Aşkın Alfabesi - 1. Bölüm (YENİ DİZİ)

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,509
Reaksiyon puanı
62,794
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
Dizi ile ilgili birkaç not:
- Dizinin ilk sezonu 6 bölümden oluşacaktır. Yine de bölümler artıp azalabilir. İlgi büyük olursa 2. sezonu da yapabilirim... :)

- Dizinin her bölümünün baş harfi alfabetik sırayla olacaktır. Yani ilk bölümün adı A, ikinci bölümünki B, üçüncü bölümünkü ise C ile başlayacak. Bu sayede daha fazla ilgi çekmeyi düşünüyorum... :)

- Yapım romantik komedi türündedir. Azıcık dramı da olacak tabii, ama onu sonralarda devreye sokarım büyük ihtimalle... :)

- Yorumlarınızı bekliyorum, zaten altta etiketleyeceğim herkesi. O yüzden görmemek mümkün değil. Tüm eleştirilerinize açığım. Ancak kötü bir eleştiriniz veya şikayetiniz olursa lütfen kırıcı ifadeler kullanmayın. Şimdiden teşekkürler... :)

- Dizi biraz uzun gelebilir, ama karakterleri tanıtmak da çok kısa sür(e)miyor bildiğiniz gibi...

- Ve son olarak dizide adı geçen hiçbir isim, kurum, kuruluş vb. şeyler kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır, hepsi hayal ürünüdür. Sadece bazı karakterleri oluştururken sevdiğim dizilerden esinlendiğimi de belirtmek isterim, sonra yanlış anlaşılmasın... :)

- Allah'ın izniyle başlıyorum diziye. İyi okumalar... :)

1. BÖLÜM - Aşka Giriş

(Kamerada bir şirket görünür. Daha sonra ise şirketin içini görürüz. Sonra da koridorda yürüyen, herkese gülücükler saçıp selam veren, genç bir kadın görünür.)

Deniz'in İç Sesi: Selam. Evet, bu gördüğünüz kadın benim. Adım Deniz. Kendimi biraz daha tanıtmam gerekirse 30 yaşındayım, bu şirkette çalışıyorum, mutluyum da çok şükür, her şey iyi gidiyor. Herkes bana saygıda kusur etmiyor. Bir dakika ya, ben ne diyorum? Tamam sevilirim, ama o kadar da değil. Ayrıca çok mutlu olduğumu da söyleyemem. Sahte bir gülümseme işte. Gerçi bir tek benim hayatım kötü değil, herkesin illa ki sorunları var. Ama çoğu kişi dertlerini, tasalarını küçük bir tebessümle silip atabileceğini düşünüyor. Hiçbir şey o kadar kolay değil aslında. Daha doğrusu ilk önce iyi geliyor, ama sonra delirtiyor insanı. O küçük şeyler, daha da büyüyor ve hayatını zindan etmeye başlıyor. Kızıyorsun kendine. Ne bu perhiz, ne bu lahana turşusu arkadaşım? Böyle olunca daha mı iyi hissediyorsun, amacın nedir yani? Gerçi böyle konuşmama rağmen bunları yaptığımı da inkar edemeyeceğim. Neticede hayatım sanıldığı kadar güzel değil. Bazıları bana gıptayla bakıyor, ama ben bazen kendimden bile imreniyorum.
Ailem mesela, biraz sevgisiz büyüdüm. "Biraz" ne demek, resmen o ailenin hizmetçisi gibi hissediyordum kendimi. Tüm ayak işlerini ben yapıyordum. Varsa yoksa kardeşim Erkan vardı, ben bir hiçtim. En azından ben böyle hissediyordum. Hatta evden kaçmayı bile kafama koymuştum, ama annem ile babam bir şekilde ikna etmişlerdi beni. Küçükken her şeye inanıyorsun, ama bana aynı şeyleri şu halime söyleselerdi hiç dinlemez, topuklayıp kaçardım. En azından kaçabilirdim. Belki de kaçamazdım. Neyse. Aklım böyle küçük bir şeyle bile karışabiliyor. Her şeye rağmen onları seviyordum da ama, fena değildi o çağlar...

