Star TV'nin yeni dizisi 'İyi Günde Kötü Günde'de kim kimdir?
Yapımcılığını O3 Medya'nın, yönetmenliğini Barış Erçetin'in üstlendiği, senaryosunu Aksel Bonfil ve Pelin Karamehmetoğlu'nun kaleme aldığı; başrollerinde Elçin Sangu, Yasemin Kay Allen ve Mehmet Ozan Dolunay'ın yer aldığı dizi ilk bölümüyle yarın akşam izleyici ile buluşacak.
'İyi Günde Kötü Günde' ilk bölümüyle yarın 20.00'de Star TV'de!
Yapımcılığını O3 Medya'nın, yönetmenliğini Barış Erçetin'in üstlendiği, senaryosunu Aksel Bonfil ve Pelin Karamehmetoğlu'nun kaleme aldığı; başrollerinde Elçin Sangu, Yasemin Kay Allen ve Mehmet Ozan Dolunay'ın yer aldığı dizi ilk bölümüyle yarın akşam izleyici ile buluşacak.
Leyla Ertekin (Elçin Sangu)
Esas kızımız Leyla güzel, alımlı bir o kadar da atarlı, tipik bir Karadeniz kızı. Henüz yirmili yaşlarının ortalarında. Annesi Meral ve babası Halil ile yaşıyor. Fırıncı olan babasının, mahallede Trabzon ekmeği ile nam salmış fırınında ona yardım ederek büyümüş. Öyle merak salmış yeme içme işlerine ve hiç düşünmeden karar vermiş ne olacağına; pastacı. Üniversitede Gastronomi okumuş. En büyük hayali babasının fırınını modern bir pastaneye çevirmek ama babası aynı fikirde değil. Tutturmuş “Bayatlayan bir şey satmam” diye. Bu durum karşılıklı kabaran Karadeniz damarları ve inatçılıkla günümüze kadar gelmiş. Babasına aşık derecesinde bağlı ama en çok da ona inatçı.
Leyla, enerjisi, güler yüzü ve iyi niyetiyle herkesin kalbini kolayca kazanabilen bir kız. Çok tez canlı. Bir şeyleri beklemeye pek tahammülü yok. Bazen patavatsız olabilecek kadar dobra, hikaye boyunca başına çorap örecek özelliği de bu. Ah o çenesini bir tutabilse. Dışarıdan baksan yıkılmaz bir dağ, onu kimse üzemez, kimse kıramaz ama aslında narin, kırılgan bir kalbi var. İnsanlara yaralarını göstermekten hoşlanmaz, zaaflarını belli etmez, güçlüyü oynamayı sever. Gururlu bir kız kısaca.
Sarp Karasu (Ozan Dolunay)
Karakter olarak Sarp çok zeki, tuttuğunu koparan, anlık kararlar almaktan ziyade düşünerek karar veren, planlı, yaptıklarının önünü ardını hesap eden, tutarlı, yeri geldiğinde sert ama genelde insanlara eşit mesafede duran, nazik ve güleryüzlü davranan bir adamdır. Oldum olası idealisttir. İnsan ilişkileri çok iyi olduğundan seçtiği meslek de insanları memnun etmekle ilgilidir. O hiç paraya ve güce değer vermemiştir, daha doğrusu doğuştan gelenlere. Ona göre aileden gelen para ve kariyerin bir anlamı yoktur. O kendi başarmayı, kendi çabalamayı seçmiştir. Bu sebepten aile şirketinde çalışmayı ret etmiş ve kendi kariyer planını kendi yapmıştır. Bir yöneticide olması gereken tüm özelliklere sahiptir. Çalışanlarını motive etme, alçak gönüllülük ama yeri geldiğinde masaya yumruğunu vurabilme, her türlü eleştiriye açık olma ve bunları lehine çevirme, kararlılık ve kritik durumlarda soğukkanlı bir şekilde akıllıca çözümler üretebilme, çalışanlarını dinleme ve onların sorunlarını pratik şekilde çözebilme gibi. Dürüst ve çalışkan bir adam olması sayesinde de genç yaşında büyük başarılar elde etmiştir. İnsanlara güven veren bir yapısı vardır. Bu hem iş hayatında hem de özel hayatında böyledir. Özgüveni ve bilgisiyle birlikte çalıştığı insanları etkilemeyi kolayca başarır. İş arkadaşları tarafından hem sevilir hem de saygı görür.
