https://fav10.net/tags/aşkın+alfabesi/
11. BÖLÜM - İnce Dokunuşlar...
(Ozan'ın duran kalbini çalıştırmak için doktorlar tüm çabalarıyla çalışmaktadır.)
Çiğdem: Ne oluyor Ozan'ıma? Niye sürekli doktorlar girip çıkıyor?
Hafize: Tam da her şeyin düzeldiğini düşünürken...
Şehriban: Hayır, ben kaybedemem Ozan'ımı! Hayır, hazır değilim buna! Yalnız kalmak istemiyorum, bırakma beni! Lütfen Ozan, dayan! Bırakma beni, sensiz yaşayamam ben...
Nihal: Tamam Şehriban Hanım, sakin olun lütfen.
Çiğdem: Pardon, ama müstakbel kayınvalidemle sadece ben böyle konuşabilirim. Zilli işte, ne olacak?
Nihal: "Zilli" mi? Asıl sen kendine bak parlakçı!
Zerrin: Hemen anladı vallahi.
Çiğdem: Neyse, senin seviyene daha fazla inemeyeceğim.
Nihal: Senin seviyen var mı ki?
Fatih: Hanımlar, susun! Ozan burada yaşam savaşı veriyor, sizin yaptığınıza bak! Yeter!
(Umutlar yok olmaya başlarken sonunda Ozan'ın durumu düzelir.)
Şehriban: Ne oldu doktor bey, iyi mi Ozan'ın durumu?
Doktor: Merak etmeyin, düzeldi. Küçük bir kalp durması yaşandı, ama hallettik. Durumu biraz daha iyi olunca görebilirsiniz.
Hafize: Allah'ım, kabul ettin dualarımızı...
Çiğdem: Peki bu olayın olması ne zamana tekabül ediyor?
Doktor: 1-2 saate kadar gözlerini açmış olur...
(Doktor oradan ayrılırken herkes rahat bir nefes alır. O sırada kamera karakola döner. Deniz iki polis tarafından sorguya alınmıştır. Derin düşüncelere dalan genç kadını komiserin sorusu kendine getirir.)
Komiser: Evet, anlat.
Deniz: Neyi?
Başkomiser: Olay anını... O gece ne oldu Deniz Hanım?
(Deniz'in suskun kalması komiseri çok sinirlendirmiştir.)
Komiser: (bağırarak) Anlatsana! Bak beni sinirlendirme, yoksa alırım ayağımın altına!
Başkomiser: Selim Komiser, sakin ol! Karşındaki bir bayan!
Deniz: Tamam, anlatacağım. Enis, benim eski nişanlım. Yıllar önce beni başkasıyla aldatmıştı, daha sonra aniden geri döndü. Ozan ile akşam yemeğindeyken bizi görmüş, sonra da öfkesine yenilmiş. Şimdi de alkol komasından hastaneye kaldırıldı. Ozan da orada yatıyor.
Komiser: Bu kadar mı? Sadece bir kıskançlık krizi mi? Hem de kaç saattir bizim gittiğimiz hastanedeymiş...
Deniz: Olay tamamen böyle oldu. Bazı şeyler göründüğü kadar karmaşık olmayabiliyor komiserim.
Komiser: Peki ya onunla birlikte planladıysan her şeyi?
Deniz: Siz sadece birkaç hafta önce tanıştığınız ve hemen aşık olduğunuz birini kaybetmenin korkusuyla yaşadınız mı? Bunun ne kadar korkutucu olduğunu düşündünüz mü? Bu korku yüzünden geceden beri içim içimi yiyor ve siz bunları onunla birlikte planlamış olabileceğimden bahsediyorsunuz.
Komiser: Bakın, biz sadece her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundayız.
Başkomiser: Neyse, daha fazla ısrar etmenin anlamı yok. Çıkabilirsiniz, Enis Bey'i de en kısa zamanda bulacağız...
(Deniz hızlıca oradan uzaklaşıp yürümeye başlarken yaşlı bir adamın onu çağırdığını görür. Deniz onunla birlikte oradaki parka gider ve bir banka otururlar.)
Deniz: Ne oldu? Ne konuşmak istiyorsunuz benimle?
Tuncel: Bak, benim kötü bir amacım yok. Sadece... Enis çok pişman. Öfkeyle kalkıp zararla oturdu, ama neticede her şeyi senin için yaptı.
Deniz: Her şeyi benim için yaptı, öyle mi? Enis de bana aynı şeyi söylüyor, ama inanmıyorum. Çünkü yalana doydum. Yıllar önce beni aldattı, sonra hiçbir şey olmamış gibi geri döndü, hatta bana evlenme teklifi bile etti. Ben sesimi bile çıkaramadım. Ama aradan yıllar geçiyor ve ben birine aşık oluyorum, o da sevdiğimi arabayla eziyor. Siz bu söylediklerinize inanıyor musunuz?