Benden daha kötü durumda olanlar da var çünkü. Şükredebilsem de kendime, birinin karşısına çıkıp da "Ben buyum." diyemiyorum işte. Varsa yoksa yalan... Bu "yalan" denilen şeyin pembesi çıktı, beyazı, büyüğü, küçüğü çıktı. Ama bizim devrimizde bunlar yoktu. Yalan, yalandı işte. Ebatı, rengi ne olursa olsun... Hem onlar anlamasa bile yalanını, vicdan azabından kıvranıp duruyordun ve mecburen itiraf ediyordun. Şimdi o da yok. Ben de bu deryaya kapılıp gidiyorum işte. Beni nereye götüreceğini bilemeden...
Ben bunları nasıl düşünüyorum? Yani bunları düşünüyorum, soruyorum kendime. Ama yaptıklarım şeyler, düşüncelerimle tutmuyor. Söylenen sözler uçup gidiyor bir süre sonra ve yeniden başa dönüyorsun...

(Deniz durur, biraz düşünür ve oradaki küçük bir koltuğa oturur. Düşünmeye bu sefer de orada devam eder.)

Deniz'in İç Sesi: Bir şeylerin iyi gittiği de yok aslında. Aşk hayatımda bir türlü dikiş tutturamıyorum mesela. Kaç tane sevgili eskittiğimi ben bile unuttum. O filmlerde, dizilerde hayranlıkla izlediğimiz, romanlarda derin hayallere kapılarak okuduğumuz o hayali aşklar tamamen yalan. Bak, yine o kelime geldi, oturdu ağzıma. Dünyanın kendisi yalan aslında. Neyse, o mevzuyu daha fazla deşmek istemiyorum. Bazıları benden klasik bir şekilde ayrıldı. Neymiş efendim, ben daha iyilerini hak ediyormuşum. Önceleri çok üzülürdüm de, şimdi alışığım artık. Tecrübeliyim bu konuda. Gerçi böyle bir şeyde tecrübeli olmayı da kendime yediremiyorum. Niye benden ayrılıyor herkes? Düşünüyorum sürekli, ama bulamıyorum. Bunu çözmek istiyorum her seferinde, ama aklıma bir şey gelmiyor. Şaka şaka... Aslında bir çok neden var. Ama ne bileyim, kendimi "ideal sevgili" tipinde de görmüyor değilim. Belki de bu yüzdendir. Yok ya, başka nedenleri olmalı...
Bazıları da beni boynuzladı mesela, bu da klasik bir ayrılık stili. Ne ayrılığı, resmen karşındakini ayrılıktan beter ediyorsun. Ben bazılarının farkındaydım aslında, ama görmezden geldim. Fakat onlar daha da gittiler üzerime. Kafamda boynnuzlarla gezip durdum resmen. Artık temkinliyim. Gerçi böyle olsam ne yazar? Benimle gerçekten de bir ilişki yürütülmez galiba...


(Deniz kendini bu düşüncelerle boğmaya devam ederken, küçük bir dürtmeyle kendine gelir. Gelen kişi, en yakın arkadaşı olan Nihal'dir.)

Nihal: Deniz, Deniz... Kendine gel artık...
Deniz: Aaa, Nihal? Ne oldu yine?
Nihal: Ne olacak? Toplantı var, unuttun mu? Kaç dakikadır seni bekliyoruz, gelmedin. Erdal Bey köpürdü resmen.
Deniz: Toplantı! Toplantıyı unuttum...
Nihal: Ben sana ne diyorum sabahtan beri? Hadi gel benimle...
Deniz: Tamam, tamam, geldim...

(Deniz toparlanıp oturduğu yerden kalkar ve Nihal ile birlikte toplantı odasına doğru gitmeye başlar.)

Deniz'in İç Sesi: Düşünebilsem bunları, yine iyi. İzin verilmiyor ki özgürce düşünmene. Yok toplantıymış, yok belgeymiş, yok davetmiş. Bunlarla uğraş, sonra git, onu düşün. Kafa kalmıyor ki insanda? Gerçi düşünmeye de üşeniyorum. İstesem düşünebilirim yani. Yok, yok. Ben gerçekten de acayip biriyim...