Onun da karanlık tarafları yok değildir tabi. Sonuçta o da hepimiz gibi bir insan. Damarına basıldığında veya bir konuda kararlı olduğunda karşısında hiç kimse veya hiçbir şey duramaz. İstediğini zekice hamleler yaparak elde eder. Yeri gelir gücünü kullanır yeri gelir o da bu acımasız dünyaya ayak uydurur ama bunu yaparken kimsenin hakkını yemez ve kimseye isteyerek büyük zararlar vermez. Asla tutarsız değildir, sadece içinde bulunduğu koşullara göre davranabilecek kadar zeki ve akıllıdır.
Melisa Yalçınkaya (Yasemin Allen)
Güzel, seksi, çekici, harika bir fiziği var, incecik, bakımlı ve zengin. Hem de yirmili yaşlarının ortalarında. Kısacası genç bir kızın isteyebileceği her şeye sahip. Hangi diziye koysanız esas kız olur bizde de oldukça esaslı bir kız. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, bir dediği iki edilmemiş, ne istese alınmış ne dilese olmuş. Hayata birkaç sıfır önde başlayanlardan. Ayrı da olsalar onu seven bir anne babası var. Abisinin de prensesi. Önce Paris’te Moda Tasarımı okumuş, ardından da Amerika’ya gitmiş. Öyle çok büyük hayalleri yok zaten dedik ya istediği her şeye sahip. Moda onun meraklı olduğu bir alan, öyle kariyer falan gibi bir derdi yok, zevk için okumuş. Haliyle çok şık ve sofistike bir giyim tarzı var. Daha moda olmamış şeyleri onun üzerinde ve Instagram sayfasında görmeniz çok mümkün. Bu yüzden çok takipçisi var. Onları çok önemsiyor, beğenilmek, takip ve takdir edilmek hatta taklit edilmek çok hoşuna gidiyor. Elinde telefonla yaşayanlardan. Ne giyse, ne yese, hangi makyajı yapsa eş zamanlı Instagram sayfasında. Onu yataktan kalktığında bile bakımsız ve sakil göremezsiniz. Asla kötü kalpli bir kız değil, tam tersi saf ve naif bir tarafı bile var. Hayatında onu zorlayacak bir şeyle karşılaşmamış hiç o yüzden de pek mücadeleci bir ruhu yok. En azından şimdiye kadar. Amerika’da tanışmış Sarp’la, tam aradığı erkeği bulduğuna emin. O yüzden hiç düşünmeden kabul etmiş evlenme teklifini. Tabi ki dillere destan bir düğün ile evlenmek en büyük hayali. Ne kadar da merak edecek gelinliğini takipçileri. Yılın düğününü yapmak kolay değil, aylar önce başlamalı her şey. Allah'tan emin ellerde, annesi Aslıhan ülkenin en iyi düğün organizatörü.
