İstanbul'u Dinliyorum Şiir İncelemesi | Detaylı

bazinga

Konu Sahibi
Admin
Katılım
1 Şubat 2007
Mesajlar
93,126
Reaksiyon puanı
49,792
Puanı
1,060
Konum
İstanbul
Web Sitesi
izleryazar.com
Şiirde bir İstanbul özlemiyle karşılaşıyoruz. Şiirin ilk dizelerinde, şiiri söyleyenin (şair ile şiiri söyleyeni ayrı tutabiliriz pekâlâ; bkz. Gösterge Eleştirisi, Mehmet Rifat), İstanbul'dan uzak bir yerde, gözlerini kapatarak (İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı); şehrin sesini duyuşunu, dolayısıyla şehrin görüntüsünü ve anılarını zihninde canlandırışını izleriz.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda,
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.


Ağların dalyanlardan yavaş yavaş çekilmesi; Kapalıçarşı'nın serinliği, Mahmutpaşa'nın hareketliliği ve renkliliği; doklardan gelen çekiç sesleri ve bahardaki ter kokuları, söyleyenin zihninde yer eden belli başlı anlar/görüntüler/izlerdir.

Loş kayıkhanelerin betimlenmesi ve lodos uğultusuyla İstanbul özlemi, okurun da zihninde oluşur böylece. Gözlerini kapamak/yummak ''anaekseni'' yle, şiirin öznesinin İstanbul'a olan uzaklığı okurda iyice belirginleşir.

Ancak, şiiri söyleyen; yukarıda dediğimiz gibi, İstanbul'dan uzakta bir yerde gözlerini kapatarak İstanbul'u düşlediği gibi merkezin çok yakınlarında örneğin Boğaz'da (ya da adada) bir yerde gözlerini kapatıp da bu görüntüyü zihninde canlandırmış olabilir.

Bir üçüncü durum ise gerçekten uzak bir yerdeyken, ikinci durumda da söyleyebilir. Her üç durumdan birini seçmek bize (okura) kalmış.

Şiirin bu imgesel atmosferi zihnimizde anılara/özleme ilişkin bir görüntü oluştururken sonraki dizelerde şiirin içine bir ''öykücük'' girer ve şiir anlatımcı bir tarza doğru yol alır:

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.



Yosmanın elinden düşen gül, onun masumiyeti olabilir. Dolayısıyla, ''düşmüş bir kadının'' yaşamıdır da kırmızı gül aynı zamanda. Onun harcanmış yılları, gençliği vb. vb.


Bu yosma, şiiri söyleyenin sevgilisi de olabilir, nitekim son öbekte şiir bizi böyle bir izlenime sürükler.

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

Bu öbekte şiirin öznesinin sevgilisine seslendiği açık. Ancak sevgilisi, yukarıdaki yosma da olabilir bu özlem atmosferinde başka biri de.


Kuş, yosmanın elbisesinin eteklerindeki bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Eteklerdeki çırpınan kuş motifi, yosmanın özgürlüğünü yitirişinin anlatımına kadar ***ürdüğü gibi; İstanbul'un eteklerinde/çevresindeki kırlık yerlerdeki kuşların yani doğanın kendisinin imgesel anlatımına da yol alabiliriz.

Şiiri söyleyenin (belki de şairin) konumu, varlıksal olarak durduğu yeri -ayın fıstıkların üstünden (Çamlıca'dan) yükseldiğini düşünürsek- Galata ve çevresi olarak belirtebiliriz. Bahar aylarıysa zaman, bu görüntüyü Çamlıca'nın tepesinde yakalayabiliriz. (Benzer şekilde adada da olabilir). Şiirin öznesi, aslında bu görüntüyü izleyebilecek her yerde olabilir.

Farklı biçimlerde ''okunabilen'' bir şiirdir ''İstanbul'u Dinliyorum.'' Zaten bir şiiri, bir edebiyat yapıtını, bir sanat yapıtını ''büyük'' yapan, bizi farklı anlamlara sürükleyebilmesi; çevresinde (anlam katmanlarında) dans edebilmemizdir.