(Toplantı odasına girer girmez, Deniz müdürün öfkeli yüzüye karşılaşır ve yine düşüncelere dalar.)

Deniz'in İç Sesi: Off, gelir gelmez kafa ütülemeye başladı bu Erdal Bey de. Tamam, azıcık geç kaldım. Ne olmuş yani? Ah, ah, keşke şu saate baksan aptal Deniz. Tam 20 dakika geç kalmışsın. Vallahi herkese rezil oldum. Bizimki çok dakik biri sonuçta, bir saniye bile geç gelsen başlar uzun uzun nutuk çekmeye...

(Erdal Bey'in konuşması bitmesine rağmen Deniz hala ayakta dikilmektedir. Onu yine arkadaşı Nihal kendine getirir. İkisi de oturur oturmaz toplantı başlar, ancak bizimkinin kafası yine başka yerlerdedir.)

Deniz'in İç Sesi: Bir şeyler konuşuluyor o odada, orası belli. Ama hiç dinleme zahmetinde bile bulunmuyorum. Sanki kendimi o ortama ait hissediyorum. Canım çok sıkılıyor, başka şeylerle uğraşmak istiyorum. Aslında ben bu dünyaya, hatta evrene bile adapte olmakta zorluk çekiyorum. Ama hayat işte, katlanacaksın her şeyine...

(Saatler sonra toplantı biter ve işten çıkma vakti gelir. Herkes evlerine dağılmaya başlar. Deniz ile Nihal de işten birlikte çıkmaktadırlar.)

Nihal: Toplantı sanki 5-6 saat sürmüş gibi hissediyorum. Nedir yani, "iş verimi" de "iş verimi". Bu Erdal Bey de takmış resmen bunlara. Hadi olsa yine neyse. Ne verim var, ne bir şey. Aynı tas, aynı hamam. Ama katlanacağız artık, başka yolu yok...

(Deniz'in kendisini dinlemediğini gören Nihal sinirlenir ve onu kendine getirmek için kolunu hafifçe sıkar. Genç kadının kolu çok acır.)

Deniz: Ne yapıyorsun sen? Canım çok acıdı...
Nihal: Beni dinlemedin, yine dalıp gittin uzaklara...
Deniz: Ne dedin ki?
Nihal: Neyse, boşver... Bu arada eve birlikte gidelim mi? Yine metrobüs çilesi çekmek istemiyorum da...
Deniz: Gel tabii, lafı mı olur? Hatta ben sana sürekli "birlikte gidelim" diyorum, ama aldırmıyorsun bile...
Nihal: Deniz, darılmazsan bir şey soracağım sana.
Deniz: Sor...
Nihal: Kendini iyi hissediyor musun?
Deniz: Nasıl yani? Hasta değilim ki ben...
Nihal: Yok, o anlamda demiyorum.

(İkili konuşa konuşa Deniz'in arabasına gelir, kapıyı açıp binerler. Deniz arabayı çalıştırdığı sırada Nihal konuşmasına devam eder.)

Deniz: Ne anlamda diyorsun o zaman?
Nihal: Bugün ağzını bıçak açmadın, bir yerlere dalıp gittin. Ne oldu, bir sıkıntın mı var?

Deniz: Yok canım, neden olacak?
Nihal: Ciddiyim Deniz, bir şey varsa bana danışabilirsin. Arkadaşız biz sonuçta...
Deniz: (biraz yüksek bir ses tonuyla) Yok bir şey Nihal, yok!
Nihal: Hayır, var. Yoksa böyle olmazdın. Söyle hadi, söylesene bana. Bir çare bulabiliriz Deniz, hadi...

(Deniz bu soru yağmurundan sıkılmıştır. Ama Nihal'in bunu bırakma gibi bir niyeti de yoktur. Ne olduğunu öğrenecektir. Deniz, yine düşünmeye başlar.)