Aslıhan Şentürk (Şenay Gürler)
Peoniwed’in kurucusu ve sahibi, sosyetik güzel Aslıhan. Altmışına merdiven dayamış ama sanırsın kırk yaşında. Asil ve güzel bir kadın. İnanılmaz bakımlı, inanılmaz şık ve inanılmaz dikkat çekici. Tevekkeli beş koca eskitmiş desenize. Evet Bülent, yani çocuklarının babası onun ilk ve en büyük aşkı olan kocası ama onunla ayrıldıktan sonra boş durmamış. Dört evlilik daha yapmış. Evlilik yürütmekte pek başarılı olamamış o da rotasını değiştirmiş ve başkalarını evlendirmeye başlamış. O kadar tecrübeden sonra başarısız olması imkansız tabi. Hem cemiyet hayatının tanınan ve örnek alınan bir ismi olması hem de işindeki başarısı ile kısa zamanda ülkenin en büyük düğün organizasyon şirketi yapmayı başarmış Peoniwed’i. Bir kere ne istediğini bilen bir kadın. Ona kimse zorla bir şey yaptıramaz. Güçlü, zeki ve ayakları yere basan biri. Belli rutinleri var. Her zaman aynı saatte, aynı yerden yemek yer, kahvesini içtiği saatler bellidir. Sodası ve suyu bile özeldir. İşinde olması gerekenden biraz daha fazla titiz. Yok ya bildiğiniz iş yerinde terör estiren, çalışanlarına karşı yeri geldiğinde acımasız olabilen, onlara kök söktüren, aptal insana tahammülü olmayan akıllı insana da bir o kadar bayılan bir kadın. Soru sorulmasından nefret eder. Çalışanlar ne kadar zaman zaman şikayet etse de aslında herkesin yerinde olmak istediği, örnek aldığı biri Aslıhan. Çok fazla konuşmaz, konuşsa da sesini yükseltmez, gözleriyle, bakışlarıyla döver, vücut diliyle titretir adamı. Zor bir kadın mı? Hem de çok ama onun gözüne girmeyi başardın mı şu hayatta yapamayacağın bir şey olamaz. İşte o zaman seni korur, kollar. Kimseye laf söyletmez. Hakkını sonuna kadar verir.
Meral Ertekin (Derya Alabora)
Meral, Leyla’nın annesi. Tam bir yurdum insanı. Geleneklerine göreneklerine bağlı ama asla öyle muhafazakar ya da despot bir kadın değil. Hatta İstanbul’a geldiğinden beri kendini baya aşmış durumda. Ellili yaşlarının başında, hala duru kadın. Leyla’nın güzelliğini kimden aldığı belli. Yurdum insanı deyince öyle bir kenara çekilmiş bir ev kadını sanmayın onu sonuçta o da bir Karadeniz kadını. Yerine göre dominant yerine göre herkesi idare edecek kadar mülayim. Her kadın gibi herkesi idare etmeyi biliyor. Fırında satılan o mis gibi poğaçaları yapan da o. Meral iyi kalpli ve iyi niyetli bir kadın. Daha isteyerek bir insanı kırdığı görülmemiş. Çok titiz ve düzenli. Ondan izinsiz mutfakta bir çatalın yerini değiştirmek imkansız. Yani tabi isteyen değiştirir ama bu konuda Meral’in günler süren sitemlerini ve şikayetlerini dinlemeyi göze alması gerekir. En büyük hayali biricik kızının mürüvvetini görmek. Aslında tam da muradına eriyordu ki işte o bildiğiniz “Kara gün” olarak onun da kursağında kaldı her şey, kızı için aldığı, daha ambalajından çıkmamış beyaz eşyalar gibi. Taksitleri daha yeni bitti ama tek siftahları yok hiçbirinin. O makinaları her gördüğünde gaza gelip kızı için uygun damat adayı aramaya koyuluyor. Bu artık onun mesleği gibi. Ama ne yapsın her an o beyaz eşyalarla göz göze yaşamak kolay mı? Üstelik kızı da evlenme fobili oldu çıktı. Bırakın evlenmeyi Sarp’tan sonra bir erkeğe yan gözle bakmışlığı bile yok. E mecbur iş başa düştü. Yalan yok, son zamanlarda bu işin biraz suyunu çıkardı, öyle ki mahallenin erkekleri onu görünce yolunu değiştirmeye hatta koşmak suretiyle kaçmaya başlamış. Allah sizi inandırsın sırf bu yüzden taşınanlar bile olmuş. Ama Meral kararlı, sonunda kızının da kabul edeceği bir damat bulacak. Ah bir de bunu Leyla’ya sürekli ve olur olmaz tuzaklar kurarak yapmasa. Aman canım ne de olsa o bir anne kızının iyiliği için yapıyor sonuçta.
