Babamızdan Morgan'ı transfer ettik resmen diziye. Müthiş bir katılım. Diziye renk kattı; düşünce, fikir, bakış açısı olarak.
Yeni karakterlerimiz Al ve John'dan da çok memnunun. Al'ın bu karşılaştığı insanların hikayelerini kendisine anlatmasını istemesi çok güzel. Belki bu kasetler bir gün teknolojisi gelişmiş bir toplumun eline geçecek, 'tarih' olacak. Onlara ışık tutacak, kendilerine birer öğüt olacak.
John ve June'un hikayesi de güzel. John'ı karizmatik buldum favori karakterim olarak zirveye oturabilir.
İl bölümün son sahnesinde mutluluk duydum, Morgan ve Alicia, Strand, Nick, Luciana'nın tatsız bir şekilde karşılarşmasına çok sevindim. İki grubun birbirlerine düşman olması sinirlerimi bozmuştu. Hele de en sevdiğim iki karakter olan Nick ve Morgan. Halbuki beraber ne sağlam işler çıkartırdılar.
Burada Nick'in bir kaç bölümünün kaldığını söylemiştim. 3 bölüm dayanabildi. Öldüğünde ciddi anlamda yıkıldım. Üstte dedim zaten en sevdiğim karakterden biri diye. 3 sezon sonunda en fazla karizmayı bana göre O yakalamıştı. Morgan'ın elindeki Barış'ın Resmi adlı küçük kitabı okuduktan sonra ölmesi belki de kendisine yazılabilecek yüzlerce ölüm senaryosundan en iyisiydi. Bunu düşündükten sonra pek fazla sinirlenmedim ama yine de üzgünüm. Karakter ciddi anlamda miadını doldurmuştır. Ölüm zamanlaması çok iyi. Ses çıkartamam.
Son bölümde Alicia'nın, June'u öldürecekken Morgan'ın, O'nu ikna etmesi... Alfalığın resmini çizen bir adam. Müthiş.
Bir paragrafta Madison için ayırayım. Çocukları için en iyisini isteyip umudunu kaybetmedi; kaybetse bile belli etmedi. Stadyum işinde fazla direttiği düşünülebilir ama sonradan işi toparlamışlardı. Fakat yine de olmadı. Nick gibi Madison'ın da ölümünün yerinde olduğunu düşünüyorum. Zirvesinde bırakmış olabilir; çocuklarını kurtardı.Ölmemiş olması da bir ihtimal; buradan bir entrika çıkabilir.
Geçmişe dönüşler vs güzeldi. 'günümüz'ün koyu tonlarda gösterilmesi güzeldi. Acının, göz yaşlarının, ölümlerin habercisiydi adeta.