Deniz'in İç Sesi: Off, Nihal, off! Başım ağrıyor zaten, bir de sen başlama! Tamam severim onu, iyi hoş kızdır. Ki o zaten benim en yakın arkadaşım. Ama çoğu zaman çok konuşuyor. Öyle böyle değil. Çok konuşuyor, fazla konuşuyor, bazen de boş konuşuyor. Başım şişti gerçekten. Off, bu trafik de hiç bitmeyecek gibi...

(Deniz'i kendine getiren yine Nihal'in ta kendisi olur. Ancak genç kadının sabrı taşmıştır.)

Nihal: Deniz, yeter artık...
Deniz: Ne oldu ya?
Nihal: Kaç dakikadır sana ne diyorum? İşte böyle dalıp gidiyorsun. Söylesene işte, niye işi yokuşa sürüyorsun?
Deniz: Yok bir şey Nihal, başım ağrıyor zaten...

Nihal: Demek öyle... Hem ne olduğunu söylemiyorsun, hem de afra tafra yapıyorsun. Helal olsun sana...
Deniz: Ne afra tafrası? Sadece başımın ağrıdığını söyledim sana. Çok büyütüyorsun ama...

(İkisinin de siniri dakikalar geçtikçe artar, uzun bir sessizlik oluşur. Ancak bu sessizliği yine Nihal bozar.)

Nihal: Deniz, ben ineceğim burada...
Deniz: Niye? Daha eve gelmemize çok var. Şu lanet trafik biter birazdan, merak etme...
Nihal: Yok ya, yürürüm ben. Ne olacak, iki adımlık yer...
Deniz: (alaycı bir tavırla) İki adım?
Nihal: Sanane, yürürüm işte. İneceğim ben...
Deniz: Tamam, inebilirsin...

(Nihal kapıyı açıp arabadan iner ve gitmeden önce Deniz'e camdan son bir şey söyler.)

Nihal: Öyle olsun Deniz... O zaman arkadaşlığımız bitti. (Kolundaki bilekliği çıkararak) Al şunu, istemiyorum artık...
Deniz: Ama çok büyütüyorsun her şeyi...
Nihal: Hiç de büyütmüyorum. Arkadaşlar birbirlerine özel sırlarını paylaşmaz mıydı? Sen paylaşmıyorsun, bir şey demiyorsun bana. O zaman arkadaş olamayız. Üzgünüm...

(Gittikten sonra Deniz yaptığı şeyden pişman olur. Bir yandan da hala ona kızgındır. O sırada trafik açılır. Hem arabayla giderken hem de kendi kendine söylenmeye başlar.)

Deniz'in İç Sesi: Görüyor musun şu kızı? Gitti arkadaşlık bilekliğimizi attı. Çoğu şeyi büyütüp büyütüp memleket meselesi haline getiriyor. Ama bu sefer iş ciddi galiba. Bilekliği bile çıkardıysa... Bir de trip attı, indi arabadan. Al işte, açıldı trafik. Offf, yürürsün o zaman 2 kilometre boyunca...

(O sırada kamera arabalardan uzaklaşır ve bir anda kendimizi bir kahvehanenin içinde buluruz. Genç bir adam, gazetedeki seri ilanlara bakmaktadır.)

Ozan: Off, off!! Bana uygun hiç mi bir iş olmaz kardeşim...
İlker Abi: Hayrola Ozan oğlum. Ne yapıyorsun?
Ozan: Ne olacak İlker Abi. İş ilanlarına bakıyorum işte. Gelmişim 30 yaşıma, bir işim bile yok. Boş gezenin boş kalfası gibi dolanıyorum ortalıkta. Herkes üstüme geliyor. En önemlisi annemin bile haberi yok bundan. Bir öğrenirse yandım. Her sabah "işe gidiyorum" diye çıkıyorum, ama akşama kadar buralarda sürünüyorum...
İlker Abi: Aşk olsun Ozan... "Sürünmek" de ne demek?
Ozan: Lafın gelişi dedim işte. Yoksa lafım yok sana veya buraya...
İlker Abi: Doğru söylüyorsun aslında, bu yaştan sonra işsiz olmak çok kötü bir durum. Fırsat da hemen gelmiyor ki önüne. İstersen gel burada çalış. Bizim çırak biraz beceriksiz. Kovarım onu, yerine seni alırım. Ne dersin?
Ozan: Olmaz, İlker Abi. Benim yaşadığım sıkıntıyı, ben de ona yaşatamam. Kusura bakma...
İlker Abi: Tamam, önemli değil. Bu arada al bu çayı; hem bakar, hem içersin. Hadi kolay gelsin...
Ozan: Teşekkürler...