Perihan Karasu (Nergis Kumbasar)
Ve karşınızda dizimizde sadece esas oğlanımızın değil, bütün kötülüklerin de anası olan Perihan. Doğuştan huzursuz bir kadın, o yüzden başkalarına da huzur vermiyor. Zamanında anne babasına, sonra kocasına şimdi de oğlu Sarp ve Sarp’ın etrafında kim varsa onlara tabiri caizse gün yüzü göstermemiş. Ellilerinin ortalarına gelmiş hala değişen bir şey yok. Aslında alımlı ve güzel bir kadın, hayatı boyunca hep refah ve lüks içinde, tam bir burjuva hayatı yaşamış ama bir türlü görgü sahibi olamamış. Sonradan görme desek tam olmayacak ama değil de diyemeyiz. İnsanların, özellikle de oğlu Sarp’ın hayatına karışmadan duramıyor. En hafif şekli ile laf sokmak suretiyle yapıyor bunu ki bayılır laf sokmaya. İnsanları yönetmek, onların adına planlar yapmak en büyük hobisi. Haliyle oğlu için de birçok planı var. Kolay pes eden bir kadın değil “Vazgeçmek” kelimesi onun lugatında yok.
Kocası öldükten sonra yüzleştiği gerçekler onu daha da çekilmez bir kadın yapmış. Kocasının onu, kendi tabiri ile “varoş” ve “ucuz” bir kadınla aldatması, bu yetmiyormuş gibi bir de çocuk peydahlaması ile “Bu tür” diye tabir ettiği kadınlara hiç tahammül edemez hale gelmiş. Ona göre “Bu tür” kadınların tek amacı zengin koca bulup paçayı yırtmak çünkü. Aşka ve sevgiye pek inanmadığından onun için böyle düşünmekten başka bir seçenek yok. Tek amacı da biricik oğlunu bu türlerden uzak tutmak, ailelerine uygun biri ile evlendirmek. İşte bütün tantana da burdan çıkmış ve çıkacak. Bu yüzden Sarp’ın zamanında Leyla ile evlenmesine izin vermemiş ve tüm restleri çekerek, her kozu kullanmış. Melisa ise onun hayal ettiğinden bile daha iyi bir gelin. Bu yüzden de bu düğünün gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapacak, ne kadar ileri gitmesi gerekiyorsa gidecek.
Halil Ertekin (Hakan Salınmış)
Leyla’nın babası. Aslen Trabzonlu ve hayatını fırıncılık yaparak kazanıyor. Karadeniz gibi dalgalı, hırçın ve deli dolu. Karadeniz ne kadar nadir durulursa o da o kadar nadir durulur, acayip bir senkron var aralarında. Her ne kadar altmışlı yaşlarının ortalarında olsa da çok dinç ve sağlıklı bir adam. Mahalleli tarafından hem sevilen hem de sayılan biri, ondan çekinenlerin sayısı da azımsanacak kadar değil tabi. Çünkü o güçlü ve kimseden korkusu olmayan bir adam. Tıpkı Leyla gibi o da çok inatçı. Laz damarı tuttu mu inadını kırmak imkansız. O zamanlarda buna Leyla’dan başka cüret edebilen de pek olmaz zaten. Çünkü Leyla onun yumuşak karnı, en büyük zaafı ve biricik kızı. Bırakın birinin ona zarar vermesini böyle bir ihtimal bile Halil’i çileden çıkarmaya yeter. Leyla tatlı dili ile babasına hemen hemen istediği her şeyi yaptırmak konusunda ustalaşmış, hatta master degree’ye ulaşmış. Bir tek karşılıklı inatlaşmalar çok çetin geçiyor, derbi maçı gibi kimin kazanacağı hiç belli değil ama beraberlik olmayacağı kesin. Halil’in güvenini ve sevgisini kazanmak çok zor ama sevdi mi o insan için yapamayacağı bir şey de yok. Ha velev ki biri o güveni sarstı işte o zaman karşımıza bambaşka bir Halil çıkıyor. Kolay kolay affetmeyen ve unutmayan Halil. O güveni sarsanın anasından emdiği sütü burnundan getiren Halil. Ağzı ile kuş tutsa yaranılmayacak Halil. Yani siz siz olun Halil’in güvenini sarsmayın çünkü bunu yapan Sarp bize bu hikayeyi yazdıran. Son bir şey daha, Halil’in yanında Sarp diyenin vay haline, o kelime yasaklı, o isimde birinin hayatlarına girmesi imkansız, Sarp demek bela demek Halil için çünkü o adı her duyduğunda başı belaya giriyor.