Tuncel: Ne desem bilemiyorum ki... Yani ben de biliyorum bunun kötü bir davrnaış olduğunu, ama...
Deniz: Bu söylediklerimi ona aynen söyleyebilirsiniz. Ve onu bir daha asla dinlemek istemediğimi de!
(Deniz sinirle oradan uzaklaşırken kamera başka bir yere geçer. Genç, güzel ve alımlı bir kadın, bavuluyla birlikte yolda yürümektedir. O sırada Deniz'in binmek üzere olduğu taksiyi görür ve o taksiye binmek için harekete geçer.)
Deniz: Affedersiniz hanımefendi, ama ne yapıyorsunuz? İlk önce ben gördüm taksiyi.
Kadın: Ayaklarıma kara sular indi resmen! Bırak da ben bineyim!
Deniz: İnsan gibi sıranızı beklemeniz lazım!
Kadın: Ay, dili de pabuç kadar! İzin versen ne olur?
Taksici: Hadi artık, biriniz binsin şu taksiye!
(Deniz hızlı davranıp taksiye binmeyi başarırken kadın da çaresizce arkasından bakakalır.)
Kadın: Umut, seni bir bulayım var ya! Hem beni boynuzluyorsun, hem de beni İtalya'dan buralara kadar getirtiyorsun! Benim adım Iraz Su ise seni bulacağım!
(Kadın etrafa bakınıp yürümeye devam ederken kamera Çiğdem'in evine döner. Kızına bir türlü ulaşamayan Hülya, vefat eden eşi Ahmet'in fotoğrafıyla konuşmaya başlar.)
Hülya: Ah be Ahmet, bıraktın gittin hepimizi! Sen yokken çok şey değişti. Seninle konuşmaya bile zar zor fırsat buluyorum artık. Menapoza bile girdim. Biliyorum gülüyorsundur şimdi bu halime. Gül tabii, sana çok yakışıyor. Biliyor musun, ben hiç bakamadım kızlarımıza. Ancak bağırdım çağırdım, onları kendimden soğuttum. Sen yokken çok değiştim, ilginç bir kadın olup çıktım. Sen varken ne güzeldi her şey, ama devam ettiremedim işte. Çok özür dilerim Ahmet. Şimdi ben böyle konuşuyorum, ama sen ne olursa olsun gülmeye devam et. Sana çok yakışıyor...
(Hülya eşinin hasretiyle ağlamaya başlarken kamera hastaneye geri döner. Deniz sonunda hastaneye gelmiş ve merakla Nihal'in yanına sokulmuştur.)
Nihal: Niye bu kadar uzun sürdü sorgu?
Deniz: Fazla önemli değil orası. Ben yokken neler oldu?
Nihal: Vallahi şimdi anlatmayayım, ama durumu iyi.
Deniz: Oh, çok şükür.
(O sırada herkes, gelen doktorun çevresine toplanmıştır.)
Doktor: Ozan Bey sonunda gözlerini açtı. Ama sadece bir kişi görebilir.
Deniz: Ben... Ben girerim!
Çiğdem: Sen mi? Hele de biz varken? Annesi ve müstakbel eşi olarak ilk önce bizim girmemiz daha iyi olur. Sen bekle biraz; veya fazla durma, dön evine.
Şehriban: Sen ona aldırma Deniz kızım, gir.
Deniz: Merak etmeyin, sadece iki dakika sürer...
(Deniz usulca içeriye girerken Ozan da gözlerini aralayarak ona bakar.)
Deniz: Sonunda döndün aramıza. Seni böyle görmek çok güzel, özlettin kendini.
Ozan: Nasıl yani?
Deniz: Birkaç saat önce çok kötü bir kaza geçirdin, ama sonunda uyandın.
Ozan: Kimim ben? Tam olarak neden buradayım? Peki ya siz kimsiniz?
Deniz: Ozan, hatırlamıyor musun hiçbir şeyi? Beni bile mi?
Ozan: Üzgünüm, hanımefendi, hiçbir şey anımsayamıyorum.
Deniz: Şaka yapmıyorsun, değil mi?
Ozan: Hatırlamadığımı söyledim ya! Çıkar mısınız lütfen odadan?
(Deniz ağlayarak odadan çıkar ve koşarak oradan çıkar. Başta Şehriban ve Çiğdem olmak üzere herkes, onun arkasından bakakalır.)
- 11. BÖLÜM SONU -