Ozan'ın İç Sesi: Benim kim olduğumu merak ettiniz, değil mi? Adım Ozan, 30 yaşındayım. Gördüğünüz gibi çok sıkıntılı bir süreçteyim. İşim gücüm yok, param yok... İş bulamıyorum ki. Bulsam bile kovuluyorum hemen... Gönül işleri desen onlar da kesat. Tam başlıyorum bir ilişkiye, sonra tanışma sürecine giriyoruz. Doğal olarak öğreniyorlar her şeyi, koyuyorlar kapının önüne. Sanki karpuz seçermiş gibi... Hani önemli olan iç güzellikti? Hiç öyle kandırmayalım kendimizi. Öyle bir şey yok. Tüm kadınlar, para pulun derdine düştüler artık. Hani sevgi her şeyin önüne geçerdi? Kesinlikle hayır. Belki eskiden öyleydi, ama bu devirde öyle bir şey kalmadı. "Sevgi" denen şey, geri planda kalmaya başladı. İlla ki para, para, para... Ne buluyorlar, bir anlasam... Neyse, böyle uzun uzun konuşup sıkmak istemiyorum canınızı.
Ailemden bahsedeyim biraz. Biraz geniş bir aileyiz biz. Annem, babam, dedem, babaannem, ikiz kız kardeşlerim, bir küçük çocuk ve üstüne üstlük bir de kedimiz var... Bazen anlaşamasak da seviyoruz birbirimizi. Tabii öyle dizilerde görüldüğü gibi değil. Çoğu zaman en küçük şey yüzünden bile kavga edebiliyoruz. Ama iyiyiz ya, iyiyiz biz. Mesela annem...


(Ozan'ın telefonu bir anda çalar. Arayan, annesi Şehriban Hanım'dır.)

Ozan'ın İç Sesi: İyi insan, tam da lafın üstüne ararmış. Bakalım yine ne yumurtlayacak?

Ozan: Alo, anne?
Şehriban: Ha, oğlum. Sensin, değil mi?
Ozan: Benim tabii, başka kim olabilirim ki...
Şehriban: Neyse. Uzatma da, iyi dinle beni. Oğlum, alışveriş merkezine gelsene...
Ozan: Niye geleyim alışveriş merkezine? Ben ne anlarım ki?
Şehriban: Yok, onun için değil...
Ozan: Ne için peki?
Şehriban: Off, gel işte oğlum, birtanem... Hadi, şimdi kapatmak zorundayım. Görüşürüz, çabuk gel...
Ozan: Tamam, görüşürüz...

(Ozan hemen kahvehaneden çıkar ve 15-20 dakika sonra soluğu alışveriş merkezinde alır. Girişte onu bir güvenlik görevlisi karşılar.)

Güvenlik Görevlisi: Ozan Paşabahçe siz misiniz?
Ozan: Evet... De soyadımı söylemeseniz?..
Güvenlik Görevlisi: Niye, utanıyor musunuz soyunuzun adından? Bir insan soy adından utanır mı? Hadi altına kaçırır, utanır. Mahçup olur, utanır. Başka bir şey olur, utanır. Ama soyadından nasıl utanır bir insan?
Ozan: Yok, yanlış anladınız, utanır mıyım? Reklam olur diye şey ettim ben...
Güvenlik Görevlisi: (alaycı bir tavırla) Gülmek isterdim, ama gülemiyorum maalesef...
Ozan: Efendim, annem beni buraya çağırdı da... Acaba nerede kendisi?

Güvenlik Görevlisi: Gel benimle...

(Görevli Ozan'ı küçük bir odaya kadar götürür. Kapıyı bir diğer görevli açar. Ozan neler olduğunu merak ederken, karşısında annesi ve babaannesi Hafize'yi görür ve şok olur. Annesi ve yanlarında oturan kadının üstü başı da biraz dağılmıştır.)

