İşte Umur Talu'nun dün kaleme aldığı o yazı:
Köle, kule, kurdele! (İki foto, iki ders)
1. foto: Erdoğan ile Doğan; fonda Trump Kulesi
Anladığım şu:
Biz size, onların gazetesini almayın, okumayın, dedik. Kulesini açmayın, kat kat yukarı çıkmayın, değil!
Yıl 2008, 19 Eylül'dü...
Başbakan, manipülatif medya geleneğinin amiral gemisi, general tankı, kozmik odası Hürriyet'in ve Doğan Grubu'nun ettiklerine, 'business' sebepli 'özgürlük' namelerine karşı, özgürlüğe kafadan bindiren çağrı yapmış...
'Bunların gazetelerini almayın, eve sokmayın' demişti! O sıra Sabah'ta yazıyordum.
Amiralin gazetecilik tıynetiyle zaten derin sorunlu, hatta kavgalıydım.
Yazdığım yer 'Başbakan'ın hamili yakini bir gazete' idi.
Ve yazı günüm de değildi.
Ama şu kısa yazıyı yolladım gazeteye ve aynen yayınlandı:
'Bugün yazı günüm değil. Ancak çok ciddi bir konuda tavrımı belirtmek istedim. Bir iktidarın, Başbakan'ın, herhangi bir kimsenin 'Şu şu gazeteleri almayın, okumayın, eve sokmayın' diye bağırması karşısında, ülkenin her köşesindeki gazete ve gazetecilerle, en büyük medya grubuyla da, en güçsüz yayınlarla da DAYANIŞMA içinde olurum. Batırılan, toplanan, yasaklanan, durmadan baskı gören gazetelerle ve susturulan, kovulan, vurulan, haksız yere mahkûm edilen her gazeteciyle dayanışma içine girmeyenler ile tarihlerinde başkalarını batırmak, kovmak, ihbar etmekte seferber olanlar da dahil. Bugün Milliyet, Hürriyet ve diğerleri ise, yarın Sabah, Akşam, öbür gün Birgün, Evrensel, Taraf, Cumhuriyet; başka bir gün de Yeni Şafak, Star, Yeniçağ, Milli Gazete ve başkaları da!
KİMSEYE KİMSEYİ OKUMA DİYEMEZSİNİZ.'
Şimdi kule kule kurdele kesen doğanları, şahinleri görünce, benim alacağım bir ders yok! Ben bu dersi biliyorum zaten.
Yarın aynı durumda her yerde yine aynı yazıyı yazarım. Ama ders alması gerekenler, kuzgun silahşorlar! Ya o cephede ya şu cephede, kendini ve gazeteciliği 'hamileri 'nin yalakası, yalakanın daniskası haline getirenler ile onlara özenenler!
Çünkü hayat ve mutabakat budur:
Yüksek maaşlı ama kalpleri gasp edilmiş veya üç kuruş ücretle her hakkı yutulmuş kölelere öyle ya da böyle buyurursunuz...
Onları piramitlere koşarsınız...
Kimi en alttadır zaten; kimi kendini bir de firavun zanneder.
Kuleler kölelere basabasa çıkar...
Ve yükselirken kule, nice köle, alçalmış alçalmış, birçoğu yerle bir olmuştur. Hürriyet men supları, ama tüm gazeteciler, hepimiz, ahalimiz, AKP' liler de...
Eylülcüler, Şubatçılar, Nisancılar da bu manzaralara iyi baksın:
O 2008'den 2012'ye gelene kadar, kule yükselirken, 'Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet' gargarası arasında, kaç gazeteci kulelerden atıldı? O gün o gazetede kimler vardı; şimdi öyle ya da böyle, kimler neden yok? Bilhassa, gönderilenler, gidenler ile 'çok cesur oldukları için' gidişata dair gık diyemeyenler baksın.
Başkaları kazınırken ses çıkarmayan; ona değmiş bana değmemiş diye ayıklayan ve özgürlüğü sadece kendi hakkı sananlar... Başka dayatmacılarla kanka olup dayatmalara özde değil, sözde karşı olanlar!
Kuleler kölelere hayırlı olsun!
Yükselin ki yeriniz bu yer değildir!
Yok Türkçe isim konsaymış, yok şey olsaymış.
Kule ile köle her dilde aynı manaya gelir:
Üsttekiler ile alttakiler!
Afra tafralar ile safralar!
Bunu uzatmayacağım. Barış için uğraşma, uzlaşma, koşturma... Hepsi tamam.
Ama fona Katar'ı, S.Arabistan' ı alıp bir de Bahreyn halkının üstüne basıp demokrasicilik, insan hakları şeyciliği, diktaya despota seferberlik filan... Ne yaraşır, ne yakışır; yarın, başta muhafazakârlar, tüm vicdanlara yapışır!
Demokrasi, insan hakları, halkların hakikati başka... Petro-dolar bambaşkadır: Biri kölelere dairdir; diğeri ağalara, beylere, paşalara, şeyhlere, saraylara, kulelere!
