın sonunu getirmişti. Insanlık Tanrı'ya olan ihanetin bedelini ödüyordu. Ödemişti. Her şey bitmişti. Her şey geride kalmıştı. Bir zamanlar uğruna nice savaşlar verilen dünyada yaşayan tek bir canlı kalmamıştı. Artık dünyaya sessizlik hükmediyordu...

PART

5.000.000.000 (Beş Milyar) Yıl Sonra

Tufan öylesine kuvvetliydi ki önüne gelen her şeyi yakıp yıkıyordu. Her taraf sular altında kalmıştı. Dünyadaki tüm insanların ve canlıların sonu gelmişti. Sadece Tua ve 3 oğlu ile birlikte Tua'ya inanan 80 küsür kişi birlikte yaptıkları gemi sayesinde
Kurtulmuştu. Tua büyük tufandan bir müddet önce halk meydanında tüm kavmine seslenmişti

"Ey Ademoğulları gelin gemimizi birlikte yükseltelim ve Allah'a iman edip onun şerrinden kaçınalım!"

Ancak Tua beklediğini bulamamıştı. Onla alay etmişler, kahkahalar atmışlardı. Sonuç olarak her biri birer ceset parçasına dönmüştü artık.
---

PART VI

1.000.000.000 (Bir Milyar) Yıl sonra

İnsansı yaratıklar kendi kabileleri arasında bir savaş halinde idi. Çiğ çiğ yedikleri hayvanın kemiğini tesadüfen bir silah olarak kullanmaya başlamışlardı. Bu insansılar kambur yürüyordu. Vücutları ve yüzleri oluk oluk kıllarla kaplıydı. Beden dili ile iletişimi az da olsa sağlıyorlardı ama henüz konuşabilmek gibi bir icat
Olmamıştı. Konuşabilmeleri, ateşi bulmaları, tekerleği bulmaları, yazıyı bulmaları daha çok zaman alacaktı. Yüzbinlerce yılı bulabilirdi bu süreç.
---
200.000.000 (ikiyüzmilyon) Yıl Sonra

Adem yemek arıyordu. Genç karısı Havva hamileydi ve onu beslemesi gerekiyordu. Dünyada henüz ikisinden başka bir insan yoktu. Yapılacak çok iş vardı. Yeryüzünde kan çıkaracak, fesatlık yapacak, türlü kötülükleri olacak ve doğaya büyük zararları olacak insanlık yeniden kuruluyordu.
---

PART VII

550.000 (Beşyüzelli Bin ) Yıl Sonra

Insanlar ışınlanmayı başaralı yıllar olmuştu. Artık ne arabaya ne gemiye ne de uçağa ihtiyaç yoktu. Moleküllerin ışınlanması zaten çoktandır icat edilmişti, asıl büyük devrim ise ışınlanan Moleküllerin birleştirilmesinin
Başarılmasıydı...

---
2.000.000.000 (İki Milyar) Yıl Sonra


Habil, Kabil’le ikiz olan Luza ile ve Kabil de Habil’le ikiz olarak dünyaya gelen kız kardeşi Luza ile evlendiler.

Ancak ortada büyük bir sorun vardı. Kabil'in gözü kendi ikizkardeşi olan Luza'da idi. En başından beri Luza'ya tutulmuş, onu arzuluyordu. Düşünceleri saf ve temiz değildi, şeytaniceydi.

Babaları ve bu devrin ilk insanı olan Adem (a.s) buna karşı çıkmıştı.
" Kimse aynı anda doğduğu ikizkardeşi ile evlenemez, bu büyük günahtır" demişti.

Ayrıca Habil ile Luza'da birbirlerine aşıktılar.

Ne var ki içgüdüsüne karşı çıkamayan Kabil, Habil'e usulca yaklaşmış ve
Kafasına sertçe vurduğu taş ile öldürmüştü. İşk başta korkmuş ve telaşa kapılmış, ardından bir karganın başka bir karganın ölüsünü gömdüğünü görmüş ve Habil'i de bu usulle toprağa gömmüştü.