Ozan: Anne? Babaanne? Ne oldu yine?
Güvenlik Görevlisi: Ne olduğunu söyleyeyim hemen. Anneniz ve babaanneniz, bir elbise için şu gördüğünüz zavallı kadıncağıza saldırdı.
Şehriban: (yüksek sesle) Zavallı mı? Asıl bana bir bakın! Üstüm başım mahvoldu!
Kadın: Ben bir şey yapmadım! Elbiseyi alır almaz saldırmaya başladı bana...
Hafize: Vallahi ben dedim kıza, "kavga etme, başka yerden alırız" diye, ama dinlemedi ki. Ya da ne diyor şu sizin jenerasyon? İplemedi, sallamadı, takmadı. O şekil yani...
Şehriban: Yalan... Gördüm ben, kadının kolunu sıkıp sıkıp durdu.
Hafize: İftiracı seni... Dedim şu Galip'e, evlenme şununla diye. Ama dinletemedim ki. Senin nesini sevmiş ki bu adam, anlamıyorum...

(Tartışma yavaş yavaş büyümektedir. Ozan ve görevliler, tarafları zor sakinleştirmiştir.)

Ozan: (annesine dönerek) Ne oldu anne? Niye girdiniz birbirinize?
Güvenlik Görevlisi: (lafa karışarak) Ne olacak işte, anlattım ya...
Ozan: (görevliye dönerek) Tamam, ama ben anneme sordum...
Şehriban: (Ozan'ın arkasından) Tam da görevli bey oğlumun anlattığı gibi oldu...
Güvenlik Görevlisi: Üstelik bu gördüğünüz şey için...

(Ozan'ın kıyafete bakar ve bunun kırmızı bir gecelik olduğunu görür. Genç adamın siniri daha da artmış ve adeta küplere binmiştir.)

Ozan: Bunun için mi kavga ettiniz yani?
Güvenlik Görevlisi: Evet...
Ozan: (güvenlik görevlisine dönerek, biraz da kızgınlıkla) Ben, anneme sordum...
Güvenlik Görevlisi: Ben de size söyledim işte...
Şehriban: Oğlum, sakin ol. Sinirlenme hemen...

(Görevli Ozan'a bir fatura uzatır. Kavga sırasında elbise biraz hasar görmüş ve faturası da kavganın iki tarafına kesilmiştir. Fiyatın yarısını o, yarısını da Ozan'ın ailesi ödeyecektir.)

Ozan: Anne, bu ne?
Güvenlik Görevlisi: Fatura.
Ozan: (büyük bir hışımla) Anne, bu ne?!
Şehriban: İş güç sahibi adamsın, ödersin faturasını. Hem zaten yarısını ödeyeceksin, diğer yarısını da (kadını kafasıyla göstererek) bu ödeyecek.
Ozan: Ne iş güçü ya? Param yok, bir şeyim yok. Çulsuz çulsuz geziyorum ortalıkta. Sen gidip yeni bir şey çıkartıyorsun başıma...
Şehriban: "Çulsuz" da ne demek? (ayağa kalkarak) Yoksa sen Nalbur Mustafa'dan mı kovuldun?
Hafize: Şehriban, sakin ol kızım...

(Ozan sinirinden dolayı işsiz olduğunu kaçırmıştır ağzından. Toparlamak istese de afallamıştır. Hem zaten çok geçtir. Şehriban her şeyi öğrenmiştir.)

Şehriban: (Ozan'ın saçını çekerek) Gel benimle. Eve gidelim, hesabını soracağım sana. Gel hadi, düş önüme...
Güvenlik Görevlisi: Fatura?
Şehriban: (Sinirle) Ödeyeceğiz be! (sesini düzelterek) Yani, şu anda ailevi bir meseleyle uğraşıyoruz da. Hadi Hafize Anne, gidelim...

Ozan'ın Aklı: Yine hesap bizim başımıza patladı, iyi mi? Ah, salak Ozan! Ne yaptın sen, şimdi sabaha kadar dinle annemin tantanasını...