Köle, kule, kurdele! (İki foto, iki ders)
1. foto: Erdoğan ile Doğan; fonda Trump Kulesi
Anladığım şu:
Biz size, onların gazetesini almayın, okumayın, dedik. Kulesini açmayın, kat kat yukarı çıkmayın, değil!
Yıl 2008, 19 Eylül'dü...
Başbakan, manipülatif medya geleneğinin amiral gemisi, general tankı, kozmik odası Hürriyet'in ve Doğan Grubu'nun ettiklerine, 'business' sebepli 'özgürlük' namelerine karşı, özgürlüğe kafadan bindiren çağrı yapmış...
'Bunların gazetelerini almayın, eve sokmayın' demişti! O sıra Sabah'ta yazıyordum.
Amiralin gazetecilik tıynetiyle zaten derin sorunlu, hatta kavgalıydım.
Yazdığım yer 'Başbakan'ın hamili yakini bir gazete' idi.
Ve yazı günüm de değildi.
Ama şu kısa yazıyı yolladım gazeteye ve aynen yayınlandı:
'Bugün yazı günüm değil. Ancak çok ciddi bir konuda tavrımı belirtmek istedim. Bir iktidarın, Başbakan'ın, herhangi bir kimsenin 'Şu şu gazeteleri almayın, okumayın, eve sokmayın' diye bağırması karşısında, ülkenin her köşesindeki gazete ve gazetecilerle, en büyük medya grubuyla da, en güçsüz yayınlarla da DAYANIŞMA içinde olurum. Batırılan, toplanan, yasaklanan, durmadan baskı gören gazetelerle ve susturulan, kovulan, vurulan, haksız yere mahkûm edilen her gazeteciyle dayanışma içine girmeyenler ile tarihlerinde başkalarını batırmak, kovmak, ihbar etmekte seferber olanlar da dahil. Bugün Milliyet, Hürriyet ve diğerleri ise, yarın Sabah, Akşam, öbür gün Birgün, Evrensel, Taraf, Cumhuriyet; başka bir gün de Yeni Şafak, Star, Yeniçağ, Milli Gazete ve başkaları da!
KİMSEYE KİMSEYİ OKUMA DİYEMEZSİNİZ.'
Şimdi kule kule kurdele kesen doğanları, şahinleri görünce, benim alacağım bir ders yok! Ben bu dersi biliyorum zaten.
Yarın aynı durumda her yerde yine aynı yazıyı yazarım. Ama ders alması gerekenler, kuzgun silahşorlar! Ya o cephede ya şu cephede, kendini ve gazeteciliği 'hamileri 'nin yalakası, yalakanın daniskası haline getirenler ile onlara özenenler!
Çünkü hayat ve mutabakat budur:
Yüksek maaşlı ama kalpleri gasp edilmiş veya üç kuruş ücretle her hakkı yutulmuş kölelere öyle ya da böyle buyurursunuz...
Onları piramitlere koşarsınız...
Kimi en alttadır zaten; kimi kendini bir de firavun zanneder.
Kuleler kölelere basabasa çıkar...
Ve yükselirken kule, nice köle, alçalmış alçalmış, birçoğu yerle bir olmuştur. Hürriyet men supları, ama tüm gazeteciler, hepimiz, ahalimiz, AKP' liler de...
Eylülcüler, Şubatçılar, Nisancılar da bu manzaralara iyi baksın:
O 2008'den 2012'ye gelene kadar, kule yükselirken, 'Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet' gargarası arasında, kaç gazeteci kulelerden atıldı? O gün o gazetede kimler vardı; şimdi öyle ya da böyle, kimler neden yok? Bilhassa, gönderilenler, gidenler ile 'çok cesur oldukları için' gidişata dair gık diyemeyenler baksın.
Başkaları kazınırken ses çıkarmayan; ona değmiş bana değmemiş diye ayıklayan ve özgürlüğü sadece kendi hakkı sananlar... Başka dayatmacılarla kanka olup dayatmalara özde değil, sözde karşı olanlar!
Kuleler kölelere hayırlı olsun!
Yükselin ki yeriniz bu yer değildir!
Yok Türkçe isim konsaymış, yok şey olsaymış.
Kule ile köle her dilde aynı manaya gelir:
Üsttekiler ile alttakiler!
Afra tafralar ile safralar!
Bunu uzatmayacağım. Barış için uğraşma, uzlaşma, koşturma... Hepsi tamam.
Ama fona Katar'ı, S.Arabistan' ı alıp bir de Bahreyn halkının üstüne basıp demokrasicilik, insan hakları şeyciliği, diktaya despota seferberlik filan... Ne yaraşır, ne yakışır; yarın, başta muhafazakârlar, tüm vicdanlara yapışır!
Demokrasi, insan hakları, halkların hakikati başka... Petro-dolar bambaşkadır: Biri kölelere dairdir; diğeri ağalara, beylere, paşalara, şeyhlere, saraylara, kulelere!