Bu devirdeki ilk kan ilerleyen zamanlarda 'Orta Doğu' diye adlandıralacak bölgede akmıştı. Ve devrin sonuna kadar istisnalar hariç akmaya sürekli devam edecekti.
--
PART VII

1.500.000 (Birbuçuk Milyon) Yıl Sonra


Cesedi bulunamamıştı. Tüm dünya cesedinin bulunmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Cesedi aranan kişi hepinizin pek yakından tanıdığı Adolf Hitler'di.

Acaba söylendiği gibi karısı ile birlikte kafasına mı sıkmıştı? Yoksa öldü süsü verdirerek upuzak diyarlara mı
Kaçmıştı? Kimse kesin hakikata varamamış ve varsayımlar üzerinden konu kapanmıştı.
---

10. 000.000.000 (10 Milyar) Yıl sonra

Dünyada Adem ve Havva'dan başka hiçbir insan yoktu. Çeşitli bitkiler ve hayvanlar vardı. Dünya bir cennet bahçesi kadar tazeydi. Irmaklardan süt ve bal akıyordu. Yeni bir devrin başlangıcı başlıyordu...

SON...
 
Son düzenleme:
@Walternatif White hicbisey anlamadim 500.000 yil once ışınlanma olmus ama 500.000 yil sonra kabil habili öldürüyor 😱


SONRA DERKEN ÖNCE YI KASTEDIYORSUN GALİBA :)
 
Bencede değişik bir hikaye olmuş. :)
Ben beğendim ama eline emeğine sağlık. :)
Yazı düzenin ve partlara ayırmanda güzel olmuş. :)
Tekrardan eline sağlık @Walternatif White :)
 
Fena olmamış,zaman kavramalrındna bazılarını anlayamadım yada analıdğım kadarıyla dünya devamlı başa sarıyordu sanırım,herneyse farklı egzantik birşey emeğine sğalık...
 
Bizim hocanın kast ettiği şey de buna çok benzerdi işte. Sürekli bir döngüden bahsediyordu baya ilgi çekici aslında :A
6 sene önce hangi kafayla yazmışım bilmiyorum ama acemice olmasına rağmen asıl üzücü olan şu an böyle şeyler yazamam, hayal gücü bile zamanla köreliyormuş... :A
 
  • Beğendim
Reactions: xdragxx
Ama bence de tarihi çok yanlış biliyoruz. Mısır piramitleri vs.. öyle milattan önce bize anlatılan insanların yapabileceği tarzda yapılar değil.
 
6 sene önce hangi kafayla yazmışım bilmiyorum ama acemice olmasına rağmen asıl üzücü olan şu an böyle şeyler yazamam, hayal gücü bile zamanla köreliyormuş... :A
Baya sardı :A Ama bence böyle bir şey olsa paralel evren gibi bir şey olur. Yani dünya sıfırlansa yine Hitler falan olmaz :D Tamamen farklı bir dünya, farklı icatlar :D Belki de o dünyada erkekler seçme seçilme hakkını 1900'lerde alacak mesela :A Irkçılık beyazlara yapılacak falan :D
 
  • Beğendim
Reactions: Tolstoyevski
Baya sardı :A Ama bence böyle bir şey olsa paralel evren gibi bir şey olur. Yani dünya sıfırlansa yine Hitler falan olmaz :D Tamamen farklı bir dünya, farklı icatlar :D Belki de o dünyada erkekler seçme seçilme hakkını 1900'lerde alacak mesela :A Irkçılık beyazlara yapılacak falan :D
Hikayede sadece Hitler'in geçtiği kısım bizim zamanımız aslında, diğerleri ya uzak geçmiş ya gelecek. Bilhassa bu yüzden başka tarihi kişilikleri eklemedim dini kişiler hariç. :A
 
  • Beğendim
Reactions: xdragxx