ERTESİ GÜN

(Ozan, dün kahvehaneye geri döndüğünde bir iş ilanı görmüştür. Orayı aradığında bir iş görüşmesi yapıp öyle işi alacağı söylenmiştir. O da yakın arkadaşlarından birinin özgeçmişini ödünç almış ve patronu etkilemeye karar vermiştir. Sonuçta bir şirkete girecektir. Evet, şirkette çalışmak aslında onun için büyük bir şeydir. Ki içeri girer girmez de kendisinin buraya ait olmadığı anlamıştır. Yine de şansını denemek istemektedir. Öte yandan da çalışanlara sora sora müdürün odasını bulmaya çalışmaktadır.)

Ozan: Affedersiniz, acaba müdürün odası nerede?
Danışma: İş görüşmesi için gelmiştiniz, değil mi? Bülent Bey'in odasına gitmek için sağa döneceksiniz, zaten görürsünüz...
Ozan: Tamam, teşekkür ederim...

(Ozan koşar adımlarla müdürün odasına giderken, bizim Deniz de önemli belgelerle odadan çıkmaktadır. Koşarak geç kalacağı görüşmeye yetişirken Deniz ile çarpışmış ve her şey birbirine karışmıştır. Özellikle Deniz, buna çok sinirlenmiştir.)

Deniz: Niye böyle koşuyorsun be? Tüm dosyalar birbirine karıştı...
Ozan: Affedersiniz, ama...
Deniz: Hiç açıklama yapma bana...
Ozan: Yardım edeyim ben...
Deniz: Bir zahmet...
Ozan: Tamam ya, neden kızıyorsun?
Deniz: Bunlar ne kadar önemliydi, sen biliyor musun? Patronun gözünden de düştüm zaten...

(Dosyaları tam toplamışken ikisi de göz göze gelir. Daha ilk anda gözlerinde bir ışıltı oluşmuştur. Yoksa ikisinin de bir türlü beceremediği o şey mi olacaktır? İkili, birbirlerine aşık mı olacaktır?)

- 1. BÖLÜM SONU -

@FahriyEvcen, @denizz19, @mrt-06, @sürgünüm, @Billy Kane, @yatutarsa, @cookies, @Yakamoz-Asi, @gözlemci, @Çiğdem-, @eros, @Harunnn60, @xemrexxx, @sokak sanati, @KayıpSehir, @Yiğitt, @Bully, @ozgur2113, @Ice_Cool_23, @berkann, @RüzgarGülü, @-potterhead-[USER=87909], @*YıldırıM*, @ABAY_06, [/USER][USER=84575]@RevaN, @kvp-medya, @pompy... :)[/user]
 
Son düzenleme:

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,509
Reaksiyon puanı
62,794
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
İlk bölüm ile ilgili olumlu-olumsuz tüm yorumlarınızı bekliyorum. Umarım beğenirsiniz. İşin içinde bolca umut ve emek var çünkü... :)
 

sürgünüm

Emekli
Katılım
24 Eylül 2012
Mesajlar
54,421
Reaksiyon puanı
65,193
Puanı
1,059
Üşenmedim 1 saatde okudum. :) Deniz ie Ozan'ın ayrı ayrı hikayesi nereye bağlanacak diye merak ediyordum, yolları iş yerinde kesişti. :)

Bunu okurken, maç yorum konusunu unutup @Bully'e kaptırdım. :)
 

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,509
Reaksiyon puanı
62,794
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
Üşenmedim 1 saatde okudum. :) Deniz ie Ozan'ın ayrı ayrı hikayesi nereye bağlanacak diye merak ediyordum, yolları iş yerinde kesişti. :)

Bunu okurken, maç yorum konusunu unutup @Bully'e kaptırdım. :)
Kaçırmana neden olduğum için üzgünüm. Beğenmene ve üşenmeden okumana da çok sevindim, biraz uzun oldu gerçi, ama neyse... :)
Ayrıca daha birçok karakter olacak. Bu sadece başlangıç... :)
 