Arda Yalçınkaya (Ali Yağcı)
Arda, karizmatik, atletik, cool ama bir o kadar cana yakın ve zeki bir adam. Üstelik oldukça da zengin. Daha otuzlu yaşlarının da başında. Aslıhan ve Bülent’in biricik oğlu, Melisa’nın abisi. Yani Melisa’nın sahip olduğu her şeye o da sahip. İyi okullarda okumuş, yokluk nedir bilmemiş, her istediğine sahip olmuş. Hırslı biri Arda. Her ne kadar belli etmese de istediği şeylerin olmamasına pek tahammülü yok, ne yapsın öyle alışmış. Bu yüzden bir şeyi kafaya koydu mu kolay kolay pes etmeyen, mücadeleci bir adam haline gelebiliyor. Ha bunu yaparken ne kadar ileri gider? Göreceğiz. Bir yandan babası gibi borsaya meraklı diğer yandan annesinin organizasyon şirketinin başında, ağırlıklı olarak finans işleri ile ilgileniyor. O da her zaman şık ve bakımlı. Giyimine kuşamına çok dikkat ediyor. Her an bir moda dergisine kapak olabilecek kadar tarz sahibi. Sporunu da hiç aksatmaz. Kol kası, baklava ne ararsan bolca var. Şirkette Leyla hariç bütün kızların gözdesi, aksine o da Leyla’ya anlam veremediği bir yakınlık içinde. Aslında anlam veriyor da bir adım atmamış henüz. Tamam tamam Leyla o kadar bu işlerden uzak ki cesareti yok diyelim o zaman. Reddedilmeye pek alışık değil sonuçta, işini şansa bırakmak istemiyor. O yüzden de olabildiğince yakın ona, hep bir şekilde etrafında. Hatta ailesi ile bile ilgilenmeye başladı son zamanlarda. E sonuçta Leyla onun gönül eğlendirebileceği bir kız değil, bir adım atacaksa ciddi olması gerektiğini biliyor. O yüzden pek acelesi yok, zamana bırakmış. Leyla ona ne zaman bir adım atarsa o, ona koşacak. Allah’tan Sarp gelecek de bu fazla sürmeyecek.
Bülent Yalçınkaya (Sinan Albayrak)
Karşınızda tam bir İstanbul beyefendisi. Melisa ve Arda’in babası, Aslıhan’ın ilk, Yasemin’in müstakbel kocası. Çocuklarına, özellikle de kızı Melisa’ya çok düşkün. Onu paraya boğarak ve her istediğini yaparak göstermiş sevgisini. Genel olarak hakkında kötü pek bir şey söyleyemeyiz, iyi bir adam ama her insan gibi onu da karanlık tarafa geçirebilecek zaafları var. Çok zengin bir adam mesela ve gücünü seviyor, kaybetmeye dayanamaz. Cemiyet hayatında herkes tarafından bilinen ve saygı duyulan biri. Yıllarca çalışmış, dünyalığını yapmış sonra işi gücü bırakmış, şimdilerde sadece tüm birikimini yatırdığı borsayı takip ederek geçiriyor günlerini. Şimdilerde biraz andropoza girmiş desek yeridir. Aslıhan’dan boşandıktan sonra bir sürü kadın girmiş hayatına ama bu seferki onlardan biraz genç. Aslında kaybetmeye başladığı yaşam enerjisini yeniden bulmaya çalışıyor. Yasemin’le kendisini daha genç, daha dinç hissediyor. Her ne kadar zaman zaman ona ters gelen durumların içinde bulsa da kendini genel olarak hissettikleri ağır basıyor ve Yasemin’den vazgeçmiyor. O da giyime kuşama yeniden merak sardı mesela. Sadece golf oynamıyor, Yasemin’le pilates de yapıyor artık. Daha sağlıklı besleniyor. Her şey yolunda onun için ama böyle mi devam edecek göreceğiz.
