Hikaye güzel bir şekilde ilerlemeye başladı. İki saatten uzun süresine rağmen pek sıkılmıyorum izlerken.
Kösem'in kanı mor renkte akıyor galiba.
O kanın rengine takıldım, acaba yanlış mı gördüm diye tekrar da baktım ama bayağı mor?
Farya'nın Murad'ı suikasttan kurtarması çok şık bir hareketti.
Platonik aşıklara bir de Lalezar eklendi, meğer o da Kemankeş'e aşıkmış.
Kemankeş'in Kösem'i kurtarıp tedavi etmeye çalıştığı sahnelerde içim çekildi. Hançerin çıkarıldığı anda da yaranın dağlandığı anda da ben de Kösem kadar tepki gösterdim en az.
Atike azıcık görümcelik yapsana sen. Farya'nın yanından ayrılmıyor.
Gülbahar'ın zora girince kendini hastalıktan yerlere atması süperdi, Oscar'lık oyunculuk sergiledi.
Ayşe ve Murad'ın hamam sahnesinden beklentim büyüktü ama çok kısa ve boş geçti. Rahmetli babasının sahneleri daha güzeldi.
Ahmed demişken bu bölüm onu çok andım ve hatırladım. Çok özlemişim kendisini.
Metin Akdülger aynı anda hem Ekin Koç'a hem Halit Ergenç'e benziyor, harika bir şey.
Murad'ın gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunan Katolikleri sürgün etmesi ve mallarına el koyması iyi oldu ama yılanın başı Sinan Paşa sayesinde payitahtta kaldı.
Silahtar sen de artık Atike'ye söylesene aramızda bir şey yok diye, zavallı kız umutlanıyor. Bir de eğer Gevheran'a aşıksan Ester Hatun'da kalıp durma.
Kasım, anladık Elanur'a aşıksın ama kızı hamileyken bari rahat bırak.