Harunnn60

Emekli
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
49,573
Reaksiyon puanı
44,755
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
@aserat54 güzel olmus :) , ama biraz kısa Tut yoksa forumdakiler üsenir okumaya :D
Ayrıca forumdan birilerni ekleyebilirsin dizine hem daha iyi olur en başta beni :D ( sakın @Çiğdem- ekleme :F )
Başarılar :)))
 

Çiğdem

Emekli
Katılım
30 Aralık 2013
Mesajlar
143,852
Reaksiyon puanı
123,731
Puanı
1,060
Yaş
32
Konum
Giresun
@aserat54 güzel olmus :) , ama biraz kısa Tut yoksa forumdakiler üsenir okumaya :D
Ayrıca forumdan birilerni ekleyebilirsin dizine hem daha iyi olur en başta beni :D ( sakın @Çiğdem- ekleme :F )
Başarılar :)))
@Çiğdem- reyting kaynağıdır eklersen cihazlar patlar bitek pompyde ise yaramiyor bnm dizilerimde hep ise yariyor :)
Yeni bir karakter olursa ekleyebilirim veya var olan karakterlerden birinin adı değişebilir... :)
asalet sen harunu dinleme cookiese kulak verr beni dizine katman 5 reyting kazandırır sana :kiki::kiki::kiki:
 

Nisa

Favori Üye
Katılım
9 Eylül 2014
Mesajlar
2,046
Reaksiyon puanı
2,280
Puanı
259
Konum
Yalova
Ya güzel ama öncelikle Deniz'in Aklı yerine iç ses v.s. Kullansan çok daha güzel olurdu. Birde çook fazla iç konuşma olmuş. İlk bölüme has olduğunu düşünmek istiyorum. Genel olarak hikaye güzel uzun süre gidebilir ama biraz kısa tutmanda fayda var. Merakla bekliyoruz yeni bölümü :) @aserat54
 

Aserat

Konu Sahibi
Süper Mod.
Katılım
24 Ağustos 2014
Mesajlar
84,509
Reaksiyon puanı
62,794
Puanı
1,061
Konum
İstanbul
Ya güzel ama öncelikle Deniz'in Aklı yerine iç ses v.s. Kullansan çok daha güzel olurdu. Birde çook fazla iç konuşma olmuş. İlk bölüme has olduğunu düşünmek istiyorum. Genel olarak hikaye güzel uzun süre gidebilir ama biraz kısa tutmanda fayda var. Merakla bekliyoruz yeni bölümü :) @aserat54
Dediğim gibi ilk bölüme özel. Sonraki bölümde konuşmalar olacak zaten. "İç Sesi" diye de düzenleyebilirim, bir şey olmaz. Ve herkesten bu yorum geliyor, kısa tutacağım sonraki bölümü. Gelecek bölümle ilgili yorumlarını da bekliyorum... :)
 

Nisa

Favori Üye
Katılım
9 Eylül 2014
Mesajlar
2,046
Reaksiyon puanı
2,280
Puanı
259
Konum
Yalova
Dediğim gibi ilk bölüme özel. Sonraki bölümde konuşmalar olacak zaten. "İç Sesi" diye de düzenleyebilirim, bir şey olmaz. Ve herkesten bu yorum geliyor, kısa tutacağım sonraki bölümü. Gelecek bölümle ilgili yorumlarını da bekliyorum... :)
Tabiki :)
 

gözlemci

Favori Üye
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
15,814
Reaksiyon puanı
12,604
Puanı
861
Yaş
29
Konum
İstanbul
Baya güzel olmuş tıpkı bir günlük gibiydi eline sağlık uzun olması hiç mi hiç önemli değil kendi açımdan fakat bazıları uzun yazıları sevmiyor :) iç sesler düşünceler yerli yerindeydi olumsuz bir tarafı konu olurmu pek bilmiyorum ilk bölüm diye belkide iç konuşmalar hakimdi fakat konu olarak yetersiz gördüm gibi,düşündüğümüz şey çıkıcak sonunda deniz ve ozan karşılaştı genede çok fazla olumsuz yorum ilk bölüm için çok erken ,tekrardan eline sağlık :-) diğer bölümlerini merakla bekliyorum :)