Yasemin Duru (Hande Yılmaz)
30’lu yaşlarının başında, havalı, çekici ve güzel bir kadın. Güzellik takıntısı var, ne kadar iyi görünse de bu ona yetmiyor. Kendisinde bir eksik veya kusurlu bir yer bulma konusunda takıntılı. Her gün estetik merkezinde desek yeridir ama bir yerini düzeltse başka bir yerini bozuyor farkında değil. Sığ bir kadın diyebiliriz, belli bir çapı var ve onun içinde çok mutlu. Güzel ve marka giyinmek, sağlıklı beslenmek, havalı sporlar yapmak, kişisel gelişim kitaplarının ilk on sayfasını okumak, astroloji ve gezegenlerin hareketlerine göre yaşamak özel zevkleri arasında. Pek varlıklı bir aileden gelmediği için paraya fazlaca düşkün, özellikle nakit paraya. Bu yüzden Bülent’ten aldığı nakit paraları harcamaya kıyamıyor, biriktiriyor sadece kredi kartı kullanıyor (onu para olarak algılamıyor). Tahmin edeceğiniz gibi pek parlak bir zekası yok ama sinsilik had safhada. Entrika en bayıldığı. Ortalık karıştırmak yaşam biçimi. Bir bakmışsınız İngiliz Kraliyet ailesi mensubu bir bakmışsınız Sulukule çingenesi. Arası pek yok. Bülent onun için asla kaybetmeyi göze alamayacağı biri bu yüzden işe çocukların gönlünü fethederek başlamış. Melisa ile akran sayılır zaten, çok iyi anlaşıyorlar. En büyük takıntısı Aslıhan, ondan hem çok korkuyor hem nefret ediyor çünkü sahip olduklarını elinden alabilecek tek kişinin o olduğunun farkında.
Can Karasu (Tugay Erdoğan)
Sarp’ın baba bir anne ayrı kardeşidir. Anne ve babasını küçük yaşta, aynı trafik kazasında kaybettikten sonra, Sarp sayesinde onlarla birlikte yaşamaya başlamıştır. Perihan’ın onu zor kabullenmesi yüzünden, hep bir kendini ispat etme ve kabullendirme çabası vardır. Saf ve iyi niyetli bir çocuktur ama bazen patavatsız olabiliyordur. Tek derdi sevilmektir. Bunun için yeri geldiğinde sempatik yeri geldiğinde duygusal tavırlar sergiler. Fazla sorumluluk sahibi değildir bu yüzden güven telkin etmez ama biri ondan bir beklenti içine girdiğinde elinden geleni yapıp bu imajını değiştirmek için uğraşır. Abisi Sarp, hem idolü hem de hayatta en minnet duyduğu kişidir. Onu hayal kırıklığına uğratmaktan çok korkar. Her zaman onun yanında ve en büyük destekçisidir. Leyla’yı da bir başka sever. Onun durumunu kendi annesinin durumuna benzettiği için en çok da. Abisinin İstanbul’a gelmesi ve Leyla ile karşılaşmasından sonra onun en büyük sırdaşı ve yardımcısı olacaktır.
'İyi Günde Kötü Günde' ilk bölümüyle yarın 20.00'de Star TV'de!